Orada Bir Köy var Uzakta

  • GİRİŞ09.02.2021 08:05
  • GÜNCELLEME09.02.2021 08:31

Ata toprağımız Doğu Türkistan’da kendi kimlikleri, inançları ve töreleriyle yaşamak için her türlü zulme direnen soydaşlarımız yadımıza düşünce, gözlerimiz kan çanağına döner ve gözyaşlarımız yatağından taşan bir hüzün nehri gibi çağıldayıp akmaya başlar.

Bu mazlum diyar, epey zamandır babalarından koparılmış balaların, yuvalarından uzaklaştırılmış bacıların ve ölüm tehditleri altında yaşamaya maruz bırakılmış mahzun kardeşlerimizin sürgün yurdu haline getirilmiştir.

Bütün dünya, günahsız çocukların “babam nerede?” Suallerine kayıtsız, “bana babamı getirin” çığlıklarına ise duyarsız bir halde ne yazık ki.

Öz yurdunda garip konumuna düşürülmüş bu mazlum soydaşlarımızın binlerce yıldır sahibi oldukları kendi vatan topraklarında uğradığı bu zulümler, içinde vicdan taşıyan herkes için günümüz dünyasının en önemli imtihan alanlarından birisi haline geldi. İş bahanesiyle ailesinden koparılıp başka şehirlere götürülen ve Çinlilerle zoraki evliliğe mecbur edilen masum kızlarımızın ahından, vebalinden yakamızı nasıl kurtaracağız? Bırakın Kur’an-ı Kerim okumayı evde bulundurulması dahi suç sayılan, dini vecibelerini yerine getirmesinler diye sürekli baskı ve kontrol altında tutulan, her yerde takip edilen ve oruç tutmamaları için baskı gören bu soydaşlarımızın arş-ı alayı titreten dualarının ve yürek yangınlarının ateşinden bizi hangi kul yapısı zırhlar koruyacak?

Her farklılığı tehdit olarak algılayan, soydaşlarımızı toplama kamplarına alıp onlara dini, milli ve kültürel soykırım uygulayan, tarihin en trajik asimilasyon projesine sorumsuzca imza atan Çin’e kim dur diyecek?

Bu dünyada anne babasının, evladının ve akrabalarının ölü mü yoksa diri mi olduğundan haber alamayan bir milletten daha mazlum kim olabilir?

Dünyaya şirin görünmek için kardeş aile projesi adı altında her soydaşımızın evine bir Çinli erkek yerleştirerek onların aile mahremiyetlerini ayaklar altına almaya çalışan bir zihniyetten daha zalim ve aşağılık bir yaklaşım var mıdır? Oysa bu durum, “misafir olarak git, ev sahibi olarak kal” felsefesini kendisine hayat tarzı yapmış bir millet olan Çin’in eskiden beri hile ve aldatmaya dayalı kültürünün çağdaşlık kılıfı giydirilmiş versiyonundan başka bir şey değildir.

Doğu Türkistan’da neler oluyor? Bunu kimse bilmiyor, bilemiyor.

Bölgeden ve yerel halktan bilgi almak neredeyse imkânsız. Şiddetli bir tecrit politikası izlenerek soydaşlarımız asimile edilmeye çalışılıyor. Kamplarda toplanıp dini ve kültürel atmosferlerinden uzaklaştırılıyor. Öz kimliklerinden koparılarak Çinlileştiriliyor. Bu bölgeyle irtibatı olan yabancı gazeteciler, iş adamları ve öğrenciler zorla ülkelerine gönderiliyor. Nedir bu mazlumların en büyük suçu biliyor musunuz? Doğu Türkistan’daki Müslüman soydaşlarımızın tek suçu sahip oldukları nimetlerin komünist Çin tarafından değil de Allah tarafından kendilerine verildiğine inanmalarıdır. Böyle inandıkları için tutuklanıyor, zulme uğruyor ve asimile ediliyorlar.

Doğu Türkistan coğrafyası, tarih boyunca atalarımızın Çinlilerle en yoğun mücadele alanlarından birisi olmuştur.

Bu kadim ata diyarı hem ticaret yollarının merkezinde olması hem de Çin ve Avrasya’yı bağlayan büyük köprü olarak Doğu ve Batı kültürünün buluştuğu bir alanda bulunması sebebiyle tarih boyunca her zaman cazibe merkezi olmuştur. Bu yüzden atalarımız bu topraklar için tarih boyunca Çin’le uzun süren savaşlara girişmek ve bu stratejik topraklar için bin yıllar boyunca çetin mücadeleler etmek durumunda kalmıştır.

19. Yüzyılda Rusya, İngiltere ve Çin arasında cereyan eden ve hafızalarımıza “Büyük Oyun” olarak kazınan gelişmeler neticesinde Doğu Türkistan 1884’te bir özerk eyalet olarak Çin’in idaresi altına girdi. Zengin kaynakları ve stratejik önemi nedeniyle ABD de Doğu Türkistan’a kayıtsız kalmadı ve 1949 yılında burada bağımsız bir devlet kurma projesini ortaya koydu. Dönemin SSCB lideri olan Stalin bunu fark edince komünist Çin ordusuyla irtibat kurarak Doğu Türkistan’ı acilen işgal etmesini teklif etti. Bu gelişmelerden sonra 1949 yılında Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edildi. Böylece Çin kendi güvenliğini sağlama almanın yanında geleceğini de garanti altına almış oldu. Zira Doğu Türkistan Çin için vazgeçilmez bir hammadde kaynağıdır. Bunun yanında Çin için büyük pazar konumunda bulunan Avrasya’ya açılan tek kapı da ata yadigarımız Doğu Türkistan’dır.

Çin, soydaşlarımıza niçin soykırım uyguluyor? Hepimizin gözünün içine baka baka neden asrın en büyük insani zulmüne imza atıyor?

Doğu Türkistan olmadan Çin’in gelişip büyüme şansı yok. Zira Çin’in Avrasya’ya çıkış yolu bu topraklardır. Avrasya’dan çektiği enerji hatlarının bu bölgeden geçmesinin yanında ulaşım ve demiryolu bağlantıları da Doğu Türkistan’dan sağlanıyor. Çin’in bu yüzyılda en çok önem verdiği bir kuşak bir yol projesinin en önemli ayağı ve karadan tek çıkış yolu Doğu Türkistan’dır. Bu yüzden Doğu Türkistan’da istikrar sağlanmadan yani soydaşlarımız sindirilmeden ve bu bölge işgal altına alınmadan Çinin büyüme şansı yoktur. Yine Doğu Türkistan 1 milyon 828 bin km kareyi aşan yüzölçümüyle Çin topraklarının 1/6’sını oluşturuyor. Adım atmaya yer bulamayan kalabalık Çin için bu durum bulunmaz bir işgal alanıdır.

Doğu Türkistan bütün bunlara ek olarak Moğolistan, Kazakistan, Türkistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan, Pakistan ve Hindistan gibi sekiz ülkeyle sınırdaş olup Çinin en çok ülkeyle sınırı olan eyaletidir. Çin ekonomisinin yüzde 60’ı Doğu Türkistan coğrafyasındaki doğal zenginliklerden temin edilir. Çin topraklarında olan 148 çeşit madenin 118’i bu coğrafyada yer alır. Bu da Çin’in toplam maden ocaklarının yüzde 85’i demektir. Bu mazlum topraklar zengin kömür, petrol ve doğalgaz yataklarına sahiptir.

Uğradıkları onca zulme rağmen Uygurlar bu soykırım vahşetine canları ve malları pahasına direnmeye devam ediyor.

Ne pahasına olursa olsun milli ve manevi değerlerini koruyorlar. Çin zulmüne boyun eğmiyorlar. Ataları Bilge Kağan’ın 14 asır evvel taşlara kazıdığı “Çin’in güler yüzüne ve ipeklerine kanmayın” altın öğüdünün sorumluluğunun bilincindeler. Çin de onların damarlarında gezen devlet olma irade ve kudretlerini en iyi bilen ülkedir. Bu yüzden değişmez fıtratları olan hile ve aldatmalarla dünyanın gözü önünde soydaşlarımıza zulme devam ediyorlar. Eğer Çin, Doğu Türkistan’ı asimilede başarılı olursa gözünü bu defa diğer kadim Türk coğrafyalarına yönelecektir. Zira Çin buraları “Tanrı’nın kendilerine lütfettiği bir pasta” olarak görmektedir.

Şanlı tarihimiz bize gösteriyor ki bizler bir olunca, iri olunca, diri olunca ve güçlü olunca Çin’in bu gizli emellerini başlarına geçirmiş bir milletiz.

Ne zamanki aramıza ayrılık gayrılık girmiş, sen-ben davası türemiş işte o zaman bu tür zulümlere maruz kalmışız. Bu sebeple Türk devletleri olarak uyanık olmak ve tarihi gerçeklere göre adım atmak durumundayız. Bunun en sağlam yolu da Büyük Türk Mütefekkiri İsmail Gaspıralı’nın hedef gösterdiği “dilde, fikirde işte birlik” idealine sahip çıkarak bu uğurda atılan adımları daha ileri merhalelere taşıyıp kadim coğrafyalarımızda bu ideali yaşanılır kılmaktır. Ortak hareket etmekten başka çıkar yolumuz yoktur.

Bu amaç için kurulan Türk Konseyi’ni AB standartlarına ilerletmek ve bu asrı güçlü bir Türk asrına çevirmek, bu zulümlerin panzehiri olacaktır.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat