Öze Döndükçe Özgürleşiyoruz

  • GİRİŞ16.02.2021 09:31
  • GÜNCELLEME17.02.2021 08:53

Özgürlük, insana en yakışan kavramlardan birisidir. Özün gürlemesi yani insanın özünün çağlaması ve serbestçe akması demektir.

İnsanın kendine has yetenek, kabiliyet ve fıtratının hiçbir engelle karşılaşmadan hayata geçmesini ihtiva eden özgürlüğün en temel şartı kendini bilmek ve kendini tanımaktır. Ait olduğu tabiatın ve fıtratın öz ilmine vakıf olmaktır. Bizim Yunus bunu veciz bir şekilde şöyle dile getirir;

İlim, ilim bilmektir/ İlim kendini bilmektir.

Kendini bilen, tanıyan ve kabiliyetlerinin farkına varan bir insana ve onun oluşturduğu topluma pranga vurmak hiç kimsenin harcı değildir. Hem birey hem de toplum olarak özgürce yarınlara koşmak isteyenlerin kendi potansiyellerini ve toplumsal dinamiklerini çok iyi bilip ona göre hareket etmesi gerekir. Bu nedenledir ki tarih boyunca ayağa diktiğimiz bütün devletlerin kuruluş ilkesi Türk’ün kendine gelip özüne dönmesi, kendi tarihi misyonunun farkına varması ve bu sayede özgürleşip tam bağımsızlığı elde etme felsefesi üzerine bina edilmiştir.

Büyük Selçuklu’yu kurup kökleştiren ve büyüten irade de budur Osmanlı’yı tarih sahnesine çıkarıp cihan imparatorluğu haline getiren irade de.

Türk’ün damarlarında ezelden ebede dolanan sır, Türk cihan hakimiyeti mefkuresidir. Bu, uzak geçmişte olduğu gibi dün de bugün de böyledir ve yarın da böyle olacaktır. Bunun yolu ise milletin damarlarında dolanan fıtrat kıvılcımlarının izini sürmekten başka bir şey değildir. Sözgelimi Osmanlı bakiyesi üzerine inşa ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade de aynı ilkeyi esas almıştır. Bir Osmanlı paşası olan cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; “özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” sözü bu gerçeği ifade ettiği gibi onun gençliğe hitabesinin son cümlesi de bu hakikati bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir;

“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Dünyanın yeniden şekillendiği bu salgın günlerinde büyük yarınlarımızın kapısını ardına kadar aralayacak olan sır da öze dönüş ile onu takip edecek özgürlük ve tam bağımsızlıkta saklıdır.

Kuşku yok ki özgür olabilmenin yolu çok ağır bedeller ödemekten geçer.

Bugün ülkemizin ödemeye devam ettiği ekonomik, sosyal, askeri, psikolojik ve teröre yönelik bedellerin tamamı epey zamandır izini sürdüğü ve son dönemde büyük bir irade sergileyerek doludizgin yola revan olduğu tam bağımsız olma arzusunu güçlü bir iradeye dönüştürme refleksinden başkası değildir. Özgürlüğün tadını almış ve tarih boyunca bunun bayraktarlığını yapmış bir milletin takip edeceği başka bir yol da yoktur. Bu sebeple özgürlük uğruna en ağır bedeller ödeniyor ve buna yeni bedeller ekleniyor olsa da ülkemiz emin adımla yoluna devam edecektir.

Bugün, terörü himaye eden ve terörle kol kola bölgemizi şekillendirmeye çalışan emperyalist odakların karşısına dikilme irademiz de bundandır.

Ülkemiz bunu, özgürlüğüne vurulan prangaları kıra kıra yapıyor.

Terörle mücadelemiz aslında emperyalizmle kıyasıya mücadele anlamına geliyor. Çünkü karşımıza çıkarılan teröristlerin kendilerine ait herhangi bir iradeleri yoktur. Bu teröristler sözde iradelerini, uşaklık yaptığı emperyalist odaklardan alıyorlar. Bir nevi onların köpekliğini yapıyorlar. Bunun anlamı şudur; Sınır içi ve sınır ötesi terör odaklarıyla hesaplaşmamızı zaferle taçlandırdığımız an ülkemize dair emperyalist emelleri de yerle bir etmiş olacağız. Bu da bize yepyeni yarınların ve en önemlisi de tam bağımsızlığın kapılarını açacaktır. Özgürlüğe gidişin en önemli dönüm noktalarından birisi bu mücadeleden yüz akıyla çıkmaktan geçiyor. Şehitlerimiz bu güçlü idealin ölümsüz kahramanlarıdır. Mekanları cennet olsun. Şehit aileleri bu vatanın özgürlük kıvılcımını tutuşturan asilzadelerdir. Bu milletin bütün fertlerinin onlara vefa borcu vardır.

Terörle mücadelede bağımsız hareket etmemizin önünü açan iki husustan ilki 15 Temmuz hain kalkışmasının ardından içine çöreklenmiş dış güdümlü maşalardan arınarak ordumuzun özüne dönmesi ikincisi ise yerli ve milli teknoloji hamlesiyle öz kaynağımıza yönelip ordumuzun güçlendirilmesidir.

İşte biz yeni dünyanın şafağında bu öze dönüşün siyasi, ekonomik, sosyal, psikolojik ve teröre yönelik faturalarını ödeye ödeye yürüyoruz yarınlara.

Biliyoruz ki bu bedeller tam bağımsız olma isteğimizin ve bu uğurda attığımız güçlü adımların faturalarıdır. Yine biliyoruz ki bu isteğimiz arttıkça bu baskılar iyice yoğunlaşacak ve faturalar daha da kabaracak. Ne var ki biz öyle bir milletiz ki tarih boyunca her şeyden vaz geçmiş ama bedeli ne olursa olsun özgürlüğümüzden asla taviz vermemişiz.

Enerji alanında dışa bağımlılıktan kurtulup öz kaynaklarımızla yola devam etmeye başlayınca, terörün kökü kazındıkça, teknolojide yerlileşme oranlarımız arttıkça, yol haritası açıklanarak milletimizi yepyeni bir umuda mayalayan uzay çalışmalarında ciddi mesafeler kat ettikçe kısacası tüketen değil üreten ve ön alan bir ülke haline geldikçe karşımıza daha büyük engellerin çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bize bugün bedel ödetmeye kalkanların asla unutmaması gereken bir husus vardır. Bizler bütün bunları başardıkça hem kendimize güven tazeleyip özümüze dönüyor hem de birbirimize kenetlenerek eskisinden güçlü adımlarla özgürlüğe koşuyoruz.

Milletimizin en karakteristik özelliklerinden birisi de kısa zamanda uzun mesafeler kat edebilmesidir.

Şimdilerde tam da böyle bir sürecin içinden geçiyoruz. Hani “kötü komşu insanı mal sahibi yapar” diye bir atasözümüz vardır. Özgürlüğümüze ket vurmak ve tam bağımsızlık idealimizin ateşini söndürmek için tasarlanan ihanetler ve dost görünümlü ülkelerin uygulamaya kalktığı her ambargo bizi yerli ve milli üretime iterek hızla aslımıza, öz kaynaklarımıza dönmeye teşvik ediyor. Kaç ülke oldu saymadım ama hangi alanda bir başarı elde etmeye kalksak bunu birbiri ardınca yürürlüğe konan ambargoların takip etmesine de iyice alıştık. Ne var ki bundan daha çok alıştığımız şey, bize satılmayan bu ürünü kısa süre içinde kendi öz kabiliyetlerimizle üretme irademizin ortaya çıkmasıdır.

Mademki dünya yeniden şekilleniyor ve yeni bir dönemin başlangıcındayız o halde yeni çağa yepyeni bir anayasayla girmek de bu milletin hakkıdır.

Ek yapa yapa yamalı bohçaya dönmüş ve üzerine vesayetin ağır kokusu sinmiş olan eski anayasayla vedalaşıp bu çağın ruhuna yaraşır yeni bir anayasa yapmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Böyle öncü girişime hem güçlü bir irademizin hem de akademik kabiliyetimizin olduğu bu geçiş döneminde yeni bir anayasa ülkemizin tam bağımsızlık ve özgürlük yolunda elini güçlendirecek en büyük hamlelerden birisi olacaktır. Bu çağrının gönüllerde oluşturduğu heyecan halesi sönükleşmeden yeni anayasanın ete kemiğe büründürülmesi milletin en büyük beklentisidir.

Bir vatandaş olarak benim yeni anayasadan üç beklentim vardır; Birincisi çağın en ileri anayasası olmalı, ikincisi bireysel hak ve özgürlüklere sonuna kadar kapı açması üçüncüsü ise ülkemizin aydınlık yarınlarına sivrisinek üretecek her türlü bataklığın kurutulması ile ihanet kapılarının en sert biçimde kapatılmasıdır.

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Yorumlar2

  • AHMET BUZ 3 yıl önce Şikayet Et
    Muhtaç Olduğunuz Kudret Damarlarınızdaki ASİL KAN ,da Mevcuttur...........NOKTA
    Cevapla
  • Haydar 3 yıl önce Şikayet Et
    Ne oldu çokmu ağır geldi
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat