Yunus’la Yol Yürümek
- GİRİŞ30.03.2021 09:44
- GÜNCELLEME31.03.2021 09:37
Kültürümüzü inşa eden eserlerde insanı ve hayat serüvenini tanımlamak için pek çok kavram kullanılmıştır. Bendenizi onların içinde en çok “yolcu” tanımlaması etkiler. Zira nerede bir insan varsa orada mutlaka doyumsuz bir yol hikayesi vardır ve gelip geçici bu dünyada hepimiz bir garip yolcudan başka neyiz ki?
Ademoğlunun bu dünyadaki varlığı, Yüce Allah’ın yasakladığı cennetteki meyveden yemesiyle ortaya çıkan uzun bir sürgün yolculuğunun bir neticesi olduğu gibi bu dünyadaki hayatı da sürgün edildiği öz yurduna yeniden kavuşabilme yolculuğundan ibarettir. Bünyesinde birbirinden farklı hadiseler barındırsa da günün sonunda hepimizin hayatı, kendi imzamızı attığımız bir ömürlük yolculuk hikayesinden başka bir şey değildir.
Kültürümüz, insanın bu dünyadaki nihai serüvenine yönelik yol, yolcu ve yolculuk kavramlarına dair birbirinden güzel eserlerle bezelidir.
Bu eşsiz eserler içinde en sadesi ve etkileme gücü en fazla olanı hiç kuşkusuz Yunus Emre’nin şiirlerinde yalın ve öz Türkçe anlatımla ifadesini bulanlardır. Yunus’un bütün şiirlerine hâkim olan arılık, duruluk, berraklık, samimiyet ve hikmetin bütün unsurları, onun yol, yolcu ve yolculuğa dair şiirlerinde de olanca büyüleyiciliği ile bir araya toplanmıştır. Yunus’un şiirlerinde seçtiği kelime ve kavramlar ile hikmet temeli üzerinde kurmuş olduğu dizelerin kalbin en derinine nüfuz etmesinin sebebi de ifadelerindeki bu berraklığı ve samimiyetidir aslında.
Yunus Emre, özge bir Hak aşığı ve ateşli bir hakikat yolcusudur. Onun bu ulvi yolculuk serüvenini en güzel ifade eden şiirlerinin başında ise “Hak’tan gelen şerbeti / İçtik elhamdülillah” dizeleriyle başlayan şiiri gelir.
Yunus’un cümle işi sevgiyledir, aşkladır. O, bütün ömrünü, tefekkür ve tezekkürünü kutlu bir aşk idealine bürünerek çıktığı özge bir yolculuğa adamıştır. Bu yolda kendisini baştan aşağıya aşkın alev kırmızı rengine boyayarak yana yakıla yürümeyi göze almış, benliğini ve cümle duygularını ilahi aşkın kudretine teslim etmiş ve yine kendi deyimiyle canını, cihanını, malını, dükkanını, kârını, zararını, bostanını ve kovanını yağmaya vererek zorlu bir gönül yolculuğuna talip olmuştur.
Bu kutlu yolculuğun adı seyr-i süluk’tur. Bu yol oldukça uzun, sarp ve bir o kadar da çetindir.
Böylesine zorlu bir yola çıkmadan önce Hak’tan gelen şerbeti içmek gerekir. Bunun anlamı bütün hücreleriyle ilahi iradeye teslim olmak yani benlik denizinden geçmektir. Hemen ardından da karşılaşılabilecek her türlü zorluğa karşı sabır ve şükür zırhına bürünmek gerekir. Sarp dağlardan, türlü bağlardan ve haramilerle dolu tehlikeli geçitlerden oluşan bu yolda; şeriat, tarikat, marifet ve hakikat adında geçilmesi gereken dört önemli kapı vardır. Bu kapıların her biri arasında onar adet olmak üzere konup geçilmek üzere toplamda da kırk makam vardır.
Hayat yolcusunun amacı bu dört kapı ve kırk makamı sağlık safalık ile geçip ilahi aşkın sofrasına ulaşmaktır.
“Haktan gelen şerbeti” adlı şiirinde Yunus, kendi özelinde bu özge aşk yolculuğunun şifrelerini coşku dolu bir anlatım ve arı duru bir Türkçeyle bizlere aşikâr etmiştir. Bu kutlu yolda yolcunun tek azığı Hak’tan gelen şerbettir. Bu şerbet, ayrılık acısıyla kuruyup çöle dönen gönlü, aşk ateşiyle yakıp kavurur ve sonra Hakk’ın rahmet pınarıyla yeniden yeşertir. Ruhu aşk ateşiyle harlar biteviye. İnsanı bu ilahi aşk derdiyle diyar diyar gezdirerek halka bilgi ve hikmet tohumları saçtırır. Gün gelir bu tohumlar yeşerir, gayeler birleşir ve yabancı gönüller bu kutlu aşk yolculuğunda tanış olurlar. Bu ulvi gaye yolcuyu dünyanın karalığından ve bedenin esaretinden kurtarıp bir kuş misali Hakikat ülkesine kanatlandırır.
Yunus’un bu yolculuğu, damla olarak çıkılan yolda önce pınar olmanın ardından ırmağa dönüşmenin ve hemen ardından da çağlayarak denize ulaşmanın bütün imkanlarını barındırmaktadır.
“Dirildik pınar olduk / İrkildik ırmak olduk
Aktık denize dolduk / Taştık elhamdülillah”
Hepimiz bu dünyada bir damla sudan ibaretiz. İlahi kaynaktan, aşk denizinden süzülen billur bir damla olarak hepimizin bu dünyadaki nihai amacı içimizdeki gurbeti bitirmek, kadim sürgünümüzü sona erdirmek yani taştığımız kaynağa, aşk denizine ulaşmaktır. Onun için önce kendimizi bilmek, çıktığımız yolla, tabiatla ve cümle varlıkla barışmak, buluşmak, tanışmak yani kendimizin farkına varmak lazımdır. Damla olarak aşk denizine ulaşma imkânımız olmadığına göre bunun yolu damlaların birleşip çoğalması ve pınar olabilmesinden geçer. Bu bir bakıma aşkla dirilmek, aşkla dolup taşmaya hazır hale gelmektir. Bu yolculuğun bir adım sonrası ise irkilip ırmak olmak, çağıldamaya başlamak, sevgiyle, aşkla ve coşkuyla akıp denize ulaşmaktır.
Bu kutlu yolculuk denize ulaşınca biter mi?
Elbette hayır. Bazı tasavvuf şiirlerinde nihai amaç olarak bir damlanın ırmak olup denize ulaşması ifade ediliyor olsa da Yunus’un aşk yolculuğu denizde de sona ermez. Zira deniz, ırmaklar için her ne kadar büyük bir buluşma alanı olsa da yine de sınırları belli olan bir ön kavuşma yerini ifade eder.
Yunus Emre’nin ifade ettiği gibi yolculuğun son aşamasında denizden de taşmak yani ucu bucağı belli olmayan sonsuz ve sınırsız ummana ulaşmak gerekir. İşte bu, asıl hakikate kavuşmak demektir. Böylece Yunus’un bu şiirinde çiğ ve ham insanın kutlu gönül yolculuğu Hak’tan gelen şerbeti içmekle başlamıştır. Hak’tan ayrılık hasretiyle sararıp kuruyan insan bu şerbetle gerçeği fark edip Hakk’ın rahmet pınarıyla yeşerip dirilir. Sarp dağlarda, zorlu patikalarda ve haramilerle dolu geçitlerde kendisinde Hak’tan gayrı ne varsa yağmaya vererek yana yakıla yolculuğuna devam eder. Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat adında dört kapı ile kırk makamı geçerek asıl ait olduğu vatana doğru ilerler. Bu süreçte aşkın ateşiyle yoğrulup şekillenen insan, kırk yıl boyunca hamd ve şükür makamında pişip İlahi sofraya somun olur ve bu kutlu yolculuk nihayete erer.
Yunus bir deryadır, bir ummandır. Bu yüzden onu anlamak ve onun kutlu gönül yolculuğuna talip olmak çok ağır bir yükün altına girmek demektir.
Sözünü olanca sadeliğiyle söylemesine ve hepimizin anlayacağı dilde konuşmasına rağmen Yunus’un kısacık sözlerinde sınır tanımayan bir derinlik vardır. Hangi şiirini okuyup anlamaya çalışırsanız farkında olmadan hayatın görünenden daha derin anlamlarına nüfuz etmeye, gelip geçici dertlerden azat olup daha büyük dertlere kanatlanmaya, gösteriş elbiselerinden soyunup samimiyet ve tevazu libasına bürünmeye ve olanca coşkunuzu yüklenerek ilahi aşkın uzanıp giden yollarında doludizgin yürümeye başlarsınız.
Onun huzur efsunlayan şiirleri bir yandan hayatın sırlarını öğretirken insana diğer yandan da bu sır perdelerini aralamanın yollarını gösterir.
Bu yüzden Yunus’un şiirlerinde hem kendimiz hem toplumumuz hem de bütün dünya insanlarının huzur ve mutluluğu için büyük sırlar gizlidir. Bu yüzden Yunus Emre’yi tanımanın yanında cümle aleme tanıtmak da sevgi ve aşk yolunda insanca yaşamak isteyenler için bir beka sorunudur.
Kalın sağlıcakla efendim.
Mürsel GÜNDOĞDU
murselgundogdu@gmail.com
@MrslGndgdu
mursel.gundogdu1@facebook.com
Yorumlar3