Kaybolan Yıllar

  • GİRİŞ06.04.2021 08:13
  • GÜNCELLEME07.04.2021 08:22

Kendimi bildim bileli ülkemizin ufkunu perdeleyen boyun ağrıları hep vardı. Bunlardan birincisi demokratikleşme, ikincisi enerji, üçüncüsü terör, sonuncusu da üretim ve kalkınma meselelerimizdi. Öyle inandırılmıştık ki bunları ilelebet çözme şansımız yok ve bu sorunlarla yaşamaya mecburuz.

O yıllarda adeta yiğitlikle tarihe nam salmış, korkusuz ve kahraman bir milletin genetiğiyle oynanmış ve cesaretimiz çalınmıştı sanki.

Bu yüzden geçen yakın dönemde iki hayati tercihle yüzleşmek zorunda kaldık; ya bu kronik sorunlarla “azıcık aşım kaygısız başım” diyerek düşe kalka yaşamaya devam edecek ya da tam bağımsız olabilmenin ağır bedellerini ödemeyi büyük bir cesaret sergileyip göze alacaktık. Bu da öz irademizi kuşanıp yarınlara doğru kararlı adımlarla yola çıkmak demekti.

Tarihte yolumuzun kesiştiği herkesin, bu ülkenin derin kökleriyle ve büyük birikimleriyle ilgili acı-tatlı hatıraları vardır.

Milletimizin genetiğinde saklı olan potansiyelin özellikle kriz anlarında ne büyük bir iman, imkân ve irade seline dönüştüğünü tarihin zorlu meydanlarında karşı karşıya geldiğimiz devletler çok acı tecrübelerle öğrenmek zorunda kalmıştır. Ülkemiz son dönemde kendi devasa potansiyelini yeniden keşfetmekle kalmadı aynı zamanda bu potansiyeli gün be gün hayata geçirme azim ve kararlılığıyla hareket etme yolunu seçti. Bu bir dönüm noktasıydı ve işte bu yüzden de bu süreçte ülkemizin başına neredeyse gelmeyen kalmadı.

Şimdi anlıyoruz ki başımız ağrımasın diye tarihle yüzleşmekte çekingenlik gösterenlere inat cesaretle yol yürümenin çok ağır bedelleri varmış. Bu cesur milletin torunları iyi bilir ki geçmişte bu millete boyunduruk vurmaya hiç kimsenin gücü yetmediği gibi bundan sonra da yetmeyecektir.

Bugün bu inanç ve kararlılıkla çıkılan yolda hem gönül bağımızın olduğu coğrafyalara sahip çıkma hem ülkemizin çıkarlarını koruma hem de yarınlara yürüme adına atılan adımların bedelini ödüyoruz. İçeride ve dışarıda maruz kalınan sıkıntıların temel nedeni budur. Böyle bir irade öze dönüştür ve teslimiyetçiliğin çelikten zincirlerini kırmaktır. O nedenle bu yaklaşım, güçlü bir Türkiye istemeyen herkesi rahatsız ediyor. Birileri istiyor ki Türkiye, eskiden olduğu gibi şimdi de majestelerine hayranlıkla itaat etsin, onların hiçbir sözünden çıkmasın ve kendi takdir ettikleri hedeflerden bir adım dahi ileriye gitmesin.

Oysa dört kıtada yüzyıllar boyunca at sürmüş kahraman bir milletin kaderini başkalarının belirlemesi kadar onur kırıcı bir durum yoktur. Neyse ki içe kapandığımız o günler geride kaldı ve bizler o günleri düşündükçe “şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” şarkısını dinleyip hayıflanıyoruz.

Bugün durum farklı. Şimdilerde bütün dünya, uzun zamandır uyuyan bir devin uyanmasına, kendi potansiyelini fark etmesine ve öze dönerek güçlü adımlarla yarınlara yürüme iradesine şahitlik ediyor. Zaten bir yanda öz kardeşleriyle adım adım Türk birliğine yürüyen diğer yanda gönül bağıyla asırlarca bir olmuş coğrafyaların acısını yüreğinde hisseden bir ülkenin ufuklarının, dört bir tarafı planlı bir şekilde türlü düşmanlıklarla ihata edilmiş Anadolu topraklarına sığması mümkün değildir. 

Büyük hedeflere ancak zorlu yolculuk süreçlerinden sonra ulaşılır. Bugün içerde ve dışarda yaşanan sıkıntıların temel nedeni de bu çıplak hakikattir.

Ülkemizin kendi kararlarını kendisinin almaya başlamasından sonra ekonomik, siyasi ve stratejik saldırılara maruz kaldığı bu ülkede yaşayan herkesin malumu. Bu kararlılık devam ettiği ve buna dair kapasite artırmaya yönelik adımlar hızlandığı sürece karşı hamlelerin gecikmeyeceği de aşikardır. Bu durum ilk bakışta bizim aleyhimize gibi görünse de sanılanın aksine ülkemize çok önemli katkılar sağlamış ve bu yöndeki irademizi daha da güçlendirmiştir. Üstat Necip Fazıl’ın veciz bir şekilde ifade ettiği gibi bu dış hamleler, ülkemizin yarınlara yürüme iradesini daha da perçinlemiştir;

“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..”

Son yıllarda ülkemize yönelik ambargoları, siyasi ve ekonomik saldırıları yeni mayalanan çağın gündönümünde attığımız güçlü adımlardan bağımsız olarak düşünmek safdillik olur.

Geçmiş yılların boyun ağrılarına vurulan neşter, bölgede güçlü bir Türkiye olmasını istemeyen ya da güçlü bir Türkiye’nin yeni çağın akışında meydana getireceği dalgalanmanın boyutunu tarihten tecrübe edenlerin hem hoşuna gitmiyor hem de işlerine gelmiyor. Bu noktada vurulan ilk neşter Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesidir. Bu hamleyle siyasi istikrar sağlanmış ve ülkenin enerjisinin kısır iç çekişmelerle tüketilmesinin önü alınmıştır. Milletimizin bu adımını yok etmeye yönelik hain 15 Temmuz darbe girişimiyle demokrasimiz üzerinde vesayet kurma alışkanlığı içinde olanların gücü de büyük oranda kırılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, demokrasimizin iç ve dış tehditler karşısında daha da güçlenmesini sağlamanın yanında dünyanın yeni bir çağa mayalandığı dönemde hızlı ve etkin kararlar alma noktasında da elimizi güçlendirmiş ve ülkemizin önümüzü açmıştır.

Enerji noktasındaki kronik boyun ağrımız ise ülkemizin bu alanda büyük oranda dışa bağımlılığından kaynaklanıyordu.

Ülkemiz özellikle son yıllarda enerjide dışa bağımlılıktan kurtulma adına dev projelere imza attı. Derin deniz sondajı yapabilme kapasitesine ulaşmak, nükleer güç olma yolunda atılan kritik adımlar, elektrik ve rüzgâr enerjileri konusundaki yatırımlar ile ülkemizin enerji koridoru olma noktasında ulaştığı ileri seviye bir anda dost ve düşman gözlerin üzerimize çevrilmesine neden oldu.

Bu ülke uzun yıllardan beri terörle mücadelede elleri kolları bağlanarak acıyla terbiye ediliyor, adeta böyle bir kadere mahkûm bırakılıyordu.

Terörle mücadelede yapılan strateji değişikliği nedeniyle ülke içindeki terör neredeyse bitme noktasına geldi. Sınır ötesinde ise teröristler başlarını inlerinden çıkaramaz hale geldi. Biz bu noktaya, ambargolar nedeniyle ufkumuza vurulan prangaları, yerli ve milli teknoloji hamlesiyle kıra kıra geldik. Geliştirdiğimiz bu teknolojinin dosta güven düşmana korku saldığı apaçık ortadadır. En büyük boyun ağrımızdan kurtulmanın arifesindeyken birilerinin buna seyirci kalması ise asla düşünülemez.

Nihayet gelecek adına vurulan en güçlü neşterlerden birisi de üretim ve kalkınma hamleleri oldu.

Ülkemizin imar ve inşasına yönelik atılan güçlü adımlar; havalimanları, tüneller, köprüler ve demir yolları gibi devasa ulaşım ağlarının ülkemizi bir anda bir üst lige taşıdığı muhakkaktır. Şimdi de gündemde Kanal İstanbul hamlesi var. Büyük oranda teknoloji satın alan ve çoğu zamanda bu alımı ya şarta bağlı ya da parasını ödemesine rağmen alamayan bir ülkenin kendi ihtiyaçlarını yerli ve milli imkanlarla üretip gerçekleştirebilme iradesine sahip hale gelmesi elbette hiç kimsenin gözünden kaçmayacaktı. Nitekim bu hamleler atılırken her zaman iki türlü zorlukla karşılaşıyoruz; Dışarıdan gelen baskılar ve içerideki istemezükçü taife.

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat