Ramazan, Kur’an’a Kavuşma Ayıdır

  • GİRİŞ27.04.2021 09:14
  • GÜNCELLEME28.04.2021 08:38

Ramazan, Kur’an’a Kavuşma Ayıdır.

“Şüphesiz ki bu Kur’an, insanları en doğru, en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.” (İsra Suresi 9. Ayet-i Kerime)

Kalabalıklar içinde bile derin bir yalnızlığın kaygılarına savrulduğumuz bu dünyada insan çaresiz ve kimsesiz değildir. Toprağı yağmursuz, dünyayı güneşsiz ve geceleri ay ile yıldızların ilahi aşk fısıltılarından mahrum bırakmayan Yüce Rabbimiz, insanı da rahmet, bereket ve huzur yüklü ilahi mesajlarından hiçbir zaman yoksun bırakmamıştır.

Ramazan, Kur’an-ı Kerim’le buluşma ve ona kavuşma ayıdır

Peygamber Efendimizin kırk yaşında iken Ramazan ayının huzur ikliminde sıklıkla gittiği ve derin tefekküre daldığı Hira mağarasında Cebrail meleğinin “oku” emriyle gönlüne damlamaya başlayan ezeli ve ebedi rahmet ışığı, kıyamete kadar bütün insanlığın yolunu aydınlatacak ve onlara rehberlik edecek bir ilahi ihsandır. Bu yüzden Ramazan ayı, cümle kâinatın Kur’an’ın ışığıyla aklanıp paklandığı ve onun doyumsuz kokusuyla şereflendiği eşsiz bir aydır. Ramazan ayının gün ve gecelerini Kur’an’la ihya etmek, sık sık Kur’an’la buluşmak ve her fırsatta onun manevi iklimine sığınmak bu ayı layık olduğu şekilde değerlendirmek isteyenler için tutulacak en güzel yoldur.

Sözlerin en güzeli olan ve kendisini apaçık bir kitap olarak tanıtan Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumanın yanında ne dediğini anlayarak ve üzerinde tefekkür ederek okumak, onun indiriliş gayesine en uygun yöntemdir.

Kur’an ayetleri üzerinde düşünerek onu anlamaya çalışmak, bir bakıma Kur’an’dan uzaklaşan gönüllerin maruz kaldığı çaresizlik ve dertlere çözüm bulmak, manevi savruluşlara set çekmek ve hastalıklara şifa olmak demektir. Zira Kur’an-ı Kerim insan için bir hayat rehberidir. O, insanların, toplumların ve çağların gönül yangınlarına en güçlü sığınak olmanın yanında madde-mana, ruh-beden ve dünya-ahiret dengesini kurabilmenin en tutarlı ve kapsamlı yol göstericisidir. Bugün insanlığın en temel sorunlarından birinin akıl-gönül körlüğü diğerinin de bireysel ve toplumsal hayatımızdaki madde ve mana dengesizliği olduğunu düşündüğümüzde Kur’an’ın bu yol göstericiliğinin önemi daha iyi anlaşılır.

Kur’an-ı Kerim’i anlamak elbette özverili bir çabayı gerektirir.

Atalarımız, zahmetsiz rahmet olmaz, demişler. Elbette her nimetin bir külfeti vardır. Eşyanın tabiatı böyledir. Kur’an’ı anlamak bir Müslüman için en hayati konu olduğuna ve Kur’an bizim için bir hayat rehberi olduğuna göre böyle bir çabadan kaçınmamız en büyük nimetten mahrum olmamız anlamına gelecektir. Hangi Müslüman, insan olmanın sırlarını ve sorumluluğunu apaçık bir şekilde bizlere anlatan böyle bir rehberden uzak kalmayı göze alabilir? Ve hangi Mü’min, eşyanın karanlığında kör olmaya meyletmiş gözünü, aklını ve gönlünü ilahi kelamın sonsuz ve sınırsız nurundan mahrum bırakabilir?

Kur’an okumak, onu anlamak ve yaşamak demektir.

Kur’an’ı anlama konusunda bu Ramazan günlerinde elimden düşürmediğim kitaplardan birisi Prof. Dr. Celâl Kırca Hocamın Anadolu Ay Yayınlarından çıkmış “Hayatın İçinde Hayatla Birlikte Kur’an’ı Anlama (Sorunlar-Yöntemler)” adlı eseri oldu.

Prof. Dr. Celâl Kırca, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Tefsir hocamdı. Emekli olduktan sonra araştırmaya, yazmaya ve meselelerimize dair fikir üretmeye devam ediyor. Bana göre onun bir akademisyen olarak en seçkin yönlerinden birisi yazdıklarının yaşayan hayatla iç içe olması ve bu sayede sözlerinin, onları okuyan kişilerin hayatlarına doğrudan nüfuz etmesidir. Celal Hoca, hayatı bilinçli yaşayan ve yaşarken karşılaştığı zorlukları not edip onları çözüme kavuşturmaya gayret gösteren bir yapıya sahiptir. Üstelik tespit ederek çözüme kavuşturduğu sorunları yalnız kendi hayatına katmakla kalmıyor aynı zamanda eserlerinde dile getirerek gerçek bir hayat bilgeliği yapıyor. Bu yüzden Celal Hoca’nın eserlerini tekrar tekrar okumak ve zaman zaman onunla konuşup sohbet etmek bendeniz için her zaman bir huzur terapisi oluyor.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki geçen yüzyıllar içinde Kur’an’ı anlama konusunda Müslüman ahalinin bilinç altında Kur’an’ın anlaşılamayacağına dair bir önyargı oluş/turul/muştur. Bunun sebeplerine girmek ayrı bir yazının ve araştırmanın konusu olabilir.

Ramazan ayı, bu önyargıyı kırıp parçalamak için en büyük fırsattır.

Okunup anlaşılması için bir hayat rehberi olarak gönderilmiş Kur’an’ın ışığının böyle bir önyargıyla söndürülmeye çalışılması Müslüman toplumlar için çok büyük bir kayıp olmuştur. Bu konuda sohbet ettiğim ahalinin büyük kısmının en sık kullandığı söz; biz kim Kur’an’ı anlamak kim? cümlesidir. Hal böyle olunca bizler, bin yıllardan beri bu toprakları vatan yapan insanların gönüllerini eşsiz bir nur olarak aydınlatmak ve manevi huzuruyla cehaletin karanlıklarını boğmak için indirilmiş Kur’an-ı Kerim’i bir nevi yetim ve öksüz bırakmış olmuyor muyuz?

Kur’an’da onu her okuyanın gönlüne dokunacak büyük hakikatler vardır.

Kur’an’ın anlaşılması konusuyla ilgili yazdığı “Hayatın İçinde Hayatla Birlikte Kur’an’ı Anlama” adlı eserinde şöyle diyor Celal Hoca;

“Kur’an okuyan veya Kur’an’ı meal ve tefsirinden okuyan her insan, okuduklarından mutlaka az veya çok bir şeyler anlamıştır ve anlamaktadır. Ama her insanın Kur’an’dan anladığı aynı değildir. Çünkü anlama kapasitesi, algılama düzeyi ve bilgi birikimi insanlarda aynı değildir. Cahil bir kişi ile bir âlimin, köyde yaşayan bir kişi ile şehirde yaşayan bir kişinin Kur’an’ı anlama düzeyleri aynı olmadığı gibi, âlimlerin bile anlama düzeyleri ve kapasiteleri aynı değildir. Bu nedenledir ki âlimler arasında Kur’an’ı anlama ve yorumlama farklılıkları bulunmaktadır. Tefsirlerin ve tefsir ekollerinin farklılığı da bunun bir kanıtıdır. Nitekim Mevlâna, “herkes deryaya kabı ile gider, kabı kadar deryadan su alır. Deryanın günahı ne?” sözüyle bu olguyu ifade eder.”

Demek ki anlamak için okuyan herkesin Kur’an’dan alacağı bilgiler ve derya mesabesinde olan Kur’an’dan çıkaracağı eşsiz inciler vardır. Elbette bunu herkes kabı ölçüsünde alacaktır.

Bir gram menfaat temin edebilmek için kılı kırk yarıp enine boyuna düşündüğümüz şu fani dünyanın gelip geçici işlerine karşılık iki cihan rehberimiz ve kurtuluş reçetemiz olan Kur’an’ı anlama hususunda elimizi kolumuzu bağlayıp kendimizi önyargılara teslim edersek cehaletin ağlarından ve toplumsal çöküşün ah-vahlarından kendimizi kurtarma şansımız olmayacaktır. Bu sebeple Ramazan ayını fırsat bilip Kur’an’la yeniden buluşma ve kavuşma davetini geri çevirmemeliyiz.

Yazımıza Celal Hoca’nın cümleleriyle noktayı koyalım;

“Kur’an, okunmak ve anlaşılmak ister, bunun için de O’nun sürekli okunması gerekir. Ancak bu okumanın amacı, sadece sevap kazanmak için değil, aynı zamanda anlamak için de olmalıdır. Bu nedenle her inanan insan, Kur’an’ı bir bilgi objesi olarak okumalı ve O’nu anlamaya çalışmalıdır. Çünkü her insan, inandığı dinin kitabını okumak, okuma yoluyla bilgi elde etmek ve O’nu anlamaya çalışmakla yükümlüdür.”

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu

mursel.gundogdu1@facebook.com

Yorumlar1

  • Mustafa BULUT 2 yıl önce Şikayet Et
    Selamünaleyküm maşallah ustadım yazılarını keyifle okuyorum. Rabbim ilmini ziyade ömrünü bereketli eylesin amin selam ve dua ile hayırlı Ramazanlar selamünaleyküm
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat