Medeniyetimizi ayakta tutan dokuz sütun

  • GİRİŞ13.07.2021 09:24
  • GÜNCELLEME14.07.2021 08:05

Her medeniyeti var eden ve ayakta tutan kendine özgü taşıyıcı sütunlar vardır. Medeniyetler onlarla vücut bulur, ayağa dikilir, gelişimini tamamlar ve bütün yönleriyle görünür hale gelirler.

Bizim medeniyetimizi de ayakta tutan özgün sütunlar vardır. Onlar ne kadar sağlam korunur ve uzun yaşaması sağlanırsa medeniyetimizin yaydığı ışık da o kadar güçlü olur. Bireysel ve toplumsal aydınlanma gerçekleşir. Elbette buna bağlı olarak medeniyetimizin insanlığın gelişim ve kurtuluşu ile tabiatın düzen buluşuna etkisi de bir o kadar fazla olur.

Dünyanın büyük insani ve çevresel krizlere muhatap olduğu günümüzde bu büyük kaostan çıkmanın yegâne yolu, medeniyetimizin kurucu ve inşa edici değerleri üzerinde düşünmek, bunlara kafa yormak ve günübirlik arzuların tatminine indirgenen insanın anlam dünyasını zenginleştirmektir. Son ilahi dinin muhatapları olarak biz Müslümanlar, alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizin vefatından sonra onun tebliğ ettiği dinin ve ondan teşekkül eden büyük medeniyetin ana sütunlarını bazı dönemlerde ayağa dikmeyi başarsak da çoğu zaman ihmal etme gafletine düştük. Bunun neticesinde uhdesinde altın madeni olmasına rağmen sefalete hüküm giymiş bir insanın acıklı durumuna düştük.

İslam dünyasının hal-i pür melali malumdur. Düştüğümüz yerden kalkabilmenin imkanlarını araştırmak, buna kafa yormak ve kalıcı çözümler üretmek her Müslümanın hava, su ve yemek kadar acil ihtiyacıdır.

Bu yazıda tefekküre kapı aralamak amacıyla medeniyetimizi ayakta tutan bu sütunları dokuz ana başlık altında tasnif etmeye çalıştım. Elbette bu ilkeler daha da çoğaltılabilir.

Bu sütunlardan ilki evrenselliktir.

İslam kültür ve medeniyeti hem kaynağı hem içeriği ve mahiyeti itibarıyla evrenseldir. İslam’a göre insanları, yeri ve gökleri kısaca evreni yaratan Yüce Allah dışlayıcı değil birleştirici ve her şeyi kuşatıcıdır. Dolayısıyla O’nun gönderdiği son din İslam’ın ürettiği medeniyet de evrensel karakterlidir. Bu yüzden İslam’ın taşıdığı ve hayata geçirilmesini istediği değerler, belli bir kesimi değil bütün insanlığı kuşatıcı şekilde anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır. İslam’ın evrenselliğini göz ardı ederek onu bir mahalle, köy, kasaba, şehir ve ülke dini haline getirmeye çalışmak onun bütün insanlık için gönderildiğini ve bu dinin tebliğcisinin alemlere rahmet olduğu gerçeğini görmezden gelmek demektir.

Bu sütunlardan ikincisi ilimdir.

İslamiyet, insanlığı ilme sevk eden ve ilim tahsilini ibadet sayan yegâne dindir. Bu yüzden İslam aynı zamanda bir ilim dinidir.  Bu husus hem Kur’an-ı Kerim hem de Peygamberimizin hadislerinde açıkça belirtilmiştir. “Oku” emriyle başlayan ve “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Sorusuyla bizlere bu hususta tefekkür alanı açan Kur’an’ın ana karakteri okumak, araştırmak, doğru bilginin ardından gitmek, salih amel işlemek ve varlığa dair derinlemesine düşünmektir. Kur’an’ın bu ölümsüz misyonunu en iyi bilen Sevgili Peygamberimiz de ilim öğrenmenin kadın-erkek her Müslüman’a farz olduğunu ve beşikten mezara kadar ilim öğrenmemiz gerektiğini bizlere emretmiştir.

Bu sütunlardan üçüncüsü barıştır.

İslam medeniyeti barış, kardeşlik ve huzur üzerine bina edilmiştir. Bütün insanlığı Hz. Adem’in çocukları olması hasebiyle kardeş olarak gören İslam, nihai amaç olarak da bütün insanların kurtuluşunu hedef almıştır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), hayatı boyunca dinimizin bu temel sütununu ayakta tutmaya çalışmış, Mekke döneminde müşriklerin her türlü şiddet ve tecrit uygulamalarına karşı barışı tercih ettiği gibi Medine döneminde de bu yolda yürümeye devam etmiş, çevre kabileler ile her fırsatta barış anlaşmaları imzalamıştır.

Bu sütunlardan dördüncüsü özgürlüktür.

İslam kültür ve medeniyeti insanın özgürlüğü üzerine inşa edilmiştir. İnsan kendi iradesiyle iyiyi kötüden ayırma yetisine sahiptir. Bu yüzden yaptığı bütün davranışlardan sorumludur. Hesabın, kitabın ve sorumlu olmanın esası insanın bu özgürlüğüne dayanır. İnsanı yapıp ettiği eylemlerde özgürlüğünden soyutlayan her yaklaşım medeniyetimizin insana dair hayat ışığını çalmak anlamına gelecektir.  

Bu sütunlardan beşincisi güvendir.

Müslümanın en belirgin vasıflarından birisi güvenilir olmaktır. İnsanlar arası ilişkilerde güven en temel ilkedir. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz Müslüman tanımını bu kavram üzerine inşa etmiştir; “Müslüman, elinden ve dilinden başka insanların güvende olduğu kimsedir.” Bu temel bozulduğu zaman sadece bir kişinin karakteri değil bir ümmetin şakulünün kaydığı hepimizin malumudur. Nitekim her dönemde olduğu gibi günümüzde de medeniyet savrulması yaşamamızın altında bu sağlam zeminin bozulup kayması yatmaktadır.  

Bu sütunlardan altıncısı iyilik ve merhamettir.

İslam medeniyeti bir hayır, iyilik, şefkat ve merhamet medeniyetidir. Dinimizin iyilik yapma doğrultusundaki ısrarlı vurguları, tavsiye ve emirleri hayırda yarışmayı İslam medeniyetinin temel felsefesi haline getirmiştir. Müslümanların yaşadıkları her yerde hem bireysel hem de çeşitli kurumlar vasıtasıyla hayra, iyiliğe ve merhamete yol aramalarının ana sebebi de budur. Bu yüzden şifahaneler, kervansaraylar, medreseler, yollar, aşevleri vb. hayır kurumları böyle bir anlayışın anıt eserleri olarak ortaya çıkmış ve bu medeniyetin ürünleri olarak tarihteki yerlerini almıştır.

Bu sütunlardan yedincisi yardımlaşma, dayanışma ve infaktır.

Dinimiz her insanın, yaşadığı topluma karşı sorumlulukları olduğundan hareketle imkânı olanların ihtiyaç sahiplerini maddi ve manevi yönden desteklemeleri gerektiğini şart koşmaktadır. Bu yüzden insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik edici ilkeler medeniyetimizin ana sütunlarındandır. İslam’ın öngördüğü bu ilkeler, İslam toplumlarında sosyal hayatın huzur ve barışa dayalı olarak sürdürülmesi açısından çok önemlidir. Malı ve serveti Yüce Allah’ın insana bir emaneti olarak gören ve yorumlayan bu yaklaşım başka hiçbir medeniyette yoktur.

Bu sütunlardan sekizincisi diğerkâmlık yani isardır.

Başkasının iyiliğini isteme, ötekisine faydalı olma anlayışı medeniyetimizin temel esaslarından birisini teşkil eder. Bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, dinimizce tavsiye edilmiştir. Bu durum medeniyetimizi diğer medeniyetlerden ayıran en özgün sütunlardan birisidir. Başkasının yararı için fedakârlıkta bulunma yaklaşımı medeniyetimizin evrenselliğinin ve bütün insanları kardeş görmesinin doğal bir sonucudur.

Bu sütunlardan dokuzuncusu hoşgörü, sevgi ve aşktır.

İnsanı ve cümle mahlukatı sevmek ile var olana hoşgörü göstermek medeniyetimizin ana esaslarından birisini teşkil eder. Yaratılanı yaratandan dolayı hoş gören bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu medeniyette sevgi varlığın özü, aşk ise var oluşun mayasıdır.

Tefekküre sarılmak ümidiyle kalın sağlıcakla efendim. 

murselgundogdu@gmail.com

@MrslGndgdu    

mursel.gundogdu1@facebook.com
 

Yorumlar1

  • Davlumbaz 4 yıl önce Şikayet Et
    Gönlüne yüreğine sağlık hocam. Bu yitiklerimizi tekrar hatırladığımız zaman dünyayı barış yurdu yapacağız inşaallah.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat