Kazakistan Notları; Türkistan

.

  • GİRİŞ10.11.2022 08:57
  • GÜNCELLEME11.11.2022 08:17

Büyük Bozkır’ın sonsuza dek uzayıp giden sarışın düzlükleri ile Astana’nın süt mavi güzelliklerinin resimleri henüz gözlerimizden silinmemişken Çimkent havalimanına iner inmez bambaşka bir iklimin tesiri altına giriyoruz. Zira teneffüs ettiğimiz hava ve inceden inceye yağan yağmur kadim bir muştuyla çalıyor gönül kapımızı. Burada toprak Hâce Ahmet Yesevi kokuyor ve buranın havası bize bin yılın ötesinden aşina bir dost kokusu teneffüs ettiriyor hiç tükenmeyesi.

Yağmur eşliğinde yunup arınırcasına revan oluyoruz Türkistan yoluna.

Otel girişinde Turizm Fakültesi öğrencilerinin güler yüzü karşılıyor bizi ve bu cevval gençler ışıltılı gözlerle ertesi gün yapılacak uluslararası bir sempozyumun programını takdim ediyorlar. Etraf ana baba günü gibi. Zira UNESCO, Kazakistan Cumhuriyeti, IRCICA ve Türkistan Valiliği’nin girişimiyle düzenlenen “Sürdürülebilir Turizm, Ziyaret ve Kutsal Miras: İnsanlar Abideleri Koruyor–Ahmet Yesevi’nin Mirası” Konferansı’na katılmak için dünyanın 20 ülkesinden 60 uzman konuşmacı ve 400 delege misafir olarak davet edilmiş Türkistan’a.

Her geçen gün büyümekte olan küresel krizlere ve kültürel çözülmelere inat gittikçe küçülen dünyada Kazak kardeşlerimiz; uluslararası bilimsel çalışmalar, kültürel mirasın korunup turizme açılması ve Türk milletinin asırlar ötesinden gelen maddi ve manevi mirasını bağrında misafir eden kutlu beldelerin yeniden inşa ve ihyasıyla güçlü bir şekilde yürümek istiyor yeni mayalanan çağa.

Eser ve makalelerinden istifade ettiğim çok değerli insanlarla bu uluslararası sempozyum vesilesiyle yüz yüze sohbet fırsatı buluyorum Türkistan’da. Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Tomar, uzun yıllardan beri Turan davasına yaptıkları ve yazdıklarıyla omuz veren Yesevi gönüllü Dr. Hayati Bice, bölgenin tarihi dokusunu ve genetiğini çok iyi bilen hocamız Dr. Ayhan Pala, tasavvuf araştırmaları ve Hoca Ahmet Yesevi mirasının izini sürmekle tanıdığımız Prof. Dr. Necdet Tosun, IRCICA Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nden Prof. Dr. Reşat Öngören, Ahmet Yesevi Vakfı Başkanı ve Yesevi’nin 27. Kuşak Torunu İsmetullah Yesevi bunlardan bazılarıydı. 

Türk irfanının zümrüt sandukası olan ve Türk dünyasına manevi başkentlik yapan Türkistan’da zaman adeta donuyor ve bin yılın ötelerinden gelen sırlar gelinlik bir kızın çeyiz bohçası gibi açılıyor sohbet meclislerinde.

Hayati Bice, Ayhan Pala ve Necdet Tosun gibi her biri Türkistan uzmanı olan değerli hocalardan Türk yurtlarını İslam’la mayalayan, iman ve hikmet ışıklarıyla cilalayan Hâce Ahmet Yesevi’ye dair kitaplarda rastlamadığım bilgiler ediniyorum. Mahrem hatıralar dinliyorum Türkistan’ın geçmişine dair ve onların derin hissiyatlarına ortak oluyorum. Meğer ne emekler harcanmış bu kutlu beldeyle gönül bağlarımızı güçlendirmek için, ne ağır yüklerin altına girilmiş genetik kodlarımızın şifrelerinin çözümü uğruna ve nice zorluğa gönüllü omuz verilmiş maddi ve manevi mirasın ortaya çıkarılması adına.

Sempozyum üç salonda İngilizce, Kazakça, Türkçe sunulan bildirilerle devam ederken Uluslararası Türk Akademisi Başkanı Dr. Fuzuli Mecidli’yle karşılaşıyor ve başlıyoruz sohbete.

Dr. Fuzuli Mecidli, Türk dünyasında ortak değerlerin oluşması için Türk Akademisi’nin yaptığı çalışmalardan bahsediyor bize ve bu anlamda çocuklara yönelik projelerin önemine dikkat çekiyor. Bu alanda içerik üretmenin stratejik öneme haiz olduğunu dile getirerek Türk Akademisi tarafından hazırlanan ortak Tarih, coğrafya ve Türk Edebiyatı ders kitaplarından söz ediyor. Türk dünyasının aydınlık geleceğine dair inancı gözlerinden okunan Dr. Fuzuli Mecidli kardeşime bu çorbada bir tuzum bulunsun diye kaleme aldığım Farabi romanımı imzalayıp vedalaşıyoruz. 

Bu uluslararası sempozyuma diğer ülkelerden olduğu gibi Türk dünyasının her köşesinden resmi ve akademik düzeyde katılım vardı ve onca yoğunluğa rağmen Kazak kardeşlerimiz kusursuz bir organizasyona imza atıyorlar.

Türkistan programımızın ikinci gününde Büyük Bozkır’ın saklı köşelerinden biri olan Akmescit Mağarası’na gizemli bir gezi yaptık. Bozkırın derinlerine doğru uzayıp giden yolları İsmetullah Yesevi Bey’in sıcak sohbeti hem ısıttı hem de kısalttı. Otele dönüşümüzde oluşan kısa dinlenme arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cengiz Tomar hocayı ziyarete gittim. Türkistan’daki eğitim elçimiz Cengiz Tomar hocayla oldukça istifade ettiğim verimli bir sohbetimiz oldu. Hem stratejik hem de zor bir görevi vukufiyetle icra eden Cengiz Tomar’ı Türkistan ahalisi gibi talebeleri de çok seviyor.

Otele döndükten sonra Özbekistan Turizm Bakan Danışmanı Temur Mirzaev Bey’le bir araya geldik. 

Temur Mirzaev ile sempozyumda yaptığı güzel sunumdan sonra tanışmıştık. Zira o, Özbekistan’da yürütülen kültür ve turizm faaliyetlerinden bahsetmiş ve yazdığım romanlardan sonra bendenizin içinde saklı duran Semerkant, Buhara, Taşkent ve Ürgenç gibi kadim Türk şehirlerinin küllenmiş sevdasını harlayarak açığa çıkarmıştı. Kısa bir sohbetin ardından üç buçuk yıllık bir emek neticesinde kaleme aldığım İmam Maturidi romanımı kendisi için imzaladığımda çok mutlu oldu. Yazılış hikayesini dinledi ve bu tür kitaplara genç kuşaklarımızın çok ihtiyacı olduğunu söyledi. Semerkant’ta doğup yaşamış ve milletimizin inanç ilkelerini akıl-vahiy ekseninde sistemleştirmiş Büyük Türk Bilgini İmam Maturidi romanını emin ellere teslim ettikten sonra vedalaştık Temur Mirzaev’le.      

Türkistan’da muhayyile sonsuza doğru kanat çırpan bir kelebek gibidir ve bu kelebeğin her dem gelip konmak istediği yer Pir-i Türkistan Hâce Ahmet Yesevi’nin muhteşem türbesidir. 

Türkistan Sultanı’nın muazzam türbesinin resimlerini görüp de bu diyarlara sevdalanmayan bir Türk yoktur sanırım. Zira bu türbe ateşler içindeki yemyeşil bir gül bahçesi ya da karın altından filizlenip kendisini görüntüye çıkaran bir kardelen gibi asil ve heybetli. İsteseniz de istemeseniz de buranın manevi havası gönlünüzden tuttuğu gibi sizi bu kutlu mekâna sürüklüyor. Nitekim iki gün boyunca manevi huzuruna varabilmek için destur alabilmenin olanca zorluklarına tahammül gösterdikten sonra arı duru bir yürekle dayandım kapısına. Hace’nin, talebelerinin gönlünü hikmet damlalarıyla mayaladığı yerleri gezdim. Halvet yaptığı mescidi ziyaret ettim.  Altmış üç yaşına bastığında girdiği çilehanenin esrarını çözmeye çalıştım.

Ahmet Yesevi türbesinin çevresinde nice sırların toprak altında gizli kaldığını anlamanız için gizemler çözücüsü olmanıza gerek yok. Asırlardan beri bu kutlu mekânın en yakınına defnedilebilmek için eşraftan ve bozkır ahalisinden nice insanın türbe civarında toprak satın alarak kabirlerini hazırlattığını, vasiyette bulunduğunu ve sırf böyle bir arzunun gerçekleşmesi için kışın vefat edenlerin keçeye sarılarak ağaca asıldığını ve bahar gelince götürülüp bu türbe civarına defnedildiğini bilmeniz yeterlidir.

Timur’un yaptırdığı türbenin içini gezerken bazı şanslı kişilerin kabirlerine rastlıyor ve asırlar boyu korunmuş paha biçilmez eşyaları temaşa ediyoruz.

Ahmet Yesevi’den çok sonra yaşayan Emir Timur sefer öncesi bir gece rüyasında onu görür ve Hâce ona zafer müjdesi verir. Timur müjdesini aldığı bu zafere nail olunca Türk yurtlarında şöhreti iyice yayılmış olan Ahmet Yesevi’nin kabrini ziyaret için Yesi’ye gelir. Adamlarına Hâce Ahmet’in kabrinin üstüne ihtişamlı bir türbe yapmalarını emreder. Timur’un bu talimatıyla inşaat birkaç yıl içinde türbe, cami ve dergâhı ile bir külliye halinde tamamlanır ve devrin mimari şaheserlerinden birisi ortaya çıkar.  

 

Türbenin içindeki ziyaretlerimizi tamamlayıp zor da olsa Pir-i Türkistan’la vedalaşma hazırlıklarına koyuluyoruz. Türbe önündeki geleneksel ikramı İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin okuduğu Yesevi hikmetleri eşliğinde tattıktan sonra türbenin yan tarafındaki bir parka geçiyoruz. Burası çadırları, otağları, konser alanı ve geleneksel motiflerle süslenmiş güzel bir etkinlik alanıydı. Burada Kazakistan mutfağının geleneksel yemekleri eşliğinde gösterileri izledikten sonra otele dönüyoruz. Zira yeni durak Tanrı Dağlarının emzirip büyüttüğü Almatı olacaktı ve uzun yollar vardı önümüzde gidilesi.

Eyalet merkezi ilan edilmesinin ardından Türkistan’da muazzam bir imar faaliyeti başlatıldığını, şehrin Türk Dünyası Kültür Başkenti kimliğine uygun şekilde bulvar, park, çok amaçlı yapılar ve geleneksel dokuya uygun mimariyle adeta yeniden inşa edildiğini görmek bizleri çok mutlu ediyor.

Çimkent havalimanına doğru yol alırken uzun süre Türkistan’ın resimleri silinmiyor gözümden. Dünyanın ikinci öğretmeni Farabi’nin doğup büyüdüğü ve asırlardan beri Hâce Ahmet Yesevi’yi toprağında misafir eden bu kutlu coğrafyada geçirdiğim vaktin her bir anı billur bir kolye gibi asılı duruyor gözlerimde. Bu yüzden hem gidiyor hem de için için göz yaşı döküyorum…  

Mürsel GÜNDOĞDU

Yorumlar1

  • Bülent DUMAN 1 yıl önce Şikayet Et
    Bir olalım.diri olalım.selam ve dua ile
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat