Rahmet, Arınma ve Mağfiret Mevsimi; Üç Aylar

  • GİRİŞ26.01.2023 09:10
  • GÜNCELLEME27.01.2023 09:30

Hayatı bilgece yaşayanlar bilir ki akıp giden zaman içinde saklı bazı müstesna vakitler olduğu gibi rüzgârane gelip geçen dört mevsim içinde de gizli durup keşfedilmeyi bekleyen özel mevsimler vardır.

Recep, Şaban ve Ramazan’dan müteşekkil “Üç Aylar” işte böyle muhteşem bir mevsimi ifade eder. Bu müstesna aylar bir yılı sabırla sırtlamış bilge yüreklerin gönül bahçelerine rahmetin, bereketin, mağfiretin, arınma ve durulmanın olanca kapılarını açarak arz-ı endam eder. O Üç Aylar ki günlük meşgaleler arasında unutulup giden ulvi değerleri bütün çıplaklığıyla aksettirir gönül aynasına; kaybolanları mahir bir usta edasıyla yeniden inşa eder ve ihmal edilenleri hatırlatır günler, geceler ve aylar boyunca.

Bütün ihtişamıyla bir huzur ve bereket muştusu olarak dünyamıza ışıyan bu mevsimde çıplak gözle görülmeyen manevi bir iklim hüküm sürmeye başlar hiç tükenmeyesi…

Hani mevsimler içinde bambaşka mevsimler gizlidir dedik ya. İşte Üç Aylar’da deryaların derinliklerinde saklı duran emsalsiz inciler gibi gizlenip ortaya çıkarılmayı bekleyen başka başka iklimler dahi vardır ki onlardan ilki bu gece idrak edeceğimiz Recep Ayı’nın ilk cuma gecesine tekabül eden Regaib mevsimidir. Ruhumuzu hayatın olanca keşmekeş ve savrukluğundan sıyırarak hayra, iyiliğe ve güzelliğe sevk eden böyle bir mevsime hem birey hem toplum hem de yıldızı çalınmış geceler gibi karanlığa mahkûm bırakılmış bütün insanlık olarak ne kadar da muhtacız. Kötülük oklarının fütursuzca yüreklere saplandığı ve cümle çirkinliklerin gönülleri tarumar ettiği günümüz dünyasında gözlerimizin önünde yaşanan onca vahşet ve trajedi, iyilik ve güzellikten mahrumluğumuzun, ilahi ihsanlardan yoksunluğumuzun ve iflasa sürüklenmiş ruhlarımızın sefalet çığlıklarından başka ne olabilir ki?

Regaib iklimiyle başlayacak bu müstesna günler Recep ayının yirmi yedisinde idrak edeceğimiz Mirac gecesiyle göklere kanat takacak, Şâban ayının on beşinci gecesi Berat mevsimiyle kurtuluşun manevi kapısına yaslanacak ve Ramazan ayının yirmi yedisinde Kadir gecesiyle Sonsuz Nur’un çölleşen yüreklerimizden başlayarak bütün cihanın iyilik ve güzellikte yeniden yeşermesine imkân sağlayacaktır.

Her anın kendini sürekli yenilemesine, zamanın değişerek ilerlemesine ve her yeni günün yepyeni umutlarla çıkıp gelmesine inat hayatın tekrar edip duran çelik çarklarında unutmaya kurulduğumuz biricik yaşantımızı ne kadar da az sorguluyoruz. Kendimizi ne kadar az yenileyip tazeliyoruz. Bütün korku ve kaygılarımızı söz birliği etmişçesine maddi zenginleşmeye yöneltirken, cümle mesaimizi bu yönde harcarken ruhumuzu yenileme konusunda ne kadar da az mesafe kat ediyoruz. Oysa böyle yaparak farkında olmadan zenginleşelim derken fakirleşiyor, kazanalım derken kaybediyoruz. Anlar değişerek gelişiyor, günler yenilerek ilerliyor, zaman sonsuza akışını biteviye sürdürüyor ama biz sanki yeryüzünün halifesi ve kâinatın gözbebeği değilmişçesine, mahlukatın en şereflisi seçilmemişçesine yerimizde saymaya devam ediyoruz.

Üç Ayları öze dönüş ve öz eleştiri iklimine çevirmek lazım.   

Ne güzel bir fırsat sunuyor bizlere kapımızı çalan yeni ay. Derin bir tefekkürün, içli bir tezekkürün, esaslı bir teşekkürün ve hakiki bir nefis muhasebesi yapabilmenin olanca fırsatını fısıldıyor yüreklerimize. Pek çok mevsime geç kaldınız, nice iklimleri görmemezlikten geldiniz, gelip geçici işlerle beyhude oyalanıp durdunuz, işte şimdi bambaşka bir gül ve gönül mevsimine kanatlanmanın vakti geldi de geçiyor, diyor.

Atalarımız geçmişte görülmemiş coşkularla karşılardı Üç Aylar’ı.

Bu mevsimde Osmanlı padişahları alimler, gönül sultanları ve devlet ricalinden yetkililerin de aralarında bulunduğu Surre Emiri yönetimindeki Surre Alayları’nı yola çıkarır, Mekke ve Medine’nin yoksullarına dağıtılmak üzere İstanbul’dan gönderdikleri para, altın ve türlü hediyeleri bu vasıtayla Hicaz’a ulaştırırlardı. Onlar bu mağfiret mevsimini Yüce Allah’la bağlarını güçlendirebilmenin ve O’nun Rasulünün manevi iklimiyle gönül köprüleri kurabilmenin vesilesi olarak bekliyor ve öyle de ihya ediyorlardı.

Bir de Cerre çıkanlar vardı bu mevsimlerde Osmanlı’da.

Müderrisler ile medrese eğitiminde belli bir seviyeye yükselmiş talebeler Üç Aylar’ın başlangıcından itibaren Ramazan’ın sonuna kadar bayram seyran demeden bembeyaz güvercinler gibi şehirlere, kasaba ve köylere dağılırlar, insanlara İslam’ın temel ilke ve hikmetlerini anlatırlardı. Bir ilim seferberliğiydi bu, bir gönül fethiydi aslında. Ahalinin temel dini bilgileri bu sayede perçinlenir ve alimlerle halkın bir araya gelerek bu huzur mevsiminde kaynaşması ve dayanışması sağlanırdı.

Bu güzel mevsimde itikafa çekilip kırk gün boyunca nefis muhasebesi ile meşgul olan, nefis tezkiyesi yapan arifan ve dervişan da vardı.

Bu mevsimi fırsat bilip hayra, iyilik ve güzelliğe yol aramak, bunu bir hayat felsefesi haline getirecek tefekkür çilelerine talip olmak gerek. Gönül kuşlarını gül dağının doruklarına kanatlandırmak ve bakışları dalgalı denizlerin en derinindeki incilere yöneltmek gerek. Mevsimi geçmeden aşka sarılmak, sonsuza ram olmak ve fazlalık yüklerimizden arınarak göklerin ferahfeza iklimlerine doğru yola revan olmak gerek sonra…

Kalın sağlıcakla efendim.

Mürsel GÜNDOĞDU

murselgundogdu@gmail.com

Yorumlar2

  • Rüstem 1 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun.Güzel ifade etmişsiniz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Süleyman özecik 1 yıl önce Şikayet Et
    Kalemine sağlık kardeş
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat