İnsan Bozulursa…
- GİRİŞ23.02.2023 09:06
- GÜNCELLEME24.02.2023 09:19
Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste adlı eserinde karakterlerinden birisine çarpıcı bir soru yöneltir;
“Oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin?”
Sonra bu çetin sualin cevabını bilgece verir;
“İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı yapan manevi kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun derdin büyüklüğünü...”
İnsanın bozulmasını bir medeniyetin iflası olarak betimleyen Tanpınar, medeniyeti ise insanı yapan manevi kıymetler manzumesi olarak tarif ediyor. Sonra da bunu çok çarpıcı biçimde herkesin anlayacağı bir dille tane tane izah ediyor;
“Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.”
Nice dertler devasını bulur, pek çok sorun halledilir, sıkıntılar giderilir ama insan bozulmasının bir hal çaresi yok ne yazık ki. İnsan bozulunca ekmek bozulur, tuz kokar ve kıyamet mevsimi başlar. O yüzden insani yönümüzü ayakta tutmaya, her şeyden önce insanı onarmaya ve manevi değerlerimizi zedelememeye azami dikkat göstermeliyiz. Zaten insan sağlam olunca her şey kendiliğinden düzene girmiş olur.
Tüyleri diken diken eden insanlık manzaralarının kitabı yazılmalı
6 Şubat günü birbiri ardına meydana gelen iki büyük deprem neticesinde on bir ilimizi ve on üç buçuk milyon insanımızı doğrudan etkileyen benzeri görülmemiş bir afetle yüz yüze geldik. Yoğun artçıların ardından önceki gün yeni bir deprem daha oldu. Bu durum zelzeleyi yaşasın yaşamasın insanımızın kahir ekseriyetini derinden sarstı. Zira acılar paylaşılarak azalır. Bu, millet olarak bizim genetik kodlarımızdan birisidir. Bunu bilen herkes bir şekilde harekete geçerek tarifsiz acıları azaltma yolunu seçti. Milyonlarca psikolojik dramın ortaya çıktığı ve fiziksel yıkımın gerçekleştiği bölgede yaşananlar dünya durdukça unutulacağa pek benzemiyor.
Fay hatlarıyla çevrelenmiş bir ülkeyiz. İnsanımızın depreme dair bilincinin canlı kalması adına şehirlerimizdeki yıkımlara dair pek çok görsel içerikli çalışmanın ortaya çıkacağını tahmin ediyorum. Belki bu gereklidir de. Bunun yanında depremin duyulduğu andan yaraların sarıldığı vakte kadar geçen sürede milletimizin sergilemiş olduğu olağanüstü iyilik çalışmalarının da kitabı mutlaka yazılmalıdır.
İlk günden itibaren şehirlerimizin muhtelif yerlerine getirilen yardımları tasnif edip kolileyerek deprem bölgesine ulaşmasını sağlayan fedakar insanımızdan -ki bunların çoğu okul çağındaki gençlerimizdi- atölyelerinde bir yaraya merhem olabilmek için sabahlayan cefakar insanımıza ve belki bir yardımım dokunur diye bölgeye hücum eden her meslekten gönüllülere kadar cephe gerisinde; kurtarma ekiplerinden sağlık görevlilerine, aşçılardan dağıtıcılara, çadır kurandan işyerini geçici süreyle bölgeye taşıyan hayırseverlere kadar cephede iyiliğe koşmuş kahraman milletimizin insanlık manzaralarının da kitapları yazılmalı, hikayeleri derlenmeli, belgeselleri hazırlanmalı ve bu sayede fedakarlıkları kalıcı hale getirilmelidir. Zira gelecek nesillerimizi sağlıkla büyütüp geliştirecek en saf sütümüz bunlardır.
Ülkemiz, dünyanın iyilik kanallarını salgın sürecinde harekete geçirdi.
Covid-19 salgını sürecinde dünyanın gelişmiş ülkeleri başta maske olmak üzere tıbbi tekstil ürünlerinde büyük sıkıntıya düşünce kendi stoklarını eritmemek için yakın komşularına bile yardım etmekten kaçınmıştı. Bizler Batı’nın bu bencilliğini gayet iyi biliyorduk ama onlar böyle bir durumla yüzleşince bunu daha yakından gözlemleme şansına sahip oldular.
İşte o sıkıntılı günlerde ülkemiz pek çok Avrupa ülkesine olduğu gibi ABD başta olmak üzere 158 ülkeye yardım eli uzatmıştı.
Gerçi biz bunları kültür ve medeniyetimizin gereği olarak herhangi bir menfaat karşılığı yapmamıştık ama demek ki bizim bu davranışımız dünyada tıkanmaya yüz tutmuş iyilik kanallarını bir hayli açmışa benziyor. Zira deprem haberini alan pek çok ülke arama kurtarma ekipleri başta olmak üzere hızla ülkemize destek olmaya geldiler, yaralarımız sarmaya koştular.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake’in sözleri ise bu gerçeğin en çıplak biçimde dile getirilmesinden başka bir şey değildi;
"Türkiye hakkını çoktan ödedi. Bizim de şimdi borcumuzu ödeme zamanı geldi."
Demek ki iyilik kanallarını daima açık tutmak lazım. Zira iyiliğe her insanın, her toplumun ve bütün dünyanın çok ihtiyacı var. Kötülük, kendi ateşini harlayacak kin, nefret kusan kurbanlar bulabilmek için kıtalar dolaşsa da nihayette dünyayı iyilik kurtaracaktır.
İyilikleri çoğaltmak temennisiyle sağlıcakla kalın efendim.
Mürsel Gündoğdu
murselgundogdu@gmail.com
Yorumlar3