Acımız büyük, sancımız fazla ama...
- GİRİŞ13.11.2025 08:49
- GÜNCELLEME13.11.2025 08:49
Azerbaycan’ın Gence havalimanından ülkemize dönmek için havalanan, içinde yirmi aslan parçamızı da taşıyan C-130 tipi askeri kargo uçağımızın Gürcistan sınırları içinde düşmesi, ülkemizi tarifsiz bir yasa boğdu.
Vazife başında şehadete yürüyen Mehmetçiklerimize Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine sabr-ı cemil diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun, vatanımız ilelebet payidar olsun.
Evlatlarını vatan savunmasına emanet ettikten sonra her gün diken üstünde yaşamaya devam eden asker ailelerimiz için böylesine elim olayların ne kadar ağır olduğunu hepimiz biliriz. Allah metanetlerini artırsın. Aynı durum yöneticiler için de geçerli. Bu yüzden hadisenin haber alınmasından itibaren yöneticilerimiz hem diplomasi alanında hem de olay mahallinde hiç vakit kaybetmeden harekete geçerek bir taraftan bu elim hadisenin sebebini araştırmak öte yandan vatanları için şehadete yürüyen yiğitlerimizi ebedi istirahatgahlarına hazırlayabilmek için yoğun çaba harcadılar.
Allah devletimize zeval vermesin. Necip milletimize bir daha böyle acılar yaşatmasın.
Can yakıcı olaylar her ülkenin başına gelebilir. Böyle anlarda hiç hatırdan çıkarılmaması gereken çıplak bir hakikat var ki o da yarınlara, bu tür elim hadiselerden en iyi dersleri çıkaranların huzur ve güven içinde emin adımlarla yürüyeceği hususudur.
Yeni bir küresel dönemin oluşum sürecinde Türkiye, uzun süreden beri, şeytan taşlamakla tavaf etmek arasında zorunlu bir tercihe icbar ediliyor ama ülkemiz her defasında bir taraftan küçük, orta ve büyük şeytanları taşlarken öte yandan ısrarla tavaf etmeyi sürdürerek bu hamleleri boşa çıkarıyor. Bu yüzden her geçen gün üretim kapasitesini artırarak hem bölgesinde hem de dünya siyasetinde daha güçlü ve etkin yer almanın yanında uluslararası meselelerde daha fazla söz sahibi olmayı başarıyor.
Türkiye’nin Kafkaslara yönelik attığı istikrarlı adımlar ile bu bölgede kalıcı barışa yönelik güçlü hamleleri, birilerini fena halde rahatsız ediyor.
Uçak düşmesinden bağımsız ama onun tutuşturduğu ateşin yakıcılığında net olarak görünen bir durum var ortada. O da Türkiye’nin Kafkaslara yönelik adımlarından rahatsızlık duyanların, ülkemizin bu tarihi hamlelerini yavaşlatabilmek ya da bizi bu yoldan vaz geçirebilmek için meşru olsun ya da olmasın her yola baş vurabilecekleri gerçeği. Tavırlarını her türlü zorluğa göğüs gererek barıştan, karşılıklı iletişim ve kalkınmadan yana kullanan bölge ülkelerine dair asla bir kuşkum yok. Ne var ki bu ülkelerinin içine sızması muhtemel aparatlar, bu barış adımlarına karşı en büyük riski teşkil ediyor. Bu aparatlar, her türlü şüpheyi bünyelerinde barındırdıklarından dolayı, her zaman ve zeminde yoğun güvenlik önlemlerini gerekli kılıyorlar.
Türkiye’nin başta kendi yakın çevresi olmak üzere Ortadoğu ve Afrika kıtasında etkin roller üstlenmeye başlaması, epey süreden beri birilerinin uykusunu fena halde kaçırıyor. Bu uyku sersemlerinin ne yapıp ederek gece gündüz demeden ülkemizin önünü kesecek formül arayışında olmalarından ve yöneticilerimizin gözünü dünya meselelerinden koparıp iç bünyeye kilitlemek istemelerinden daha doğal bir şey yok. Nasıl olsa her yerde olduğu gibi ülkemiz içinde de bu çevrelerin beslemeleri her an teyakkuzda. Üstelik karda yürüyüp iz belli etmeyen ya da izi görülse de defteri dürülmeyen bu çevreler, kendi âli menfaatleri söz konusu olduğunda insani olsun ya da olmasın her türden yaklaşımı kendilerine mübah görmekteler.
O yüzden Türkiye, dünya siyasetinde ağırlığını artırdığı oranda içerde ve dışarda yapacağı her tür etkinlikle ilgili güvenlik tedbirlerini de mutlaka ve mutlaka artırmalıdır. Üstelik bu durum, ülkelerin müttefik, dost ya da stratejik ortak olmasından bağımsız olarak ele alınıp değerlendirilmeli.
Sapla samanın birbirine karıştığı tuhaf bir dönemden geçiyoruz.
Bu sisli dönem, ülkelerin siyasi tavırlarında sıklıkla zikzaklar yaşanmasına neden oluyor. Bunun en bariz örneği ABD’nin dış politika hamlelerinde yaşananlar. Herkes biliyor ki ABD Başkanı Trump’ın dünyanın gözü önünde konuştuklarıyla saha gerçekleri çoğu zaman uyuşmuyor. Bunun nedeni, ülke içindeki farklı güç odakları. Yakın zaman önce gerçekleşen İsrail saldırıları esnasında İran’ın başına gelenler, bu kadim devletin içine yapılan sızıntıları ayan beyan ortaya serdi. Bir de yakın geçmişte ülkemizin dış politikasını tekdüzeleştirmek için eyleme sokulan Rus uçağının düşürülme hadisesi ile büyük elçi suikastı meselesi var. Bu durum Türkiye ile Rusya’nın titiz ve samimi çabaları neticesinde basiretle tahlil edilip sönümlendirilmeseydi, sonucu çok ağır durumlara sebebiyet verebilirdi. Bütün bunlar, bir ülkenin içine çöreklenen aparatların ülkelerin kaderlerini ne derece etkilediğinin en açık kanıtlarından sadece birkaçı.
Türkiye 15 Temmuz’da uçurumun kenarından dönmeyi başaran nadir devletlerden biri oldu. ABD dahil pek çok ülke ise hâlâ, içlerinde dal budak salmış paralel yapıların kıskacı altında.
Acımız büyük, sancımız fazla ama...
Malumdur ki kutlu doğumlar, ağır sancıların son merhalesinde gerçekleşir. İkinci yüzyılının şafağında Türkiye, büyük hedeflere yelken açmış durumda. Acılarımızın üzerinde tepişip sancılarımıza gülüşenlere rağmen bu yaralar hızla sarılacak ve büyük hedeflere mutlaka ulaşılacak…
Mürsel Gündoğdu
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol