PKK’ya dair acı gerçekler
- GİRİŞ24.10.2011 07:05
- GÜNCELLEME24.10.2011 07:05
Askerlerimizi şehit eden, şehirlerimizi bombalayan, bunca reforma rağmen “savaş”ı ve terörü bırakmayan PKK’dan haliyle nefret ediyoruz. Ama tam da bu nefret sebebiyle bu konudaki “realite”yi ıskalamaya yatkınız. Bu ıskalama, farklı şekillerde ortaya çıkan, ama özü hiç değişmeyen, “PKK’yı kendi içinde bir güç olarak kabul etmeme, hep bir şeylerin türevi sayma” eğilimimizde ortaya çıkıyor. (Kürt sorununu da uzun süre “azgelişmişlik” veya “feodalite” ile açıklamaya, daha doğrusu savuşturmaya çalışmamız gibi.) Aslında PKK realitesi ile yüzleşmemenin ilk yöntemi, 80’li yıllarda devlet diline hakim olan “üç-beş çapulcu, bir avuç eşkiya” edebiyatı idi. Bunun gerçeği yansıtmadığı anlaşılınca, dikkatler bu sefer “PKK’nın arkasındaki dış güçler”e odaklandı. Suriye, İran, Irak Kürtleri, hatta Avrupa ve ABD hedef tahtasına oturdu. (Bugün de durum hala öyle; listeye bir tek İsrail de eklenmiş durumda.) Tutmayan hesap PKK’yı hep bir şeylerin “maşası” olarak görme eğilimi, son yıllarda da, bazı liberaller ve muhafazakarlar arasında yeni bir form kazandı: PKK bu sefer “dış” değil, “iç” bir gücün, Ankara’da çöreklenmiş olan “derin devlet”in ve Ergenekon’un maşasıydı. PKK, Türk ordusunun karakollarını basabiliyordu; çünkü ordudaki cuntacılar bu işe çanak tutuyordu. Bakın, bu görüşün önde gelen savunucularından, Taraf gazetesi editörü ve baş yazarı Ahmet Altan, 24 askerin şehit edilmesinin ardından geçen hafta şöyle yazdı:
(Köşe yazısının tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz)
Mustafa Akyol / Star
Yorumlar1