Hastanenin yanına bir Sakura Parkı şık olur

  • GİRİŞ22.05.2020 12:05
  • GÜNCELLEME22.05.2020 12:48

İstanbul Başakşehir’de hizmete açılan Çam ve Sakura Şehir Hastanesi, bu genç ilçeyi yeni bir konuma taşıdı.

 

 

Çekirdeğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde KİPTAŞ’a yaptırdığı ‘toplu konut sitesi’ oluşturuyor.

1999’da bir süre oturduğum o konutların ana yolları henüz tamamlanmamıştı bile.

 

 

Ve sadece 9 yıl sonra ilçe olacak boyuta ulaştı.

Bugün 500 bine yakın nüfusuyla İstanbul’un 39 ilçesi arasında 17. sırada yer alıyor.

***

Başakşehir genç bir ilçe.

Genç de bir belediye başkanı var.

Doğuştan hemşehrim değil ama ‘soyaddaşım’ ve artık yeni hemşehrim Yasin Kartoğlu.

İlçenin sağlıklı büyümesi konusundaki hassasiyetini biliyorum.

Genç nüfusu yüksek ilçenin büyüme ihtiyacını, ‘ne olursa olsun’ kolaycılığıyla değil, hem modern şehircilik hem kültürel değerlere uyumlu projelerle karşılama çabasına da tanığım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ilk göz ağrısı olan Başakşehir’e özel hassasiyeti sürüyor.

Başkan Kartoğlu’nun çalışmalarının Erdoğan’ın kararında etkili olduğunu düşünmek için çokça sebep var.

***

Şehir Hastanesi ile Başakşehir başka yeni yatırımlarla daha hızlı büyüyecek.

Bu hem nüfusun hem de ilçeye yönelik trafiğin artması demek.

TEM’den İstanbul Havalimanı’na uzanacak yeni bir ana yol, hastane çevresinde yeni yerleşimler, oteller, turizm ve dinlenme tesisleri birkaç yıl içinde ortaya çıkacak.

***

Benim de bir önerim olacak.

Hastanenin adının Çam ve Sakura olmasının gerekçesini Cumhurbaşkanı açıkladı.

Çam Türkiye’yi, Sakura da hastanenin finansmanını sağlayan Japonya’yı temsil ediyor.

Sakura ‘kiraz çiçeği’ demek.

Ve Japonlar, dünyanın dört bir yanına dostluk ve barış simgesi olarak ‘sakura bahçeleri’ armağan etmiştir.

Öyle ki, örneğin ABD’de başkent Washington’da Nisan başında çiçek açan kirazlar için ‘cherry blossom’ adı verilen turizm festivali yapılır ve kent turist akınına uğrar.

Bence;

Dünyanın en ileri sağlık mimarisi anlayışıyla ve yüksek teknolojiyle donatılmış dünyanın en büyük hastanelerinden birine ev sahipliği yapan Başakşehir’e bir ‘Sakura Bahçesi’ çok yakışır.

Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima, diplomasinin yanısıra, sempatikliği ve tevazuuyla Japon kültürünü temsili ve çok iyi sosyal ilişkileriyle tanınır.

Bir Başakşehirli olarak, hükümeti nezdinde bu konuyu gündeme getirmesini beklerim.

LİBYA: 1551, 1911, 2021

Eski adıyla Trablusgarp, Osmanlı yönetimine 1551’de geçti.

Halkıyla savaşarak değil, halkını Malta Şövalyeleri’nin elinden kurtararak yaptı bunu.

Kanuni Sultan Süleyman’ın padişah, Sokollu Mehmed Paşa’nın Kaptan-ı Derya olduğu;

Fransa Kralı Ferdinand’a o ünlü mektubun gönderildiği;

Osmanlı Donanması’nın Fransız gemileriyle birlikte Akdeniz’de İtalyanlara alan bırakmadığı yıllardı…

***

360 yıl sonra…

1911’de dünya Osmanlı aleyhine değişirken, dönemin İtalya Krallığı eski hesabının peşine düştü.

Kuzey Afrika kıyılarını paylaşan Fransa ve İngiltere’den onay aldı.

Libya’ya saldırdı.

Osmanlı’nın hava gücü yoktu.

Libya’daki askerlerinin çoğunu o sırada savaş çıkan Yemen’e göndermişti.

Kayıtlara göre sadece 8 bin asker ve 20 bin Libyalı gönüllü ile savunma yaptı.

İtalya’nın ise ilk çıkarmada 102 bin, sonradan takviyelerle 150 bin kişilik işgal kuvvetine, 2 zeplin ve 22 uçak hava bombardımanı desteği verdi.

***

Saldırı ve savunma güçleri arasındaki büyük dengesizliğe rağmen İtalya, savaş sona erdiğinde sadece Libya kıyılarında tutunabilmişti.

Aslında savaş başa baş sonuçlanmıştı.

İtalyan gazeteleri, ‘Arapların direnci ile Türklerin kurmay zekasının bir araya gelmesiyle oluşan güç’ten söz ediyorlardı.

***

Padişah 5. Mehmed Reşat, bölgeye üç kurmay subay göndermişti.

Trablus’a Kurmay Albay Neşet,

Bingazi’ye Kurmay Binbaşı Enver,

Derne’ye Kurmay Binbaşı Mustafa Kemal.

Ayrıntıya girmeye gerek var mı?

***

Ancak Osmanlı’nın Yemen’den Balkanlar’a kadar birçok cephede saldırı altında olması Libya’dan çekilmesinde etkili oldu.

Daha çok Libya direniş kahramanı Ömer Muhtar hakkındaki filmden bildiğimiz İtalyanların katliamları da bu süreçte ve sonrasında yaşandı.

***

99 yıl sonra…

Bu kez Fransa, daha önce İtalya’nın girmesine göz yumduğu Libya’ya ilk müdahaleyi yaptı ve ülkeyi iç savaşa sürükledi.

Libya halkı herşeye rağmen ‘demokratik seçimlerini’ yaptı.

Trablus’ta hükümet kurdu.

BM ve dünya ülkeleri ‘meşru hükümet’ olarak tanıdı.

Fransa’dan sonra Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya duruma müdahil oldu.

Meşru hükümete karşı paralı askerlerle kirli bir savaş başlatan eski general Halife Hafter’i desteklediler.

Resmi olarak ‘el altından’ ama fiili olarak ‘göz göre göre’ yaptılar bunu.

***

469 yıl sonra…

Türkiye Libya’da ‘meşru hükümet’in yanında yer aldı.

Askeri uzmanlarla teknik, taktik ve kurmay desteği verdi.

İHA ve SİHA’larla hava desteği verdi.

Uluslararası alanda diplomatik ve hukuki olarak destekledi, haklarını korudu.

Gayrımeşru Hafter güçlerine destek veren ülkeleri ifşa etti, tepki verdi.

Ve Trablus, Hafter güçlerini püskürtmeye, Libya-Türkiye dayanışması, Hafter’in arkasındaki BAE-Fransa eksenli ittifakı parçalamaya başladı.

Çünkü;

Yüz yıl önce Osmanlı’da olmayan ekonomik, askeri, hava ve diplomatik güç bugün Türkiye’de önemli ölçüde var.

Ama yüz yıl önce Osmanlı’ya karşı Libya’nın işgali ve Balkanlar’ın, Ortadoğu’nun parçalanması için ittifak yapanlar da yerlerini büyük ölçüde koruyorlar.

Türkiye’nin yeni yeni edindiği yetenek ve güçlerini, bu kindar ittifaka karşı daha da geliştirmeli.

Ve buna Milli Mücadele ruhuyla destek verilmeli.

Mustafa Kartoğlu / Akşam Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat