O mikrofonda hâlâ Menderes'in nefesi var

  • GİRİŞ29.05.2020 11:34
  • GÜNCELLEME29.05.2020 12:24

Önceki gün, 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde, ‘Yaslı Ada’dan Demokrasi ve Özgürlükler Adası’na terfi ettirilen Yassıada’daydık.

 

 

Ada’daki dönüşüm, TOBB iştiraki Gümrük ve Turizm İşletmeleri A.Ş. tarafından üstlenildi.

Genel mimarisini mimar Direnç Karaaslan tasarladı.

 

 

Sanatsal yapıtları ise Outdoor Factory bünyesinde ressam Sinan Turaman tarafından oluşturuldu.

***

Duygularını kaleme dökmekte pek başarılı değilim.

Ama deneyeceğim…

‘İdam emirli darbe yargılaması’nın yapıldığı spor salonunda, sanık sandalyesindeki ünlü mikrofonda merhum Başbakan Adnan Menderes›in nefesi hala hissediliyor.

Salonun yanından tepeye çıkan merdivenlerin duvarında, tutsak devlet adamlarını simgeleyen bavullar, ağır bir ‘hayattan koparılmışlık’ ve ‘korkulana yolculuk’ duygusu oluşturuyor.

Biraz ilerideki Adnan Menderes Müzesi’nde ‘Özlem, Sessizlik-İntihar, Çaresizlik-Halüsilasyon, Ölüm Korkusu’ adlarını taşıyan odalarda, baskı ruhunuza işliyor.

Biraz ileride göğe yükselen ‘sahibine ulaşmamış mektuplar’ anıtı insanın içine acı bir ‘yalnızlaştırma’ duygusu üflüyor ve darbeye öfkeyi doruğa çıkarıyor.

Ancak hemen ardından Ada’nın ucuna açılan cadde boyunca üç demokrasi şehidinin, Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın figürlerini taşıyan şelalelerde, ‘dava arkadaşlığı’nı ve ‘millet, memleket davasının devam ettiği’ güvenini hissediyorsunuz.

Caddenin sonundaki deniz fenerinin, yeni adıyla Demokrasi ve Özgürlük Feneri’nin bulunduğu meydanda ise bu duygular yerini aydınlık gelecek umuduna bırakıyor.

Bütün ada, 27 Mayıs darbesinin karanlığından aydınlık geleceğe doğru bir sanal gerçeklik yolculuğu...

***

Yassıada’da müzeler yok, adanın kendisi bir ‘müze’ olarak tasarlandı ve başarıyla tamamlandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ada’nın dönüştürülmesi kararından sonra projeyi üstlenen TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, mimar Direnç Karaaslan ve projenin takibini yapan Ankara Milletvekili Ali İhsan (Mücahit) Arslan’ı tebrik etti.

Onların şahsında, Yassıada’yı, düşürüldüğü ‘yaslı ada’ karanlığından bir ‘ada-müze’ye dönüştüren herkese teşekkürler.

***

Ada’ya İstanbul’dan düzenli ulaşımın bu yaz başlaması planlanıyordu. Belki koronavirüs tedbirleri nedeniyle biraz gecikebilir.

Ancak bundan sonra Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütlerine bir görev düşüyor.

Öğrencilerin ve halkın Ada›yı ziyaretleri, demokrasi bilincinin içselleştirilmesine büyük katkı sağlayacaktır.

DARBE BAŞKANLARI O ALBÜMDE OLMAMALI

Araştırmacı dostum İsmail Şen’in yazısından haberdar oldum.

Şen, özellikle son iki asırlık tarihin ayrıntılarındaki gezilerinden çok enteresan yazı ve kitaplar üretti.

Biraz karikatür merakımdan da mütevellit, Asi’den Gazi’ye Karikatürlerde Atatürk kitabı, bildiğim kadarıyla alanında ‘tek örnek’tir.

İsmail Şen, memleketi Biga’da yayınlanan yerel internet sitesi medyalokum.com’da bir tespitini paylaştı ve bir soru soru sordu.

Tespit;

“27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinden sonra belediye başkanlıklarına atanan askerlerin fotoğrafları, çoğu belediyenin duvarında ve internet sitelerindeki ‘başkanlarımız’ albümünde halka sırıtıyor.”

Soru;

“Eğer ilk darbenin atanmış belediye başkanlarının fotoğraflarını belediyenin duvarlarından indirebilseydik ikinci kez darbe yapılabilir miydi?”

Ben de bazı belediyelerin sitelerine baktım.

Kimi darbecilerin başkanlarını silmiş, kimi ‘sadece isim olarak’ tutmuş. Bazıları da yanlarına ‘atanmış’ ibaresi koymuş.

Önerim şu;

Bu isimlerin fotoğrafları albümlerden çıkarılsın.

İsimleri ‘tarihi bilgi’ adına sitelerde tutulsa da, yanlarına sadece ‘atanmış’ değil, ‘darbe yönetimi tarafından atanmış’ ibaresi yazılsın.

YASSIADA’DA ÇOK BİLİNMEYEN İHANETLER

Bir uyarı notunu da, şahane işlerine tanık olduğum Çanakkale Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir’den aldım.

Dedi ki,

“27 Mayıs’ı sadece Menderes üzerinden okumak eksik kalır. Yassıada’daki Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve çok bilinmeyen başka bazı isimlerin hikayeleri, darbenin ve darbecilerin ihanetinin boyutlarını anlamak için önemli.”

Mahmud Celâleddin Bayar, genç bir Osmanlı iktisatçısı olarak Ziraat Bankası’nda millet-memleket hizmetine başlamış, Osmanlı Parlamentosu’nda (Meclis-i Mebusan) vekillik yapmış, Milli Mücadele’ye katılmış, Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün Türkiye ekonomisini emanet ettiği bir isim. Ve Türkiye’nin üçüncü ama asker kökenli olmayan ‘ilk’ cumhurbaşkanıydı.

Az bilinen üç ismi daha hatırlattı Kaşdemir.

Perihan Arıburun, eşi Tekin Arıburun ve Mehmet Nuri (Yamut) Paşa.

Tekin Arıburun, Çanakkale’de 25 Nisan 1915 günü Anzak’ları Arıburnu’nda durduran 57. Alay’ın şehit komutanı Hüseyin Avni Bey’in oğluydu.

Babasının yolundan gitmiş, Cumhuriyet’in parlak subaylarından biri olarak Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselmişti.

Arıburun soyadını, babasının kahramanlığından dolayı Atatürk’ün isteğiyle almıştı

Aynı zamanda 7 dil biliyordu ve bestekardı. Hava Kuvvetleri Marşı’nı bestelemişti.

Darbeye karşı olduğu için görevden alındı, Yassıada’da sözde yargılandı. İleriki yıllarda Adalet Partisi İstanbul Senatörü ve Senato Başkanı olarak 28 Mart-6 Nisan 1973 arası vekaleten cumhurbaşkanlığı yaptı.

***

Eşi Perihan Arıburun, Atatürk›ün Harp Akademisi’ndeki hocası ve İstiklal Savaşı komutanlarından Naci (Eldeniz) Paşa ve

Çanakkale Muharebeleri döneminde İstanbul’daki hastanelerde gönüllü hemşirelik yapan Makbule Hanım’ın kızıydı.

DP İzmir mebusu olduğu için Yassıa’da sözde yargılandı, işkence gördü.

Savunmasında işkenceleri hatırlatarak, “Asker kızı ve asker eşiyim. Örnek aldığım ne Amerikalı ne de Avrupalıdır. Örnek aldığım Kara Fatma›dır. Türk kadınına askerlik yakışır, omuz omuza savaşmak yakışır, yerlerde sürüklenmek değil» diye haykırdığı hatıratlarda yer alır.

***

Mehmet Nuri (Yamut) Paşa, Çanakkale, Kafkas ve Irak cephelerinde savaşmış, Milli Mücadele’ye katılmış, 1950-54 arasında Genelkurmay Başkanlığı yapmıştır. Gelibolu’da 2. Kolordu komutanlığı sırasında Çanakkale şehitlerinin kemiklerinin dağ gibi yığıldığını görünce ‘kemikçi taburu’ kurarak Zığındere şehitlerinin kemiklerini toplatıp defnetmiş, üzerine de anıt yaptırmıştır.

Anıtın parasını, İzmir’deki iki evini satarak ödemiş, maaşını da üstüne eklemiştir.

Nuri Yamut, darbe sırasında Demokrat Parti İstanbul Milletvekili’ydi ve evinden ‘yakasında İstiklal Madalyası olduğu halde’ tekme tokat dövülerek alındı.

Kurtuluş ve kuruluşu için canını dişine taktığı ülkesinde, ‘halkı birbirine düşürmek ve ülkeyi bölmek’ iftirasıyla sözde yargılandı. 9 ay sonra hastaneye kaldırıldı, ihanet acısıyla vefat etti.

***

Darbeciler sadece demokrasiye ve sivil iradeye değil, Türkiye’nin kurtuluş, kuruluş ve demokratikleşmesinde sorumluluk almış Milli Mücadele kahramanları ve onların mirasına da ihanet etti.

Bu ihanete uğrayanların ıstırabı ne büyüktü…

Bana, bu ihanete hala ‘devrim’ diyebilenler olduğunu; üstelik onları ‘aydın’, ‘demokrat’ ve ‘ilerici’ sananların bulunduğunu görme ıstırabı bile ağır geliyor…

AKŞAM

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat