Amerika batıyor, hadi sevinelim!

  • GİRİŞ05.06.2020 11:17
  • GÜNCELLEME05.06.2020 11:17

Farklı olayım diye bir kaygım olmadı.

Amiyane tabirle ‘çıkıntılık’ yapmam.

Aksine makul, işin oluruna, tartışmanın bilgi üretmesine bakarım.

Ama bugünlerde ABD’deki olaylar üzerinden başlayan ‘Amerika batıyor’ mevzuuna girmemi bağışlayın.

***

Bence biraz düşünmeliler;

Zira paylaşım yaptıkları sosyal medya hesapları, dev bir Amerikan şirketine ait.

Mesajlarına iliştirdikleri fotoğraf ve videolar da bir başka dev Amerikan internet arama motorundan alınmış.

O internetin yönetimi ve denetimi de Amerika’da.

Çocuklarının o ülkenin dilini öğrenmesi için para harcıyorlar.

Zengin veya yoksulluklarını belirleyen de (maalesef hepimizin ve hemen bütün ülkelerin ve halkların) Amerikan doları.

Demem o ki;

Batıyor diye sevindiğiniz şeyle (bir kez daha maalesef) ayakta duruyor olabilirsiniz!

***

Ayrıca;

Amerikan Devletleri’nin ‘birliği’, bırakın çatışmayı, iç savaşla sağlandı.

Irkçı cinayete tepki gösterenler de ‘yıkılsın Amerika’ demiyor; aksine birliğin merkezinden, Washington’dan ‘adalet güvencesi’ istiyor.

Washington bu güvenceyi sağlamasa bile bu ABD’yi yıkmaz.

Zira bu tür ‘yangın’ları ilk kez yaşamıyor.

Ve (yine maalesef) çoğunu ‘unutturarak’ geçiştirmeyi başardı.

Üzerine bir sürü film çekti, ödüller yağdırdı.

Yani ‘B formülü’ var.

***

Sovyetler Birliği örneği de doğru değil.

Rusya o mirasla hala ikinci büyük güç.

Türkiye de Selçuklu, Osmanlı ve öncesindeki 14 Türk devletinin mirasını taşıyor, önüne büyük hedefler koyabiliyor, büyük adımlar atabiliyor.

Türkiye’nin batması için çabalayan ve bunun için şimdiden sevinenlerle aynı duruma düşmek hem yararsız hem yakışıksız.

TANIMLAMA EGEMENLİĞİ

Avrupa, son çağda siyasi, ekonomik ve kültürel güç kazandı; bunu da dünyanın kalanını tanımlama ve yorumlama egemenliğine dönüştürdü.

Türkiye’de de, bunun kötü bir kopyası olarak kendi halkına Avrupalı gibi davranan bir seçkin oluşturdu.

Milleti de ‘halk’ ve ‘makbul vatandaş’ olarak böldü.

‘Makbul vatandaş’ ayrıcalığı bahşedilmişler ‘sınıflaştı’ ve ‘diğerlerini’ dışlama ‘hakkı’na (!) kavuştular.

Kadını, genci, aydını, bilim insanını ‘kendi sınıflarından’ tanımladılar!

Tıpkı bir Avrupalı (!) gibi kendi ‘doğu’ ve ‘doğulu’larını da tanımladılar!

Dinleri, dilleri ve ırkları da Avrupalı gibi tanımladılar.

‘Biz adam olmayız’ı, Türkçe’nin bilim dili olmadığını ‘egemen’ olarak kayda geçtiler!

Kimse onları ayıplamadı.

Zira ayıplama hak ve yetkisi olan ‘kimse’ zaten kendileriydi!

***

Yazının sütun, benim de bilgi sınırım var. Konuyu erbabından okumak en doğrusu.

Yararlandığım iki akademisyen Zeliha Eliaçık ve Oğuzhan Bilgin’in makalelerini hararetle öneririm.

Füsun Üstel’in ‘Makbul Vatandaş’ın Peşinde kitabı da okunmalı.

Ki, şu ifadesinin arka planı ve bugüne etkileri anlaşılsın: “Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in kuruluş aşamasına dek ‘reşit’ bir özne olarak tasarlanabilen vatandaşın; ulus-devletin ve Tek-Parti rejiminin konsolidasyonu sürecinde ‘milli yurttaş’ olarak kısıtlanması, Türkiye’de yurttaşlık sürecinin temel vasfı olarak ortaya çıkıyor. Katı bir vazife-hak dengesinin denetiminde, bir ‘devlet eksenli militan yurttaşlık’ tipi bu.”

***

Bugün de bu ‘sınıf’ eski mirası tüketmiş değil.

Kendi sınıfının iktidarına oy vermeyeni, şalvarlı, çarıklı, kasketli yerine, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, takkeli, makarnacı, çomar, liyakatsiz, eğitimsiz, varoş diye ‘tanımlama’ hak ve yetkisine sahipler!

Allah’tan;

Sadece ‘tanımlama egemenliği’ni değil, buna ‘direnişi’ de ‘direnemeyişi’ de sorgulayan, tepkisel değil, değer üretmeye ve değerli olanı bulmaya çabalayan akıllarımız var.

Enseyi karartmam.

‘HALK PLAJA HÜCUM ETTİ, VATANDAŞ DENİZE GİREMEDİ’ EFSANESİ

Cumhuriyet gazetesi manşeti olduğu varsayılan bu başlık, ‘makbul vatandaş yaratma’ süreci için kullanılır.

Ama sanırım bu bir ‘şehir efsanesi’.

Zira internette 21 Nisan 1939 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti gibi görünüyor.

Ancak o manşet ‘fotomontaj’.

Zira o günün manşeti Hitler’in 50. yaş günü kutlamaları. Fotomontajlı gazetede ise Hitler’in Türk heyetini kabulü haberi ile başyazı yerinde dururken manşete plaj fotoğrafı ve malum başlık eklenmiş.

Söz de dönemin CHP’li İstanbul Valisi

Fahrettin Kerim Gökay’a atfedilir. Ancak Gökay, 10 yıl sonra 24 Ekim 1949’da vali ve belediye reisliğine atanmış.

***

Yine de bu söz, CHP’nin ‘makbul vatandaş’ anlayışını o kadar iyi anlatıyordu ki, örneğin Mümtaz Soysal da 19 Haziran 1974 tarihli yazısında ‘bir gazetenin başlığı’na atfen, “Dün yazın en sıcak günüydü. Halk plajlara hücum ettiği için, vatandaşlar rahatça denize giremediler” esprisini yapmış.

O söz belki başka bir zamanda başka bir yerde söylenmiş de olabilir.

Belli ki sonradan ‘belgelendirilmiş’!

Ama döneme o kadar yakışmış ki, belgeyi kimse önemsememiş.

Süleyman Demirel’e atfen duymuştum;

“Allah yakışan ithamdan saklasın!”

Akşam

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat