SDG kimden destek bekliyor?
- GİRİŞ11.12.2025 08:55
- GÜNCELLEME11.12.2025 13:48
10 Mart mutabakatına göre, terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG yıl sonuna kadar kendini feshederek Şam hükümetine entegre olmalı.
Ama terör örgütünden bu doğrultuda açıklamalar gelmiyor.
Ankara ve Şam ise bu duruma tepkili; terör örgütüne “size tanınan süre bitiyor” mesajları veriliyor.
Peki Suriye'de önümüzdeki dönemde neler olacak?
İlk sorumuzu sansasyonel şekilde soralım.
İsrail’le SDG arasındaki yakınlaşma bir evlilikle sonuçlanır mı?
Tabii ki sonuçlanmaz.
İsrail'in istediği şey “bir metres…”
Şöyle bir çerçeve çizelim:
Suriye’de “Suriye Devrimi” dediğimiz, 61 yıllık Baas rejiminin sona erdiği ve yeni bir ülkenin kurulduğu bir durum var.
Peki, SDG nasıl ve neden kuruldu?
Bunu tanımlamak, aslında bazı soruların yanıtını bulmamıza vesile olabilir.
Hatırlayalım; PKK ve YPG ikisi de sözüm ona DEAŞ’a karşı savaştıklarını söylüyorlardı.
Fakat meşruiyetlerini yitirdikleri için “uzaktan bir el”, SDG adında bir yapı kurdu.
O zamanlar SDG şöyle lanse edilmişti: “İçinde sadece Kürtler yok, Araplar, Nusayriler, hatta Türkmenler dahi var.”
Fakat bunların hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı.
Bir kere SDG’nin ne için kurulduğunu bilirsek, kafamızdaki fikirsel sorun da çözülmüş olur.
Bunlar hesapta DEAŞ’a karşı mücadele edecekti.
Oysa bir tane bile kurşun sıkıldığını görmedik.
DEAŞ bitti.
Yeni bir ülke kuruldu.
Ama şimdi de “Biz bu ülke içinde bir güç olarak var olmak istiyoruz, gücü bizimle paylaşın” denilmeye çalışılıyor.
Kimse kusura bakmasın; buna hiçbir ülke müsaade etmez.
Altını çizelim: Ahmet Şara şu anda gücü çevresinde toplayan, dünyadan kabul görmüş, “entegrasyon” kelimesini sıkça kullanan ve yeni yönetimin başında olan bir isim.
Yeni Suriye’nin 1. yılı kutlamaları çerçevesinde şöyle bir ifade kullandı:
“Bugün yeni Suriye’yi inşa etme yolunda adımlarımızı atarken, yasalarımızı ihlal eden ve Suriye halkına suç işleyen herkesin hesap vermesini sağlamak…”
Bu sözler ilk bakışta rejim artıkları için söylenmiş gibi görülebilir.
Eğer SDG kendi halkına karşı suç işleyebilecek bir yapı haline gelirse, bu söz YPG için de geçerli olur.
Aynı törende Şara’dan önce konuşan Suriye Genelkurmay yetkilisi, “Eğer SDG sözünde durmazsa kılıçlar çekilir” dedi.
Bu ifade de önemli.
Peki SDG ne dedi?
Muhtemelen önümüzdeki günlerde Mazlum Abdi tarafından bir açıklama yapılacak.
Onun öncesinde El hadith muhabirinin SDG’nin üst düzey yetkililerinden biriyle yaptığı röportajda şu cevaplar alındı:
+Şam’dan herhangi bir plan veya mesaj almadık.
+Şam’la müzakereler devam ediyor. Olumlu adımlardan bahsetmek için henüz çok erken.”
+SDG liderlerinin Suriye ordusunda mevcut pozisyonlarını ve eşdeğer pozisyonlarını korumalarını önerdik.
+Suriye ordusunda kadın birliklerinin kurulmasını önerdik.”
+Bölgemizdeki Rus varlığı, Kamışlı’yı kastederek, Moskova ile önceki rejimin anlaşmasına bağlıdır.
Belli ki; SDG tarafının düşüncesi, meseleyi düğümlemek ve çözümsüzlüğü çözüm olarak dayatmak gibi görünüyor.
Şimdi Türkiye’ye gelelim.
Ankara yaşananları nasıl takip ediyor?
TSK, geçtiğimiz günlerde “rutin faaliyet” diyerek üç kara birliğini üç farklı noktadan Suriye’ye sevk etti.
Askeri birliklerin Suriye’ye sevk edilmesinin anlamını izah etmeye gerek yok herhalde.
Bu, terör örgütü tarafından da endişeyle takip edilen bir gelişme.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Meclis’te yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“İsrail’in Suriye’nin güneyinde yürüttüğü faaliyetlerin yeni bir gerilim hattı oluşturduğu görülmektedir. Terör odaklarının oluşturduğu tehdit endişeyle takip edilmektedir. Ulusal güvenliğimizin tehdit edilmesine asla izin verilmeyecektir.”
“Suriye'nin tüm terör unsurlarından temizlenmesi ve meşru silahlı grupların birleşik ordu çatısı altında toplanması vazgeçilmez bir hedeftir.”
Şara’nın açıklamasıyla Fidan’ın açıklaması eşdeğer.
SDG’nin açıklaması ise bu açıklamaların tam tersinde duruyor.
Peki SDG bunu neden yapıyor?
Arkasına hangi gücü almaya çalışıyor?
Buna geleceğiz.
Ama önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına bakalım:
“Mutabakatın suhuletle uygulanması, istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir.”
Bu noktada Erdoğan, mutabakatın altını çizerek bundan sonrasına dair bir yol haritası vermiş oluyor.
Gelelim İsrail’in yaptıklarına.
+Mezze kentinde havaalanı yakınlarına roket saldırısı düzenlendi.
+İsrail askerleri, sivil bir yerleşim bölgesine girip protesto edilince sivillere ateş açtı ve iki kişi yaralandı.
Aslında “SDG kimden destek alıyor ve kimden destek bekliyor?” sorusunun cevabı burada ortaya çıkıyor.
Ama daha vahim bir durum var: İsrail yaşadığı başarısızlıklar nedeniyle sahaya inmek zorunda kaldı.
Filistin’de, Lübnan’da ve diğer coğrafyalarda olduğu gibi İsrail’in Suriye’de söyleyebileceği haklı bir söz yok.
İsrail medyasında “Trump’la Erdoğan’ın dostluğu bizi oyunun dışına itiyor” ifadeleri dikkat çekici.
Demek ki İsrail, ABD’ye bu noktada güvenmiyor.
SDG resmi nikâh istiyor; İsrail ise evlilik dışı ilişki peşinde.
Aslında terör örgütü ile İsrail’in ilişkisi biraz da bunu andırıyor.
Bu noktada bir de öneri getirmek gerekiyor:
Suriye ordusunun direniş döneminde büyük başarılara imza atan Türkmen birliklerinin komutanları daha aktif görevlerde bulunması elzemdir.
Bu isimlerin pasif görevlerde bulunması Suriye’nin işine yaramaz.
İsrail, SDG’yi orada bir vekil güç olarak tutmaya karar verdiyse — ABD desteğinin zayıf olduğunu düşünürsek — yeni bir hamle gelebilir.
Olası bir çatışmada SDG’nin ağır silah gücü yetersiz kalırsa, İsrail güneyden Suriye’yi rahatsız etmeye devam edebilir.
Hava saldırıları düzenleyerek Suriye’yi durdurmaya, SDG’ye yer açmaya çalışabilir.
Bir yandan da Dürzileri ve diğer vekil güçleri hareketlendirmeye çalışabilir.
Tam da bu noktada ABD Başkanı Trump’ın medya önünde Türkiye’yi ve Erdoğan’ı övmesinin ardında da ilginç bir strateji olabilir.
Diyor ki: “Erdoğan’la Avrupalı ülkeler sorun yaşadığında çözemiyorlar. Benden aramamı rica ediyorlar, arıyorum ve sorunlar hızlıca çözülüyor.”
Peki buradaki “sorun” ne olabilir?
Avrupa ile Türkiye arasında şu anda çok büyük bir sorun yok.
Oysa İsrail noktasında Türkiye’nin duruşu birçoklarını rahatsız ediyor.
SDG ve İsrail açısından geriye bir seçenek kalıyor:
“Türkiye ile ABD’nin arasını nasıl açabiliriz?”
Örneğin Rus kartıyla açabilir miyiz?
SDG’nin aklındaki de tam olarak bu.
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar; hiçbir ülke egemenlik gücünü SDG gibi bir yapıyla paylaşmak istemez.
Bir konuya daha değinmek isterim:
Zamanında “Suriye’de ne işimiz var?”, “Suriye bataklığı”, “Suriye’ye girmeyin” diyenler vardı.
Hatta bazı romantik görünümlü ahmaklar, “SDG oranın insanı, biz neden karışıyoruz?” gibi argümanlar üretiyordu.
Siyaseti bir kenara bırakalım; bu konular A Partisi-B Partisi meselesi değildir.
Bizim Suriye ile tarihsel, kültürel, ekonomik, stratejik ve akrabalık ilişkilerimiz var.
Türkiye, Suriye’yi sıradan bir ülke gibi görmez; bunun altı çizilmelidir.
Türkiye, Mısır’da Gazze Görev Gücü mutabakatının altına imza atan dört ülkeden biri.
Ama İsrail kesinlikle Türkiye’nin Gazze’ye girmesine razı değil.
Türkiye ise bulunduğu tüm coğrafyalarda tarihsel hafızasını ve bağını unutmadığını göstermek için bulunuyor.
Yorumlar3