Birisi çevremdeki kişilere “Nasıl bir herif?” diye beni sormuş.. Birkaç kişi, “Sami Efendi’nin evladı..” diye konuşmuş hakkımda. Soran, bu cevaptan bir şey anlamamış. Olayı anlatıp bana Sami Efendi’nin evladı olmanın anlamını soruyor. Sami Efendi olarak anılan Mahmud Sami Ramazanoğlu (kuddise sırruh) Adana’nın yetiştirdiği büyük bir İslam alimi. Aynı zamanda tanınmış bir mutasavvıf. Eserleri var. Hemşerilik yanında okuyucusuyum. Sami Efendi’ye olan sevgim ve hayranlığım fark edilmiş demek ki.. Sohbetlerimde birkaç alimle birlikte onun da hatıralarını yad ederim, hikmetli sözlerini aktarırım sürekli.

Kanal 7 yönetimi, emeği geçenlerden Allah razı olsun, 20 yıldan fazla süredir belgesel yapma fırsatı verdi bana. Cumhuriyet dönemi İslam büyüklerinden Mehmet Zahit Kotku, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Bediüzzaman Said Nursi, Mustafa Cevat Akşit, Sabahattin Zaim gibi  alimlerin belgesellerine yapımcı ve yönetmen olarak imza attım; Allah hepsinden razı olsun, şefaatlerine nail etsin. Sözkonusu belgeselleri Kanal 7 ve Ülke Tv ekranlarında izlediniz..   

İnsanın bir gönül çevresi olmalı, Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem) baş köşeye kurulmalı. Aşere-i Mübeşşere de olmalı o mecliste. Diğer peygamberler başta olmak üzere, Ehl-i Beyt imamları, sahabeler, alimler ve Allah dostlarıyla bu gönül çevresi sürekli genişletmeli. İslam büyüklerini tanımak için çaba sarf edilmeli.. İlimle, Allah sevgisiyle ve yüksek ahlakla gösterdikleri güzide davranışlara dikkat edilmeli, örnek alınmalı, yaygınlaşması için bol bol anlatılmalı. Çünkü İslam büyüklerini anmak, Allah’ı anmaktır.

Kur’an-ı Kerim’i okumak, şüphesiz zikirdir, Allah’ı anmaktır.. Kur’an’da peygamberlerin hayatları, mücadeleleri anlatılmaktadır; duaları ve sözleri aktarılmaktadır. Dolayısıyla Allahu Teala’yla birlikte olmak ve örnek almak amacıyla Kur’an-ı Kerim’de öğretildiği gibi İslam büyüklerini inceleyip araştırmak ve ayak izlerini takip etmek gerekmektedir.

Tâbiîn’in büyüklerinden Atâ bin Ebî Rebah hazretleri ki h.114 (m. 732) senesinde vefât etti, Allah kendisinden razı olsun, bir gün sohbetinde öğrencilerine bir Hadîs-i Şerîf aktarmıştır: “Alimlerin ve Allah dostlarının anıldığı yere rahmet iner!”  

Aktardığı Hadis-i Şerif’i de şöyle açıklamıştır: "Bu Hadîs-i Şerîf, büyük İslam alimlerini ve Allah dostlarını severek hatırlayanların feyiz ve berekete kavuşacağını ve duâlarının kabul olacağını haber veriyor. Herkes muhabbeti miktârınca o büyüklerin feyizlerinden istifâde eder.”

Atâ bin Ebî Rebah  (Allah razı olsun) bir başka sohbetinde de sözkonusu Hadis-i Şerif’e şu açıklamayı getirmiştir: "Evliyânın bakışları devâ, sohbetleri hasta ve ölü kalplere şifâdır. Onları gören, Allahü Teâlâyı hâtırlar!" 

Öğrencileri "Öyle zâtlar yoksa efendim?" diye sormuşlar.. Bu soruya şu cevabı vermiştir: “Onlar yoksa, kitapları vardır. Onların kitaplarını okuyup, onları seven, örnek alan ve yollarında yürüyen (yaşam tarzlarını sürdüren) ruhlarından feyiz alır.” 

Allahu Teala Ankebût Sûresi’nin 69. Ayetinde şöyle buyuruyor: "Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şübhe yok ki, Allah muhsinlerle -Allah'ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle- beraberdir."

Bu ayeti kerimeyi Bediüzzaman Said Nursi  (Allah razı olsun) şöyle açıklamıştır: “Demek ki, iman ve Kur'an uğrunda, candan ve cihandan geçen mücahidlere, büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini va'd buyuruyor. Hâşâ, Cenab-ı Hak va'dinde hulfetmez.. yeter ki, bu azîm va'd-i İlahîyi îcab ettirecek şartlar tahakkuk etsin.”

Allah’la olmak, imandan İslam’a ve ihsan makamına sıçramaktır.  İhlasla niyet etmek, Allah'ı görür gibi ibadet etmek ve yaşamak demektir ihsan.

İhsan makamı, Allah dostlarının toplandığı bir zirvedir. Dolayısıyla hayat ve tarih  dağını tırmanıp o zirvede Allah dostlarıyla buluşmak olmalıdır, insanın bütün amacı..