Geçiş dönemini açıklamak

  • GİRİŞ17.07.2019 08:34
  • GÜNCELLEME18.07.2019 08:36

Dünya ile birlikte Türkiye de bir geçiş dönemini yaşıyor.

 

 

20. Yüzyıl sona ererken yeni bir yüzyılın sancılı doğumu ise tahmin edilenden daha uzun sürecek görünüyor. Ve daha tahripkar olacak gibi..

Küresel kapitalist sistemin iç dinamiklerinin biriken tarihsel çelişkilerle bir kez daha sarsıldığı bir dönemde, din, devlet, bürokrasi, sivil toplum, siyaset, sermaye, küreselleşme, demokrasi ve devrim gibi kavramlar bir kez daha tanımlanmaktadır. Söz konusu kavramların tanımları farklılaştıkça aralarındaki ilişkiler de bir kez daha yeniden kurulmayı bekliyor.

 

 

Tanıklık ettiğimiz geçiş döneminin (1975 – 2025) açıklamasında siyaset sosyolojisi dört soru dizisinden hareket ediyor:

1. Siyaset sosyolojisindeki Avrupa merkezli temel kuramsal gelenekler, son zamanlarda küresel çapta yaşanan değişimleri cevaplamak üzere nasıl günümüze uyarlanabilir? Böyle bir kuramsal çabanın bir yararı var mı?  

2. Siyasetin toplumsal tabanını Avrupa merkezli siyaset sosyolojisi disiplini içinde tanımlamak nasıl mümkün olabilir?

3.Devlete gelince.. Devlet ne tür biçimler almaktadır? Devletin biçimsel değişikliğinin nedenleri?

4.Siyasal sonuçların politikalara, rejimlere ve uluslararası sistemlere yansımaları nasıl olmaktadır?

Kuşkusuz bu büyük sorulara cevap vermek oldukça zor. Ne var ki ne siyaset sosyolojisinden ne de bu soruların cevabından vazgeçebiliriz.

Siyaset sosyolojisi, bu genel soruları cevaplarken; siyaseti de küresel, bölgesel ve yerel ölçeklerde açıklama hedeflerine odaklanmaya çalışıyor. Bu arada siyaset paradigmaları üzerinden çoğulcu, çatışmacı, devlet-merkezli, kurumsal, kültürel ve post-modern kuramlara ilişkin kapsamlı bir tartışma yürütülüyor..

Aynı zamanda siyasal süreçlere ve siyasal partilere, devlet altı örgütlere yoğunlaşarak siyasetin toplumsal tabanını sorgulanıyor. Bu arada ulus devletlerin yapısal ve kültürel biçimlenişlerini, sivil ve askeri bürokrasileri ve de otoriter - siyasal sistemler belli  oranda araştırılıp inceleniyor, irdeleniyor.

Siyaset sosyolojisi, bütün bu tartışmaları sürdürmeyi mümkün kılacak bir çerçeve geliştirerek toplumsal değişim, adalet, yeniden bölüşüm ve baskı gibi siyasal sonuçlara odaklanarak, bu sonuçları hem (refah devleti, etnik azınlık politikaları, ekonomiye müdahale gibi) devlet politikasındaki değişimler hem de (savaşlar, devrimler ve komünizmden piyasa ekonomisine geçişler gibi) rejim değişiklikleri bağlamında açıklamaya çalışıyor.

Dünyanın ve Türkiye’nin içinden geçtiği değişimi kavramak ve sözkonusu geçiş sürecinde siyaseti doğru açıklamak zorundayız.. Küreselleşme olgusunu irdelemede siyaset sosyolojisini ciddiye alabiliriz. Çünkü siyaset sosyolojisi,  emperyalizm, yeni-sömürgecilik, ticaret, ulus-ötesi şirketler, küresel kapitalizm, göç ve soykırım gibi kavramlar ekseninde uluslararası sistemi analiz etme çabasıyla ve belli oranda kanıtlanmış başarısıyla bu ilgiyi hak ediyor.

Dolayısıyla siyaset sosyolojisinin geçiş dönemi açıklamasına bir göz atmakta yarar var? Avrupa bizi de kattığı bunalımına sosyal bilimlerle bir çözüm bulabilecek mi? Bu alanda olup bitenleri izlemekte yarar var mı?

Bilim dışı bakışı kendime yakıştıramadığımdan ve geçiş dönemini açıklamada meseleyi hakikate götürme dışında hiçbir beklentim olmadığından bu köşede bir kaç sorgulama yazısı yayınlamayı deneyeceğim..

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat