Kemal arayışının filmi: Karınca

.

  • GİRİŞ24.03.2020 09:03
  • GÜNCELLEME25.03.2020 09:28

12 Eylül öncesinde Adana da terör olaylarıyla anılan bir şehrimizdi. Sol örgütler şehirde köşe kapmaca oynuyor, sokak sokak şiddet uyguluyorlardı. Solcu militanlar bir gün yolumu kesti. Beni ortalarına alarak fena halde tekmelemeye başladılar. Suçum, İmam Hatip Lisesi öğrencisi olmaktı.

 

 

Mahallemizde solcuların kurtarılmış bölge ilan edip Küçük Moskova dedikleri bir köşesi vardı. İkindi namazından sonra camiden çıktım, karşıma dikilip ‘Faşist’ dediler ki kendilerinden olmayan herkes faşistti, sopalarla saldırdılar, kaçarken yere düştüm, beni çevreleyip tekmelemeye başladılar..  İçlerinde mahallenin gençleri de vardı.. Uzaktan da olsa akrabamız olanlar vardı.

Eve perişan halde vardım. Ağzım, burnum, saçım kan içinde, dişlerim dökülmüş.. Dudaklarım, yüzüm paramparça.. Kapıda, ayakta duracak halim yok.. Eşiğe yığılıverdim, bacaklarımda fer kalmadığından. Bayılmışım. Ayıldığımda hastanede buldum kendimi. O gece hastanede kaldım, müşahedede..

 

 

Hastaneden çıkınca sabah sabah demeden beni döven gençlerden birinin evinin kapısına dayandık. Beni de arabadan çıkardı annem, 18 yaşında gencim; elimden sımsıkı tutuyor. ‘Sen karışma hoca!’ dedi annem. Babam ne ettiyse durduramadı, arabada kaldı. Zile bastı annem.  Evin kadını kapıyı açtı..

Beni öyle sargılar içinde görünce kadın feryat eyyi: ‘Aboovv! Mustafa’m sana ne yaptılar böyle? Elleri kırılasıcalar..’ diyerek bağrına basıyor, süreki elimi, yüzümü öpüyordu. Annem, ‘Senin oğlan yaptı..’ dedi. ‘Arkadaşlarıyla ortalarına alıp tekmelemişler. Geceyi hastanede geçirdik. Eve giderken, uğrayıp haber vereyim dedim.’ Kadın utanç duydu. Kıpkırmızı oldu. ‘Aman Allahım’ Olacak şey mi bu?’ diye feryat ederek eve girdi.

Biz beklemedik, eve geçtik.. Haberi geldi, babası delikanlı filan dememiş, ‘Hocanın oğlundan başkasını bulamadın mı şerefsiz!’ demiş, eşek sudan gelinceye kadar dövmüş. O da hastanelik oldu, günlerce evde yattı.. Daha sonra da sevilip sayılan güzel bir esnaf oldu.

Bir terör olayı, çocuk kavgası olarak yorumlandı; aileler meseleye el koyup olayı büyümeden söndürdü. Bu topraklarda terör kök salıp hedeflerine ulaşamıyorsa, bunda insanımızdaki sarsılmaz güvenin,  iyi niyetin, kardeşlik duygusunun, affediciliğin, fedakarlığın, sevgi ve saygının payı büyüktür.

Bu hatıramı, Nazif Tunç’un son filmine ilişkin kaleme alacağım bu yazının girişinde anlatmamın nedeni, aynı şekilde Karınca’nın da terörü büyütmeden Anadolu insanının aydınlık ve temiz dünyasında çözmeyi, sevginin, sorumluluk duygusunun ve erdemin nasıl devreye gireceğini göstermeyi başarmasındandır.

Senaryo yazarlığı, film ve dizi yönetmenliğini sürdüren yönetmen Nazif Tunç’un son filmi Karınca’nın çekimden önce senaryosunu okudum, kurgusu biter bitmez video olarak izledim ve en son olarak da Esenler’de, Dr. Kadir Topbaş Kültür Sanat Merkezi’nde yapılan galasında beyaz perdede izledim.

Üç kez üzerinde düşündüğüm Karınca’da, iyilik niyetiyle yaptığı yardımın kötü sonuçlara yol açacağını öğrenen bir Anadolu insanının, hatasını telafi etmek için giriştiği ölümüne mücadelenin hikayesi anlatılıyor. Karınca, bir yanıyla kemal arayışı, sorumluluk duygusunu ve yanlışı düzeltmeyi kapsayacak boyutta öz eleştiri filmi öbür yanıyla da teröre karşı hakkaniyet duygusuyla geliştirilen sosyal ve siyasal eleştiri filmi.. Bu yazıyla Nazif Tunç sinemasına ve Karınca’ya ilişkin tespit ettiğim birkaç hususu belirtmek istiyorum.

Şanlı Urfa’da bir kamyon şoförü, İstanbul seferine çıkarken bir genç kızı da yanına alır. Dini bütün şoför, yolculuk boyunca şoför mahallinde bir genç kızla halvete halinde kalır. Senaryoyu okuduğumda, bu halvet halini onaylamadığımdan filmin sorunlu olduğunu düşündüm. Bu senaryo çekilip kurgusu yapılarak video haliyle izleyince, düşüncelerimi, daha açık bir ifadeyle eleştirimi gözden geçirdim: Bir sanat eseri olarak Karınca filmindeki kişiler, nesneler, yerler alegorikti.. Yönetmen, filimin anlam katmanında Yusuf’un kuyusu ya da İbrahim ateşini kamyonun şoför mahalli olarak göstergeleştirmişti..

Kız, filmin anlatımında ateştir; hem karşı cinstir, namahremdir hem de militandır, İstanbul’a intihar eylemi yapmaya gitmektedir, karanlık güçlerin bir maşasıdır, bombadır.. Şoförün filimde bundan haberi yoktur, o ilk etapta cinsiyet sınavına gözünü karartır.

Şoför, gerçekten de salih biridir, kalbini hiç bozmaz, cıvımaz; kız ile yolculuğu başlangıçtaki selim kalbin göstergesi babacan tavrıyla tamamalanır. Terörist kızı eylemden vaz geçirip örgütün pençesinden kurtararak ailesine teslim etmek de sanki bu ilk imtihandaki, yolculuktaki ihlasına karşılık verilmiş bir ödüldür.

Kamyon bir ateş topu olur ama şoförün ruhunda yakacak yer bulamaz. Nakliye şirketi işine son verir ne var ki o ücretinden fedakarlık ederek başkasının yerine sefere çıkar.. Terör örgütü ateş topu olur ama şoförün ruhunda yakacak yer bulamaz. Emanet haline gelen kızı canı pahasına koparıp alır.. İhanet ve sadakat koyun koyunadır filmde; şoförün duruşu ve yerinde iyilikten yana tavır alışlarıyla doğru yol baştan sona aydınlıktır..

Karınca, bir kemal arayışıdır; benlik sınırlarını aşıp, aşama aşama imtihanlardan geçerek manevi-ahlaki gelişmenin filmidir. Karınca’da tasavvufi bir anlatım var; bu daha da geliştirilebilir, çünkü maddi-manevi fedakarlıklarla, ölüme göz karartılarak Allah sevgisi somut hale gelir; filmde sevginin bütün türleri, devlet, vatan, millet ve insan sevgisi, evlat sevgisi, aşk somutlaşır..

Karınca, Anadolu’nun kalbine inmeyi başarmaktadır. Çünkü Karınca’da taşlar yerine konulmaktadır. İslam sineması, Karınca’yla yeni kazanımlar sağlamıştır.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat