İslam dillerinden biri: Türkçe

  • GİRİŞ05.10.2020 09:22
  • GÜNCELLEME06.10.2020 08:56

            Dil bilimcilerin farklı teorileri ve açıklamalardaki çokluk ve çeşitlilik gerçekten dikkat çekmekte. Burada insanoğlunun kullanması gereken bilgi, insanları ayrıştırmak, alt üst olarak sınıflandırmak değil gözlemlenen çeşitliliğin muhteşemliğini görerek,  nedenlerini, nasıllarını araştırarak hayranlığını arttırmak olmalıdır.

 

 

            Kur-an-ı Kerim’e göre Allah nazarında insanların farklılıkları, en basit hali ile amellerine, takvalarına, göre olmaktadır. İnsanlar arası dil ve ırk farklılıkları ancak ilim, irade ve kudret sıfatlarının tecellileri ve Allah’ın ayetlerindendir. Bizden istenen Yüce Rabbimizin sayısız ayetlerinden olan insanlar arası dil ve renk farklılıklarını Yüce Rabbimizin gör dediği yerden bakarak ayet olarak görmemizdir:

            “Allah’ın ayetlerinden bir de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda, bilenler için ibretler vardır” (Rum Suresi, 22.Ayet)

 

 

            Yaratılan varlıklar içerisinde insan, konuşma özelliği ile belirgin bir şekilde diğerlerinden ayrılıyor. Bunun için “insan konuşan canlıdır” denilmiştir. Bu yüzden dil insan için varoluş koşullarındandır.

            Gerçi diğer canlıların da dili vardır. Örneğin meleklerin, cinlerin dilleri vardır. Hatta hayvanların ve bitkilerin de dili vardır. Kur’an, Hz. Süleyman’ın kuş dilini bildiğini, kuşlarla konuştuğunu, karıncaların dilinden anladığını haber verir.

            Konuşma yetisi, Yüce Rabbimizin Kelâm sıfatının varlıklardaki yansımalarından biridir. Yüce Allah, hep hakikati konuşan olduğu gibi, aynı zamanda her şeyi konuşturandır. Yüce Yaratıcı Allah’ın “Ellerimle yarattım” (Sâd, 38/75), “canımdan can kattım” (Hıcr, 15/39;Sâd, 38/72) dediği insanda da O’nun kelâm sıfatı kemale ulaşmış ve konuşma yetisi insanın en önemli özelliği olmuştur. Onun için Rabbimizin Rahman sıfatının tecellileri sayılırken şöyle buyrulur: “Kur’an’ı rahmân öğretti. İnsanı O yarattı.. Ona beyanı, anlamayı ve anlatmayı öğretti.” (Rahman, 55/1-4) 

            Ayetteki beyân, konuşma ve ifade etme yetisi, hatta kültür olarak anlaşılmıştır. Allahu Teala ilk insana ve onun şahsında insanlığa eşyanın isimlerini öğretmiştir: “Âdem'e bütün isimleri (ilahi sıfatları ve onların yansıması olarak eşyayı, ilişkileri, durumları) öğretti.” (Bakara, 2/30 ) “Rabbin, insana bilmediğini bildirendir.”(Alak, 96/5).

            Tarih boyunca sayısını kesin olarak ancak Allah’ın bildiği pek çok varlık yaşamıştır. Hz. Âdem ve eşinden tek atadan yaratılmakla tabii olarak tek dili konuşan insanlık, sonraki dönemlerde farklı dilleri konuşmuşlardır. Bu dillerin oluşmasında ve gelişmesinde çevre faktörü, yaşanılan şartlar, gelişen kültür ve genişleyen insan teşkilatları/medeniyetler etkili olmuştur.

            Ne var ki dillerin gelişmesinde bütün bu unsurlardan daha çok vahiy etkili olmuştur. Dil, kültür ve medeniyetin kurucu unsurudur. Ortasından gürül gürül vahiy, yani Kuran- Kerim akan İslam dilleri, sözlüklerindeki dünya görüşü, varlık tasavvuru, düzen fikri aynı olduğundan dillerin çokluğu, ulaşılan ortak anlamların kodlamasındaki zenginlik olarak algılanmaktadır.

            İnsanlığın konuştuğu dillerden ne kadarı tarihte kalmıştır bilemiyoruz, ancak bugün yeryüzünde konuşulan dillerin sayısının 3500-4000 kadar olduğunu konunun uzmanları söylemektedirler. Bu kadar çok dili her insan anlamasa da Yüce Rabbimiz onları anlamakta ve O’nun görevli melekleri bu konuşulanları, tıpkı ameller (yapılıp edilenler) gibi kaydetmektedir:

            “İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahitlik eder.” (Yasîn, 36/65) “Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Derilerine: Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz, derler. Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz, cevabını verirler.” (Fussılet, 41/20-21) “Yoksa kendilerinin gizli veya açık konuşmalarını duymayız mı sanırlar? Hayır; öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz yazmaktadır.” (Zuhruf, 43/80 ) “Esasen Allah konuşmanızı işitir. Doğrusu Allah işitendir, görendir.” (Mücâdile, 58/1).

            İslam medeniyetinin özü, görevi Allah’ı hamd olan insanların tazim, teşbih ve şükürdür. Dolayısıyla İslam medeniyetinde dil, vahiyden beslenen ortak akıl, kalp ve ortak iradedir; Müslümanlar fizik yapılarıyla dünyada ruhlarıyla lisanda olduklarını bilirler. Dilin ruhani ve metafizik boyutu vardır. İslam dillerinden biri olan Türkçe de bünyesinde barındırdığı bilgi ve değer hazinesiyle ortak akıl ve kalp, ortak bilinç, sosyal bilinç; tecrübe ve kültür  hazinesi de ortak irade demektir.

            İslam milletinin dine (vahye) dayalı peygamber teşkilatı/organizasyonu olan devlet ile İslam dilleri arasında dolayımsız ilişki vardır. Cüzi iradenin İlahi İrade’ye kenetlendiği alandır dil; ilahi buyruğun anıldığı, koşulların farkındalığının sağlandığı, seçeneklerin oluşturulduğu, uygulamaya koymak için en güzel seçeneğin seçiminin yapıldığı ve sonuçların değerlendirildiği yerdir. İlim, niyet, ihlas dil içindeki insan halleridir.

            Sahih Türkçe, İslam medeniyetinin sütunlarındandır. İslam milleti, yüz yıllarca ortak ruhu olan Türkçe ile kimliğini ve tarihini inşa etmiştir.

            Türkçeye saldırıları ve tahribatı da ayrı bir yazıda anlatacağım..

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat