Örnek Müslüman İşadamı: Abdurrahman bin Avf

  • GİRİŞ23.11.2020 10:02
  • GÜNCELLEME24.11.2020 09:01

Eshab-ı kiramın büyüklerinden, Hz. Peygamber’e ilk iman eden ve cennetle müjdelenen on sahâbîden sekizincisi olan Hz.Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) 580 yılında Mekke'de doğdu.

 

 

Babasının ismi, Avf bin Abd-i Avf; annesinin ismi Şifa binti Avf'tır. Soyu, dedelerinden Kilab bin Mürre'de Resulullah efendimizle birleşmektedir.

Câhiliye döneminde adı Abd-i Amr, Abdülkabe veya Abdülharis idi. Otuz yaşında Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından Abdurrahman olarak değiştirildi.

 

 

İri yapılı, beyaz tenli, güzel yüzlü olup, sevimli biri idi.

GENÇ TÜCCAR

Genç yaşından itibaren ticaretle uğraştı. Dürüstlüğü ve zekasıyla dikkatleri üzerinde toplamıştı; Mekke’nin geleceği parlak genç tüccarları arasında görülüyordu.

Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) câhiliye devrinde de içki içmeyen ve güzel ahlâka sahip biri olarak tanınırdı. Güzel ahlakıyla çevrsinin sevgisini kazandı; pek çok dostu vardı..

Ticaret ehlinden Hz.Ebubekir (radıyallahü anh) ile samîmî bir dostluk kurdu. İşte bu büyük dostun vasıtasıyla Abdurrahman bin Avf radıyallahü anh hazretleri İslâmiyet'le müşerref oldu.

Müslüman olduktan sonra müşriklerin (puta tapanların) çeşitli zulüm ve işkencelerine maruz kaldı. Önce Habeşistan'a, sonra da Medine-i münevvereye hicret etmek zorunda kaldı.

Aşere-i mübeşşereden, cennet'le müjdelenenlerdendi. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem onun hakkında; "Göktekiler ve yerdekiler katında sen eminsin." buyurdu.

ALİM, MÜCAHİT VE TÜCCAR

Her halinde ve işinde Resulullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bağlı olan, onu örnek alan Abdurrahman bin Avf radıyallahü anh, Resulullah'ın (s.a.v.) feyz ve ilminden çok istifade etmiş; takvasıyla, fazilet ve kemalat itibariyle yüksek dereceye kavuşmuştu.

Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) Allah korkusu, Resulullah sevgisi, doğruluk, iffet ve şefkatle doluydu.

İlim ile ticareti birlikte götürdü. ‘Serveti çoğaltanlar helak oldu. Ancak Allah'ın fakir kullarına verip, bu servet ile hayırlı amel işleyenler müstesna. Ne yazık ki bu gibiler de azdır.’ Hadis-i Şerif’ini o rivayet etmiştir. Dünya malına ve servetine hiç değer vermezdi. Beden ve malın emanet olduğu ve insanın bunlarla imtihan olduğunun bilincindeydi. Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) ashab-ı kiram içinde cömertlik timsaliydi.

Çok cömert ve hayırsever bir zat olan Abdurrahman bin Avf, Peygamber efendimizin (s.a.v.) sürekli yanında bulunur; malını Allah yolunda harcamak için fırsat kollardı..

Peygamber efendimizin (s.a.v.) Bedir Muharebesi başta olmak üzere bütün gazalarında bulundu. Uhud Muharebesinde 20 yerinden yaralandı. Bu yaralar sebebiyle ayağı topal kaldı. Ayrıca 12 dişi kırıldı. 

Hicretin altıncı yılında (628) Dûmetülcendel üzerine yapılan bir seferde, Hz. Peygamber onu seriyye kumandanlığına getirdi ve başına sarık bağladı. Savaşı kazanınca Peygamber’in tâlimatı üzerine kabile reisinin kızı ile evlendi.

Tebük Gazasından dönüşte Resulullah efendimiz bir yere gitmişlerdi. O sırada Eshab-ı kiram sabah namazı geçiyor diye Abdurrahman bin Avf'ı imamete geçirdiler. Peygamber efendimiz gittikleri yerden dönerek ikinci rek'atte ona uydular ve namazdan sonra; "Bir peygamber salih bir kimsenin arkasında namaz kılmadıkça ruhu kabz olunmaz." buyurarak, Abdurrahman bin Avf'ın kıymetini ifade ettiler.

Böylece Ebû Bekir gibi o da Resûlullah’a imamlık yapmış oldu. Vefatında Hz. Peygamber’i kabre indiren dört sahâbîden biri Abdurrahman b. Avf idi.

Medine döneminde, İslam toplumunun, devletinin ve medeniyetinin kuruluşunda büyük katkılarda bulundu.  

Hz. Peygamber’den (s.a.v.) hadis rivayet etmekte son derece titiz davranmış, bu sebeple de pek fazla hadis nakletmemiştir. Kaynaklarda ondan rivayet edilen 65 (altmış beş) hadise rastlanmaktadır. Bazı büyük sahabiler kendisinden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuşlardır. Ünlü ‘Bir yerde veba hastalığının çıktığını duyduğunuz vakit oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba görüldüğü vakit kaçarcasına oradan uzaklaşmayınız.’ Hadis-i Şerif’ini o rivayet etmiştir.

Hz. Peygamber, Ebû Bekir, Ömer ve Osman dönemlerinde fetvaya ehil görülen ve sayı bakımından, “orta derecede fetva veren sahâbîler”den (mutavassıtûn) sayılan Abdurrahman b. Avf’ın fetvaları, küçük bir risâle oluşturacak hacimdedir.

ÇOK ZENGİN OLDU...

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensar ile Muhacir'i kardeş ilan ederken, onu Medine'nin zenginlerinden olan Sa'd bin Rebi ile kardeş yaptı.

Sa'd bin Rebi ona malının yarısını teklif etti ise de, bu teklifi kabul etmedi. Medine'nin Kaynuka Çarşısında ticaret yaparak kısa zamanda çok zengin oldu. "Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gümüşe rastladığımı görürüm." buyururdu.  

Abdurrahman bin Avf (radıyallahü anh) Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) bereket duâsına mazhar oldu. Bu mübarek duadan sonra çok büyük bir servet sahibi oldu. O oranda da cömert davrandı. Bir seferinde yedi yüz deveyi yükleriyle birlikte fisebilillah tasadduk etti. Kendi ifadeleriyle, "Elime taş alsam, altın ve gümüş olduğunu gördüm" diyecek derecede büyük nimetlere mazhar oldu...

Abdurrahman bin Avf, Resulullah'ın sağlığında Allah yolunda çok mal harcadı. Uhud Savaşı esirlerinden 31 tanesinin fidyelerini ödeyerek azad ettirdi. Muhtaçlara 40 bin dirhem altın ve Tebük Seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.

Abdurrahman b. Avf, hem câhiliye döneminde, hem de İslâm devrinde ticaretle meşgul olarak büyük bir servet kazanmış, servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmemiştir. Beş yüz deve yükü tutan büyük bir kervanı bir defada bağışlayacak, ayrıca bir günde otuz köleyi âzat edecek derecede cömertti.

Peygamber efendimizin (s.a.v.) zamanında üç defa malının yarısını Allah yolunda verdi. Birinci defasında dört bin, ikinci defasında kırk bin dirhem ve üçüncü defasında kırk bin altın tasaddukta bulundu.

MÜTEVAZI BİR ZAT İDİ...

Abdurrahman bin Avf hazretleri malını ve mülkünü Allah yolunda sarf etmekte, cömert, ibadet ve taatine bağlı, takva ve hassasiyet sahibi, savaşta kahraman ve yiğit olanlar arasında da ileri gelenlerdendi.

Buna rağmen, tevazu sahibi bir kişiliğe sahipti. Kendisinden daha fedakâr olanları yad ederken; "Benden daha hayırlı olan Mus'ab bin Umeyr şehit olduğunda kefen olarak bir hırkaya sarıldı. Başı örtülünce ayakları, ayakları örtülünce başı açıkta kalıyordu. Benden hayırlı olan Hamza da şehit olduğunda böyle olmuştu.

Daha sonra servetimiz alabildiğine çoğaldı. İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan ve ahirete bir şey kalmamasından korkarım" dedikten sonra gözyaşlarını tutamadı ve yemeğini de yiyemedi...

Resulullah'ın vefatından sonra Ashab-ı kiramın meselelerini hallederdi. Hz. Ebu Bekr radiyallahu anh ve Hz.Ömer radiyallahu anh zamanlarında şura (danışma meclisi) üyesiydi. Ticareti de hiçbir zaman elden bırakmadı.

Hz. Ebû Bekir’in halifeliği sırasında ona müsteşarlık yaptı. Nitekim Ebû Bekir, ölümünden önceki hastalığı sırasında, Ömer b. Hattâb’ı yerine halife seçme düşüncesini ilk defa ona açmıştır. Abdurrahman b. Avf Hz. Ömer’in hilâfetinde de bu görevine devam etti. Ashâb-ı kirâm halifeye arzetmekten çekindikleri meseleleri onun vasıtasıyla intikal ettirirlerdi. Ömer’e bu derece yakınlığı sebebiyle zaman zaman geceleri Medine sokaklarında onunla birlikte dolaşarak asayişi kontrol ederlerdi. Bu dönemde Abdurrahman, hac emirliği ve beytülmâl muhafızlığı da yaptı.

Halife Ömer, Mecûsî bir köle tarafından hançerlenince Abdurrahman’ı imamlığa geçirdi ve kendisinden sonra iş başına gelecek halifeyi belirlemek üzere tayin ettiği altı kişilik şûraya Abdurrahman’ı da dahil etti. Hz. Osman ve Ali’den başka kendisi de aday olduğu halde, adaylıktan çekilerek halifeyi bizzat tayin etme yetkisini üzerine aldı. Daha sonra şûra üyeleriyle ayrı ayrı görüştüğü gibi, İbn Kesîr’in belirttiğine göre, üç gün süreyle, geceli gündüzlü, ekseriya uykusunu terkederek ordu kumandanlarıyla, eşrafla, kadın erkek Medine halkıyla ve dışarıdan gelenlerle teker teker veya toplu halde, açık veya gizlice görüşerek bir çeşit “kamuoyu yoklaması” yaptıktan sonra Osman b. Affân’ı halife ilân etti. Hz. Osman halife seçildi ve ilk önce kendisi biat etti. Hz. Osman’ın halifeliğinde de müsteşarlık ve hac emirliği görevlerine devam eden Abdurrahman, halifeye zaman zaman çeşitli ikazlarda bulunmuştur.

BEDİR ESHABI İÇİN

Allah sevgisinin aynı zamanda Hz.Peygamber (s.a.v.) ve ashabını sevmek olduğunu çok iyi anlamıştı..

Hz.Osman zamanında sakin bir hayat yaşayan Abdurrahman bin Avf 651 (H. 31)de 75 yaşındayken vefat etti. Cenaze namazını halife hazret-i Osman kıldırdı. Cennet-ül-Baki Kabristanına defnedildi.

Vefatından önce: "Zamanımızda sayıları yüz civarında olan Bedir eshabı için, servetimden, kişi başına dört yüz dinar verilsin" diye vasiyet etti. Bundan sonra ruhunu teslim etti.

Yorumlar7

  • Karaoğlan 4 ay önce Şikayet Et
    Reisimiz örnek almalı bu sahabeyi ve Hz.Ömer gibi olmalı insanlar saraylarda yalılarda oturmamalı mütevazi olmalı tıpkı Rahmetli Ececit gibi
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ali YAYLAOĞLU 1 yıl önce Şikayet Et
    İyiliklerimizin karşılığını bu dünyada almaktan, ahirete bir şey kalmamasından korkarım.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Cüneyt 2 yıl önce Şikayet Et
    Zekatı hakkıyla veren fazlasını veren adam Allah rahmet etsin böyle zat'a
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Günahkar 3 yıl önce Şikayet Et
    ALLAHÜ TEALA SİZLERDEN RAZI OLSUN. Bizlerin onların ahlakına ihtiyacımız var. Sizlerde bizlere anlatırsanız. İnşallah bizlerin ahlâkında düzelme olacaktır.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Yusuf 3 yıl önce Şikayet Et
    Çok güzel bir tazı. Teşekkür ederim.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat