Batı Etkisi

.

  • GİRİŞ30.11.2020 10:11
  • GÜNCELLEME01.12.2020 08:55

İnsanlık tarihinde keskin bir dönüm noktasını oluşturan olaylar vardır. Örneğin, 11 Eylül 2001. Bu tarihten itibaren Batı dünyasında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı söylemi hakimdir.

 

 

Asıl çığır açan hadise olarak 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılışıdır. 11 Eylül 2001 ikiz kulelerin uçak çarpmasıyla yıkılması olayı Berlin Duvarı’nın yıkılışının devamıdır. Son otuz yıla bütünlüklü bir yaklaşımla bakıldığında, ABD ve Avrupa ülkelerinden İngiltere ve Fransa’nın İslam alemine çullandığı görülmektedir.  

ABD’nin Afganistan, Irak ve Suriye işgali, BMGK’nin, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın desteği olmadan yapılabilir miydi? Tarihi ABD, İngiltere ve Fransa ittifakı nasıl görmezden gelinebilir?

 

 

Bu yazıda üzerimizdeki Batı etkisini büyüteç altına alacağım..

FRANSA’NIN HAİTİ  İŞGALİ

Örneğin Haiti’yi ele alalım. Bir zamanlar dünyanın en zengin sömürgelerindendi. Fransa’nın ana zenginlik kaynaklarından biriydi.

1789’da dünyada üretilen şekerin %75’i burada geliyordu. Sanayi Devrimi’nin erken döneminde petrolün yerini tutan pamuk yağı için ekilen pamuk üretiminde başı çekiyordu.

Zamanla sömürgeci güçlerin politikaları ve köleliğe dayalı ekonomiyle birlikte tarıma elverişli araziler ve ormanlar yok edildi. Adaya köle getiren Fransız gemileri Haiti kerestelerini yüklenip Avrupa’ya döndüler. Fransız idarecilerin ormanları yok etmesi yoksulluğa, erozyona ve daha nihayetinde yıkıma yol açtı.

ABD’NİN HAİTİ’YE  GELİŞİ

Haiti Amerikan destekli Fransız ve İngiliz ordularına karşı verdiği mücadeleden sonra 1804’de bağımsızlığını ilan etti. Haiti, 1862’ye kadar ABD tarafından tanınmadı. Fransa, Haiti’ye bunun bedelini ödetmeye kararlıydı. Fransanın Haiti’deki mezalimini haklı bulan medeni dünya da karşı çıkmadı.

Bu yetmezmiş gibi 1915’te Woodrow Wilson’ın işgaliyle kölelik fiilen geri döndü. Binlerce insanın öldürüldüğü dönemde Haiti, Amerikan işletmelerine açıldı. Amerika tarafından eğitilmiş Ulusal Muhafızlar, yalnızca ve yalnızca Haitili elit tabakanın ve beyazların çıkarlarını korudu.

Amerika’nın dayattığı bir anayasa kabul edildi. Ne de olsa mülk hakkını alamadıkça Amerikalı yatırımcıların parasını Haiti’ye gömmeleri beklenemezdi.

Amerikalılar ülkeyi resmen devralmış oldu. Hem de bunu elde edecekleri ticari avantajları düşünmeksizin babacan bir tavırla yaptıklarını söyleyerek.

Terör, baskı ve yolsuzluk Ulusal Muhafızlar ve Duvalier’nin diktatörlüğü sırasında iyice arttı. Elit kesim daha da zenginleşerek toplumdan soyutlandı.

BATI ETKİSİ

Reagan’ın başkanlığı sırasında Haiti’de demokrasinin pekiştirilmesi adına Washington lehine yasalar çıkartıldı. Dünya Bankası sözde rekabet avantajı ilkesine bağlı kalarak, Haiti’yi Karayipler’in Tayvan’ına dönüştürmeyi amaçlayan ihracata yönelik programlar hazırladı.

Oysa ki Tayvan dışarıdan idare edilmiyordu; Dünya Bankası, desteğini kamu giderlerine ayırmaktansa özel işletmelere vermeyi tercih ediyordu. Haiti’nin Amerika’dan gıda ve diğer malları ithal etmesi gerekirken çoğunlukla kadın Haitili işçiler Amerikan menşeili tesislerde berbat koşullarda çalışarak ömür tüketiyordu.

1990’da Amerika’nın desteklediği değil de Haiti halkının seçtiği adayın başkan oluşu, uluslararası finans örgütleriyle ABD hükümetini çok şaşırttı. Haiti demokrasiyi hak etmiyordu..

Ülkenin demokrasiye yönelip Amerikan yörüngesinden çıkması, Amerikan yandaşlarının değil de yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarına yönelik bir siyaset benimsemesini Washington tehdit olarak algıladı. Amerikan’ın desteklediği bir diktatörlük rejimiyle değil de demokratik bir hükümetle yönetilmeye başlayan ülkeye mülteciler geri dönmeye başladı.

1991’de CIA destekli askeri darbe sonrasında başa gelen askeri cunta yönetiminin yarattığı terör hükümranlığına Baba Bush ve Bill Clinton arka çıktı. Haiti yeniden uluslararası sermayeye ve içerdeki uzantılarına hizmet eden bir diktatörlüğe dönüştürüldü.  

1994’te Clinton “uygar”laştırdıkları eski başkan Aristide’in neoliberal rejimi kabul etmek kaydıyla yeniden başa getirilmesine karar verdi. Kuruluşundan bu yana ülkenin en büyük düşmanı kendi ordusuydu ve orduyu dağıtmak isteyen Aristide’in bu hedefi böylece engellendi. Ülke ekonomisinin gelişimine de özellikle engel olundu. Sömürge koşulları altında Haiti’nin, küçük işletmelerinin ABD’nin indirdiği fiyatlarla baş edemeyerek batmasını engellemesi de mümkün değildi.

Sonunda en zengin sömürgesini soyup mahvederek zenginleşen Fransa, Washington ile bir olup, 2004 yılında demokratik yollarla seçilmiş Haiti hükümetini indirdi. Yeni kurulan terör hükümranlığında emniyet güçleri ve adli kurumlarca körüklenen amansız bir şiddetin egemen olduğu yozlaşmış bir toplum oluştu. 2010’da yaşanan deprem dahil birbirini izleyen çoğu insan eliyle yapılmış felaketler ve bu siyasi kararların sonucunda Haiti mahvoldu.

Haiti’ye karşı gösterilen “bilinçli umursamazlık” Batı etkisi meselesinin gerçek yüzü: Sorunları yaratan, her zaman ABD ve BMGK üyesi ülkeler. Önlemini almayan da ülkenin işbirlikçi yönetimleri.

Güney Amerika’da pek çok devletin tarihi böyle.. Türkiye’ye de ABD ve Avrupa ülkeleri İngiltere, Fransa ve Almanya iki asırdır çullanıyor. Darbelerle dolu yakın Türkiye tarihi de Haiti tarihinden ne kadar farklı?

ABD ve Avrupa ülkelerinin politikaları da İslam aleminde ve Türkiye’de siyasi pozisyonlar da belli.. Milletimiz oynanan oyunu bozabilecek bilinç düzeyine çıktı elhamdülillah; Batı etkisini üzerimizden atma fırsatı doğdu.. Bütün mesele, demokrasiye sahip çıkmak ve işbirlikçi Batıcıları bir an önce etkisiz hale getirmek..

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat