Yahya Kemal’in TBMM konuşması..

  • GİRİŞ03.01.2021 12:10
  • GÜNCELLEME03.01.2021 12:28

Birinci TBMM, ülkenin kurtuluşu ve yeni Türk Devleti'nin kuruluşu gibi iki önemli görevi başarıyla tamamlamıştır. Milli Mücadele’nin karargahı olan Birinci Meclis’te Mehmet Akif Ersoy vardı ve İstiklal Marşı’nı yazdı.

 

Aydın Mebusu Esad Efendi (İleri) ve 120 arkadaşı tarafından verilen 1 Nisan 1923 tarihli önergeyle; "Memleketin savunması için toplanan TBMM bu görevi övgüye değer bir şekilde, onurla yerine getirdiği belirtilerek memleketin şimdi sulha kavuşturulması ve ekonomik ilerlemeyi sağlamak gibi iki önemli ve ulvi sorunu bulunduğu" belirtilmiş ve seçimlerin yenilenmesi istenmişti.

TBMM, verilen teklifi kabul etmiştir. Seçimlerin yapılmasının ardından, cumhuriyeti ilan edecek ikinci Meclis, 11 Ağustos 1923 günü saat 13.36'da en yaşlı üye İstanbul Vekili Abdurrahman Şeref Bey'in konuşması ile açılmıştır.

 

İkinci TBMM'ye, Urfa'yı temsilen 6 vekil katılmıştır. Yahya Kemal Bey (BEYATLI), Ali Fuat Bey (BUCAK), Hüsrev Bey(GEREDE), Mustafa Saffet Kemalettin Bey (YETKİN), Mehmet Refet Bey (TOPÇUĞLU) ve Mehmet Refet Bey (ÜLGEN), İkinci TBMM'de çeşitli konularda takrirler, kanun teklifleri vermiş ve genel kurulda söz almışlardır.

İkinci Meclis’te de büyük şair Yahya Kemal vardı..

YAHYA KEMAL’İN MECLİS KONUŞMALARI

İkinci TBMM'nin, 21 Ağustos 1923 tarihindeki üçüncü oturumunda, Lozan Barış Antlaşması'nın kabulüne dair kanunlar münasebetiyle, Mersin Mebusu Niyazi Bey, Suriye ile güney sınırlarının çizilmesine dair bir konuşma yapmıştır.

Niyazi Bey bu konuşmasında; Suriye sınırının çizilmesinin ardından, Türkiye'nin güneyinde kalan Türklerin anavatandan ayrılmak istemediğini belirtmiştir.

Niyazi Bey’in bu konuşmadan sonra Yahya Kemal Bey söz almış; Niyazi Bey'e hak vererek aynı durumun Yunanistan sınırın çizilmesinde de yaşandığını belirtmiştir.

Yahya Kemal Bey 'in konuşması şu şekildedir:   

"Efendiler, ben de betahsis cenup hududumuzdan bahsedeceğim. Demin söz alan Mersin Mebusu Niyazi Bey vatanın, Cenup Türklerinin dertleriyle muztarip, bir âşık gibi o kadar dûrüdiraz bahsettiler ki bana, onu yalnız teyid etmek kalıyor.

Muhtasaran bâzı şeyler söyleyeceğim. İki sene evvel Ankara İtilâf namesi akdedilirken eğer müzakerata aklıselim rehber olsaydı derdim ki, şimdi ceriha gibi kanıyan hudut çizilmezdi (Lâzkıye) nin cenubundan bir çizgi çizilirdi bu hudut Cebelisem'âna çıkardı ve Garpta o hudut Türklerle meskûn bir kıtayı Anavatana bırakırdı. O hudut Fırat'tan Cebeli Sem'âna kadar gelirdi. Fırat'ı takibederdi. Çünkü Lozan'da Rumeli hududumuzdaki daha küçük bir nehri bir seddi Çin gibi hududu tabiî addediyorlardır ve orada altı yüz bin (600 000) Türk ikamet ediyordu o altı yüz bin (600 000) Türkü Yunanistan'a elleri, kolları bağlı teslim ettiler. Acaba Cenupta Fırat, Meriç kadar bir hududu tabiî teşkil edemez miydi?

,Evet efendiler, Fırat'ın bir tarafında kalan saha, o saha ki: Diyarbekir, Siverek, Urfa, Mardin, Siird ahalisi ağnamının meralarıdır, oralar bize kalırdı ve o salha da gayet büyük mikyasta bir aşair temevvücatı bulunurdu ve hudutta asayiş- daima baki kalırdı.

Fakat Suriye'nin Rum ve Ermeni, Katolikleri - ki daima burunlarını Şark meselesine sokarlar - onlar efkâr-ı umumiyeyi ihlâl ettiler, dediler ki, o sahada oturan ırk doğrudan doğruya Suriye ırkına mensuptur."  (TBMMZ.C, D: II, C.III, s.233)

Bu arada Mardin Mebusu Necip Bey'in; "Hayır! Yalan söylemişlerdir.." diye araya girmesi üzerine, Yahya Kemal devamla Antakya ve Hatay'ın anavatana bağlı kalması gerektiğini en iyi anlayacak olanların Fransız olduğunu belirtmiştir.

Yahya Kemal'in konuşması şu şekildedir:

‘’Şimdi oradaki hudut yalnız ırk ve milliyet nazariyesi aleyhinde değil, tabiat aleyhinde de bir huduttur. O hududa karşı tabiat isyan ediyor. Binaenaleyh diplomatlar eserlerini ikmal ettiler; söyleyecek söz kalmadı gibi. Fakat ben diplomatlara değil Fransız milletinin vicdanına hitabediyorum.

O Fransız milleti ki, iki büyük şiarından biri vatanperverliktir. Biri; aklıselimdir. Fransızlar; kırk sekiz (48) sene Alsas Loren için ağlıyan Fransızlar, bizim kaç sene İskenderun ve Antakya için ağlıyacağımızı belki her milletten daha fazla hissedebilirler ve yine Fransız aklıselimine müracaat ediyorum.

Ümidediyorum ki; Fransız aklıselimi, Fransız Hükümetine Cenup hududuna daha salim ve daha samimî bir tarz ve istikamet gösterir ve oradaki ceriha kanamaz. Bir tarafta yurduna sığınmak isteyen bir millet müsterih olur ve diğer tarafta da Suriye ve Suriye'nin hâmisi olan devlet müsterih olur.

Kürsüden inmeden evvel bir kelime daha söylemek istiyorum, bu anda Antakya ve İskenderun mühim bir saat yaşıyor. Bu iki şehir, zannetmesinler ki, onlar için bu saat hiçbir zaman veda saatleri değildir. Biz, o milletiz ki, Yunan topları Haymana'dan Polatlı'ya doğru patlarken biz, bütün o ateş hattının arkasında; İzmir'de, Bursa'da Edirne'de Türk bayraklarını görüyorduk.

Ve o anda bizim mefkuremizi cinnet telâkki edenler vardı. Fakat bizim bu cinnetimiz onları şaşırttı. O akılları durdurdu."

Yahya Kemal'in bu sözlerini meclis şiddetli ve sürekli olarak alkışlamıştır.

Yahya Kemal, 1925 yılında, Türkiye- Suriye sınırının belirlenmesi için yapılan görüşmelere delege olarak katılmıştır. Bütün varlığıyla, kişiliği, zekası ve üslubuyla bu görüşmelerde hizmet vermiştir.

Yahya Kemal; 1926 tarihinde Varşova Elçiliğine atanınca, Urfa Milletvekilliğinden istifa etmiştir. (23 Mayıs 1926) Diplomatlık görevi nedeniyle uzun süre Ankara’dan uzak kalmıştır.

İlk defa 1923-1926 arasında Urfa milletvekili olarak görev yapan Yahya Kemal, yedi yıl sonra 1933 yılında Madrid’deki diplomatik görevinden döndükten sonra milletvekili seçimlerine girdi.

1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. O yıl çıkan Soyadı Kanunu’ndan sonra “Beyatlı” soyadını aldı.

Ertesi seçim döneminde Tekirdağ milletvekili olarak meclise girdi. 1943’te de İstanbul’dan milletvekili seçildi.

Milletvekilliği döneminde Ankara Palas'ta yaşadı..

Birkaç yazıda Yahya Kemal’in siyasi hayatından kalan belgeleri paylaşmaya devam edeceğim.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat