Cumhuriyet şiirini öksüz şairler kurdu

  • GİRİŞ13.01.2021 09:18
  • GÜNCELLEME14.01.2021 09:46

       1918’de, Birinci Dünya Savaşının sonunda  Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilip yerine Türkiye Cumhuriyeti modern ulus devlet olarak ilan edilince; milletimiz, medeniyet değiştirmek zorunda kaldı.

 

 

            Bu yok oluşa giden yıkılışın tanıkları ve küllerinden doğmaya mahkum bir milletin sanatçıları olarak Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim ve Arif Nihat Asya söz konusu medeniyet değiştirme sürecinde eser verdiler.

            ‘Kanatlarını Arayanlar’ belgeseli hazırlıklarında fark ettim bu cumhuriyet şiirini yetim ve öksüz şairlerin kurduğu olgusunu. Çünkü Arif Nihat Asya yetimdi. Mehmet Akif Ersoy yetimdi. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim ise öksüzdür.

 

 

            Dolayasıyla milletimize hakim olan duygu kaybetme korkusu olduğundan cumhuriyet şiirini yetim ve öksüz şairler kurdu. Onlar kaygılı bir milletin evlatları olarak tarihi olayları daha iyi hissettiler ve milletin sözcüsü olarak seslerini yükselttiler.

            1914 yılında Birinci Dünya Savaşı çıktığında, Mehmet Akif Ersoy 41 yaşında, tanınmış bir şairdi. Yahya Kemal Beyatlı, Paris’ten dönmüş, 30  yaşında bir genç aydındı. Ahmet Haşim de 27 yaşında genç bir şairdi.. Arif Nihat Asya ise on yaşında bir çocuktu.

            Bu yazıda söz konusu şairlerimizin yetim ve öksüz olmalarının sanat anlayışlarına ve edebiyat dillerine yansımalarını anlatacağım.

                      MEHMET AKİF ERSOY YETİMDİ

            Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) milli marşı olan İstiklâl Marşı'nın yazarı Mehmet Âkif Ersoy (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936) şair, veteriner hekim, öğretmen, İslam alimi, hafız, Kur'an mütercimi ve siyasetçiydi. Mehmet Âkif, "Vatan Şairi" ve "Millî Şair" unvanları ile anılır.

            İstiklâl Marşı'nın yanı sıra Çanakkale Destanı, Bülbül ve 1911-1933 yılları arasında yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren Safahat en önemli eserlerindendir. 

            İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebilü’r-Reşad olacak) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Milli Mücadele sırasında milletvekili olarak Birinci TBMM'de yer almıştır.

            1873 - İstanbul doğumlu olan Mehmet Akif, 1888’de babası Mehmet Tahir Efendi vefat ettiğinde, 15 yaşındaydı. Ertesi yıl, 1889’daki büyük Fatih yangınında da evlerinin kaybetti.

            Yetimlik, baba ocağı evlerini yangında kaybetmek ve ergenlik çağında bu travmatik kaybediş yasını şiddetli bir biçimde geçirmek edebiyat alemindeki sesini gürleştirecekti, "İstiklâl Marşı"nı yazan destan şairi yapacaktı.

            İSLAM MEDENİYETİNİ SAVUNDU

            Mehmet Âkif, şiir yazmaya Veterinerlik Fakültesinde (o zamanki adıyla Baytar Mektebi’nde) öğrenci olduğu yıllarda başladı. Mehmet Âkif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. Şiirleri ve yazıları, ilk önce Resimli Gazete’de, Servet-i Fünûn dergisinde yayımlandı. Yayımlanan ilk şiiri ‘Kur'an'a Hitap’ başlığını taşır.

            1908'den itibaren aruz ölçüsü kullanarak manzum hikâyeler yazdı. Hikâyelerinde halkın dert ve sıkıntılarını anlattı. Mehmet Âkif, Balkan Savaşı yıllarından itibaren destansı şiirler yazmaya başladı. Şiirleriyle Birinci Dünya Savaşı’nın ve Milli Mücadele’nin günlüğünü tuttu.  

            İlk büyük destanı, "Çanakkale Şehitlerine" başlıklı şiiridir. Mehmet Âkif, Berlin'deyken heyecanla Çanakkale Savaşı ile ilgili haberleri takip etmişti. On dört ay süren savaşın zaferle sonuçlandığı haberini Arabistan'da iken aldı. Bu haber karşısında büyük coşku duydu ve Çanakkale Destanı'nı kaleme aldı:

“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”

            Arabistan dönüşünde iki ay Lübnan'da kalan Mehmet Âkif, "Necid Çölleri'nden Medine'ye" şiirinde bu seyahatini anlattı.

            İkinci büyük destanı ise Yunan Ordusu tarafından Bursa'nın işgali üzerine yazdığı “Bülbül“ adlı şiiridir:

“Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;

Bugün bir hânümansız serserîyim öz diyârımda!
Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!“

            Üçüncü olarak da "İstiklâl Marşı"nı yazarak İstiklâl Savaşı'nı anlatmıştır:

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak." 

            Cumhuriyet şiirinin en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Mehmet Akif’in aruz vezniyle yazılmış şiirlerindeki sanat anlayışı, İslam estetiği ve sanatıydı.

            "Sanat, sanat içindir." görüşüne karşı çıkan Mehmet Âkif, Yunus Emre, Fuzuli, Nedim, Baki, Şeyh Galip çizgisinde, kısaca İslam edebiyatı içinde yenilenen bir edebiyat tarzını benimsemişti.

            Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1918’de yıkılıp tarih sahnesinden çekilen Osmanlı Devleti’ni ve İslam medeniyetini savundu.

            Edebiyat dili olarak etno seküler millî edebiyat akımına karşı çıktı ve edebiyatta batılılaşma konusunda Tevfik Fikret ile çatıştı.

(Devam edecek)

Yorumlar1

  • Hanifi Çifçi 3 yıl önce Şikayet Et
    Allahım Yerli ve Milli Olanları Cennetiyle Şereflendir Sin
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat