Sözlü tarih çalışması: Belgesel

  • GİRİŞ28.01.2021 09:00
  • GÜNCELLEME29.01.2021 09:26

            Modern soysal bilimler, Avrupa'da, 19. yüzyılın başlarında, fen bilimlerine öykünerek, pozitivist bilim anlayışı doğrultusunda kendini kurdu. Türkiye’de üniversitelerde sosyal bilim çalışmalarında Avrupa merkezli bilim anlayışı hakim. Avrupa’da tarih, hukuk, iktisat, siyaset ve sosyoloji bilimlerinin çalışma ilkeleri, yöntemi ve konuları bakımından birbirlerini dışlayan bir tutum vardı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere ve kıta Avrupa’sında yapılmış sözlü tarih çalışmaları, sosyal bilimlerin değişmesinde ve disiplinler arası çalışma anlayışının gelişmesinde önemli katkıda bulunmuştur. Ne var ki üniversitelerde sosyal bilim çalışmalarının özü hep aynı, pozitivist bilim anlayışı olarak kalmıştır.

            Kıta Avrupa'sında anti faşizan hareketler, Yahudi soykırımı ya da İspanya iç savaşını konu alan "partizan hareketler" üzerine yapılmış sözlü tarih araştırmaları, İngiltere'de işçi sınıfı hareketinin gelişimi konusunda yapılmış sosyal tarih çalışmaları, feminist hareket üzerine yapılan çalışmalar ya da "siyah hareketlerle" ilgili sözlü tarih araştırmaları sosyal bilimleri etkileyen örnekler olarak gündeme getirilmektedir.

            Bugün üniversitelerin tarih, antropoloji, sosyoloji, siyaset bilimi, iktisat vb. bölümlerinde ve sosyal bilimler enstitülerinde, toplumsal tarih araştırmaları yapan vakıf ve diğer sivil toplum örgütlerinde, çok sayıda sözlü tarih çalışması yapılmaktadır. Bunun yanı sıra sözlü tarih, edebiyat ve belgesel sinema alanlarında da kullanılmaya başlanılmıştır.

            Ciddi belgesellerin, sözlü tarih çalışmaları kapsamında ele alınabileceğini düşünüp savunmuşumdur. Yıllardır belgeselle uğraşan bir yazar olarak şunu söyleyebilirim: Sözlü tarih çalışmaları, belli bir olay veya döneme ilişkin kişisel tanıklık ve/veya yaşantıların kaydedilerek derlenmesi yoluyla toplumların tarihlerini dinamik bir eksende -eleştirel bir gözle- yeniden kurmalarına katkıda bulunmaktadır.

            Bir sözlü tarih çalışması olarak belgesel de hayat hikayelerinin,  yaşam anlatılarının derlenmesi, yazılı-belgeye dayalı tarihin saptayamayacağı bilgilere ulaşılmasını sağlar ve bilimsel tutarlılığa uyumlu şekilde kişisel belleği, sıradan insanların anılarını tarih yazımında ön plana çıkarır.

            Belgesellerde, sözlü tarih yöntemiyle belli bir tema etrafında, belli bir toplumdaki farklı toplumsal grupların tanıklıklarından hareketle belli bir döneme ilişkin tarihsel bilgi üretilebilmektedir.  Yitik Şehrin Figüranları belgesel çalışmasını yaptığım 1999 – 2004 arası yıllarda, modernleşme  sonucu Cumhuriyet dönemi farklı mesleki pratikleri ekseninde fırıncılık, terzilik, ipek dokumacılığı, bakırcılık vb. meslekleri anlatırken sosyal değişme olgusuna yeni bir yaklaşım geliştirdiğimi fark ettim. Kaybolmaya başlamış zanaatlar, son ustaların yaşam anlatıları üzerinden araştırılabiliyordu. Ayrıca  küçük bir yerleşim yerinin yerel tarihi belgeselin teması  olurken birden sözlü tarih araştırmacılığına dönüşüyordu.

            Belgesel çalışmaları bağlamında sözlü tarih araştırmacılığıyla, belli bir toplumda siyasi, kültürel ve iktisadi açıdan ayırt edici özelliklere sahip "kuşakları" birbiri ile kıyaslamak/karşılaştırmak ve/veya toplumsal-ekonomik travma dönemlerinin sıradan hayatlardaki karşılığının tarihlerini de yazmak mümkün olmaktaydı.

            Belgesellerle tarih, insansız bir soyutlama alanı olmaktan çıkar; bizzat farklı yaşam deneyimleri ve bunların anlatımlarıyla bezeli insani bir forma bürünür, tarih de soluk alır hale gelir.

            Günümüzde sözlü tarih araştırmacılığı, belgeye dayalı tarihçiliği eleştirdiği kadar bir o kadar da besleyip zenginleştiren, disiplinler arası bir yaklaşım olarak görülmektedir.

            Belgelerin yeterli olduğunun düşünüldüğü durumlarda bile, belgesel yapımında sözlü tarihe başvurmak; incelenen olay-dönem-kurumun tarihinde "bulmacanın" daha çok parçasını masaya koymak, geçmişin daha detaylı ve renkli bir manzarasını oluşturabilmek demektir.  Bir kişi anlatılırken nasıl fizik ve sosyal çevresi ihmal  edilemezse, bir tarih kesiti anlatılırken de aynı şekilde o zemini dokuyan, biçimlendiren, yenileyen birey de yok sayılamaz.. Belgesel, parça bütün ilişkisini kurarken gözettiği gerçeğe sadakat ile ciddiyet ve saygınlık kazanmaktadır.

            Hiç unutmam ‘İmralı, Adnan Menderes’in İdamı’ belgeselinde, infazın yapıldığı cezaevin müdürü Ahmet Acarol, defin işlemleri sırasında Menderes’in vücudunda sigara yanıkları gördüğünü ve bu yaraların işkence yapıldığını gösterdiğini anlatmıştı.

            Acarol’un tanıklığı,  benden önce Demirkırat belgeseline röportaj verdiği halde Mehmet Ali Birand tarafından saklanmıştı..  ‘İmralı, Adnan Menderes’in İdamı’ belgeseli, bir sözlü tarih çalışması olarak Yassıada ve İmralı olaylarının üstünden sis perdesini belli oranda kaldırdı.

            Bir sözlü tarih türü olarak gördüğüm belgeseli, toplumsal tarihten siyasi ve ekonomik tarihe kadar uzanan geniş bir yelpazede, geçmişin belleklerde kalan bilgisini bugünden derleyen, disiplinlerarası bir yaklaşım olarak tanımlıyorum.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat