İstiklal Marşı’ndaki cumhuriyetin kuruluş felsefesi..

.

  • GİRİŞ13.03.2021 11:53
  • GÜNCELLEME15.03.2021 11:11

İstiklal Marşı’mız 100 yaşında.. İstiklâl Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce (TBMM) Milli Marş olarak kabul edilişinin 100. yılındayız. Geçen bir asırda yeni bir İstiklal Marşı yazmak zorunda bırakmadığı için Allah’a hamdolsun..

TBMM, beş partinin ortak önergesiyle içinde bulunduğumuz 2021 yılının “İstiklâl Marşı Yılı” olmasını kabul etti. Bu kapsamda 2021 boyunca bütün kamu kurum ve kuruluşlarınca ulusal marşımızın anlamı, Milli Mücadele’nin önemi anlatılacak, M. Âkif Ersoy’la ilgili etkinlikler düzenlenecek.

Hafızayı tazeleyecek olursak.. İstiklâl Marşı, yazıldığı dönemde Rumeli ve Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ve TBMM  Başkanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Milli Mücadele’nin bütün sıcaklığıyla sürdüğü Şubat 1921’de Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alındı. 1 Mart 1921’de TBMM Genel Kurulu’nda ilk kez okundu. İstiklâl Marşı, 11 gün sonra, 12 Mart 1921’de TBMM’nin altıncı birleşiminde ise Genel Kurulca resmen İstiklâl Marşı olarak kabul edildi. Mehmet Âkif Ersoy’un “Kahraman Ordumuza” adadığı marş, 1924’ten 1930’a dek A. Rıfat Çağatay’ın bestesiyle okunmuş, 1930’dan bu yana ise A. Zeki Üngör’ün bestesiyle okunmaktadır

Milli marşlar, ulus devletlerde, ortak duygularını, heyecanlarını, umutlarını, beklentilerini, birlikte var olma ve yaşama kararlılığını dile getiren, bestelenerek okunan şiirsel metinlerdir. Bizim İstiklal Marşımız 41 dize, 10 dörtlükten oluşan, edebi değeri yüksek bir şiirdir.

Bireyler, milli marşlar aracılığıyla vatandaşı oldukları ulus devletin dünyaya bakışını, tarihsel geçmişini ve değer yargılarını dile getirmiş olmaktalar. Dolayısıyla birleştiricilik, milli marşların temel özelliğidir.

Milli marşlar, oluştukları dönemde özellikle sözleriyle ülkenin içinde bulunduğu koşullara göre “millet” olma bilincini, devlet olma felsefesini, bağlı bulunulan toplumun başka toplumlara ve dünyaya bakış açısını da dile getirir. Birçok ülkenin milli marşı “ortak ruh”un ölüm kalım savaşına girdiği en güç dönemlerde yazılmıştır. Dolayısıyla, bir marşı olmayan ülke halkının gerçek anlamda bir “ulus” olup olmadığı ya da ABD örneğindeki gibi bir ulusal marşı olduğu halde özellikler bakımından bir “ulus” olmayan devletler akademik çevrelerde, sosyal bilimlerde tartışılmaktadır. 

Mehmet Akif Ersoy “Allah bir daha bu millete böyle bir marş yazdırmasın” demiştir. Bu sözü, sanatçı, toplum ve eser arasındaki ilişki merkezli bir yaklaşımla ele alabiliriz. Ben bu yazıda, yazılışının yüzüncü yılı münasebetiyle Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı ve milletimizin tarihi pozisyonuna dair birkaç hususa işaret edeceğim..

 

Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı yazmadan önce şiir kitaplarını yayınlamış, eserleriyle edebiyat dünyasında haklı ve müstesna yerini almış, 48 yaşında bir Müslüman şairdir. M. Âkif Ersoy’un hayatına bakıldığında, döneminde yaşanan keskin siyasal-toplumsal dalgalanmalar arasında Milli Mücadele’ye verdiği içten desteğe karşın Batıcı çizgiye değil, “ümmet” temelli İslâmcı çizgiye yakındır, dahası bu çizginin temsilcisi olduğu görülür.

İstiklal Marşı, başşehrin İstanbul’dan Ankara’ya taşınma, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde yazılmıştır. Milletimiz, Batıcı İttihat Terakki iktidarı tarafından Birinci Dünya Savaşı’na sokulmuş, yedi cephede dört yıl savaşırken milyonlarca evladını şehit vermiştir. Savaşın sonunda Osmanlı İslam devleti Çanakkale ve Katül Amare zaferlerine karşın yenik sayılmış ve tarih sahnesinden kaldırılmıştır.

Milli Mücadele, milletimizin vatan olarak elinde tutarak Anadolu’da fizik varlığını sürdürme çabası olarak anlam kazanmıştır. Milli Mücadele sonunda milletimiz Batı etkisi altında Türkiye Cumhuriyeti teşkilatlanmasını gerçekleştirerek bugünlere gelmiştir.

Yurt içinde ve uluslararası törenlerde yüz yıldır coşkuyla okuduğumuz İstiklâl Marşı’mıza ilişkin pek çok şey yazılıp söylenmektedir. Gerek şiir gerekse marş olarak sayısız inceleme-araştırmaya konu olmuştur.  İstiklâl Marşı, milletimizin her anlamda yok oluştan son anda kurtuluşunun en özgün destanıdır. Özünde yatan fikri zenginliğiyle bir tarihsel belge, dize içi ve dizeler arası uyumuyla müzikal şaheserdir. Çağrışım genişliği ve söz sanatları yönünden eşsiz bir dil mimarisidir. Milli duyarlılığı derinliğiyle dile getirişin seçkin örneğidir. 

20. yüzyıl, Batı emperyalizminin saldırganlığı ve acımasızlığına karşı mazlum İslam milletinin başkaldırı yüzyılıdır. Başkent İstanbul’u, Halifeyi ve İslam medeniyetini kurtarmak, son vatan kalesini savunmak için kurulan Rumeli ve Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesidir İstiklâl Marşı..

Anadolu coğrafyasının gerek maddi gerekse manevi kaynakları açısından zenginliği eklendiğinde kapıya dayanan büyük tehlikeyi savuşturabilmenin yolu bellidir: İslami direniş!

Bu kurtuluş hareketinin İslami direniş olduğu hususu, Rumeli ve Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum ve Sivas valiliklerine verdiği tüzükte açık bir şekilde ifade edilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Milli Mücadele’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhunun İslam olduğu 1921 Anayasası’nda ve İstiklal Marşı’nda kaydedilmiştir.

1923 yılında Lozan Anlaşması sırasında Meclis değişmiş, iktidar değişmiş, İstiklal Marşı’nda ifade edilen hedef terkedilerek Batıya yönelinmiş; gelen yönetimler Batı medeniyetini ve Batıcı düzeni topluma dayatmıştır. Yüzyıl boyunca gizli açık askeri darbelerle milletimizin maruz kaldığı bu altüst oluş süresince, İstiklal Marşı, milletimizin sesi, iradesi ve mesajı olmaya devam etmiştir..

Açıkça görülmektedir ki İstiklal Marşı, millet, vatan, devlet ve medeniyetin asıl olduğunu sürekli hatırlatmakta; iktidarların, rejimlerin, hükümet politikalarının ise değişken olduklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla İstiklal Marşı, milletimize Türkiye Cumhuriyeti Devletinin statik ve dinamik hesaplarını yapma imkanı sunmaktadır..

 

Yorumlar1

  • Asımın oğlu 3 yıl önce Şikayet Et
    İstiklal Marşı, yeni anayasanın da ruhu olmalıdır..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat