Üç kuşak üç Asım

.

  • GİRİŞ03.04.2021 09:15
  • GÜNCELLEME05.04.2021 09:32

Üç kuşakta üç Asım var..

İslam milletinin ilk kuşağı olan Asr-ı Saadette sevgili Peygamberimizin sallalahu aleyhi vesellam sahabelerinden Asım bin Sabit, ilk kuşak, ilk Asım..

Osmanlı’nın son döneminde, milli şair Mehmet Akif Ersoy’un (20 Aralık 1873–27 Aralık 1936) Safahat eserinin Asım adlı altıncı bölümünde, Çanakkale Şehitlerine şiirinde, ‘’Asım’ın nesli’’ ifadesiyle anılan kuşak ve özlenen, umutlanılan ideal Müslüman genç sembolü.. Bu da ikinci kuşak ve ikinci Asım.

Bu iki kuşak ve iki Asım, hep var olacak, bundan sonra Anadolu’daki bütün İslam nesilleri bu iki kuşağı göz önünde bulundurarak kendini sorgulayacak..

Dolayısıyla üçüncü kuşak, günümüz Müslüman gençleri olmakta.. Çağdaş Asım nasıl bir karakter, nasıl bir tarihi rol üsleniyor?

Bu yazıda ilk iki kuşağı ve iki Asımı kısaca anlatıp çağdaş Asım kimliğine ilişkin bir hususa değineceğim.

******

Mehmet Akif’in Asım olarak şiirinde bahsettiği gencin  Asr-ı Saadet’te yaşamış ve Hz.Peygamber sallalahu aleyhi veselleme biat etmiş, sahabeden Bedir ve Uhud savaşlarının kahramanı Asım bin Sabit radiyallahu anh olduğu bilinmektedir. 

Asım bin Sabit radiyallahu anh, Ashab-ı Kiram'dan, yani Peygamber efendimizin sallalahu aleyhi vesellem arkadaşlarındandır. Hicretten önce de Müslüman olmuştur. Kız kardeşi Cemile, Hz. Ömer’in hanımıdır. Hayatının büyük bir bölümü, Allah yolunda ilim ve cihatla geçmiştir.

Asım bin Sabit radiyallahu anh Uhud Savaşında Müslümanlar dağıldığında Hz. Peygamber'in sallalahu aleyhi vesellem yanında kalmasından dolayı ‘Hz. Muhammed'in okçusu’ olarak anılıyor. Şairliği ve güzel konuşması ile tanınan bu ilk Asım'ı kaynaklar son derece asil, cömert, hiç kimseyi incitmeyen ve kimsenin aleyhinde bulunmayan bir kişi olduğunu kaydeder. 

Peygamber efendimiz sallalahu aleyhi vesellem kabilelerine İslam’ı öğretmek üzere öğretmen talebinde bulunan kişilerle beraber, aralarında Asım bin Sabit’in de bulunduğu 10 kişilik bir eğitici heyet gönderir. Ancak Reci denilen bir subaşında bu öğretmen sahabeler topluluğu Lihyanoğulları’nın saldırısına uğrarlar. Lihyanoğulları’nın amacı onları esir edip Kureyş’e satmaktır.

İşte bu Reci Olayı’nda şehit olan Asım’ın başını keserek ödül almak isterler. Ancak o esnada bir arı sürüsü gelip, cesedin üzerinde kümelenir. Böylece sahabeye kimse yaklaşamaz. Akşam olunca da müthiş bir yağmur yağar. Sel suları Asım’ın cesedini bilinmeyen bir yere sürükler. Dolayısıyla düşmanları, onun vücuduna el süremez.

Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nın sekizinci kıtasındaki dizeler, bu sahabenin durumuyla ilişkilendirilir:

“Ruhumun senden, İlahi, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.”

********

Mehmet Akif’in eserlerini topladığı Safahat kitabında 6.kitap olarak yer almış ‘’Asım’’ adında 100 sayfadan fazla, uzunca bir manzum şiiri var. Ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençlik prototipi oluşturan, bunu da ‘’Asım’ın Nesli’’ olarak nitelendiren Mehmet Akif, Asıma şöyle seslenir: 

“Sen ki Asım’ın Nesli’sin, çiğnetme nâmusunu.

At üstünden korkunun ve gafletin kâbusunu.

Ateşler yakıp Nemrut misali, atsalar seni.

Sakın hâ! Terk etmiyesin, imanını, dinini.”

Mehmet Akif’in, Birinci Dünya Savaşın’nda Kafkasya Cephesi’inde (1914-1918), Rusya'ya karşı, Sina ve Filistin Cephesi (1914-1918), Irak Cephesi (1914-1918), Hicaz-Yemen Cephesi’inde Büyük Britanya'ya karşı, Çanakkale Cephesi’nde (1915), Büyük Britanya'ya ve Fransa'ya karşı savaşan Osmanlı Asım kuşağının kahramanlığını alkışlar:

‘’Asım’ın Nesli diyordum ya nesilmiş gerçek; 

İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek.’’

******

Türkiye’de 20. Yüz yılın başında Batıcı Tevfik Fikret, ‘Halûk’ karakterini, Mehmet Akif Ersoy da Asım karakterini bir model olarak, ideal genç olarak milletimizin önüne koymuştu..

Batıcıların model olarak sunduğu Halûk hıristiyan oldu; sadece sıradan bir hıristiyan olsaydı ve bunu pek afişe etmeseydi mesele yoktu. Papaz olduktan sonra Halûk'un gizlenmesi, saklanması imkânsız hâle geldi. Dolayısıyla Halûk modelini halkın önüne açıkça koymak imkânsızlaştı. Halûk'un 1940'lardan sonra Türkiye'ye dönme teşebbüsleri de bu yüzden akim kaldı.

Türkiye'de eğitim, öğretim sistemi, Halûk’un neslini yetiştirmeyi esas almıştır. Eğitim sisteminin modeli Halûk'tur. Bu model, din karşıdır, tanrıtanımaz, pozitivist, materyalisttir. Gençlere sadece akıl, ilim ve fen telkin önerilmektedir. Gençlerin manevi ihtiyaçları ideoloji ile karşılanmaya çalışılmaktadır. Üniversitelerde Avrupa merkezli verilen eğitim bunun apaçık, somut göstergesidir.

21. yüzyılın ikinci çeyreğine girerken görünen odur ki Türkiye'de Halûk’un neslini yetiştirmeyi amaç edinen eğitim - öğretim sistemi çökmüştür. Bu sistemin yetiştirdiği gençler, ya liberal olup dünya sermayesinin emrine girmiştir ya da sosyalist olup emperyalizme piyadelik yaparak kan dökmüş, terör estirmiştir çünkü. 

Anadolu Müslümanları, Mehmet Akif’in önerdiği Asım modeliyle direnmiştir.

Mehmet Âkif'in ortaya koyduğu Âsim tipi, Müslüman genç modeli, her devirde geçerliliği olan bir karakterdir. Türkiye'de her dönemde Âsim olunabilir;  çünkü Asim bizim olumlu tipimizdir. Hem ülkemize, hem insanımıza hizmet eder. Türkiye'de normal şartlarda asla Halûk olunamaz, o olumsuz tiptir, yapaydır, misyoner okullarında üretilmiştir; Haluk modeli, Batı ve Batıcıların dayatmasıdır.

Türkiye’nin, gençliğini iyi yetiştirmek için; baştan beri problemli olan, problemi, Hıristiyan olarak esas karakter tarafından hayatıyla ortaya konan Halûk modelinden vaz geçip Asim modelini esas almaktan başka çaresi yoktur.

Yorumlar1

  • Beşir ersoy 2 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun kalemine kuvvet elin dert görmesi n.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat