Peygamber Dirilişin Öncüsüdür

.

  • GİRİŞ23.10.2021 10:21
  • GÜNCELLEME25.10.2021 08:10

Kitaba ve peygambere imanın bireysel ve sosyal hayata kazandırdıkları üzerinde ne kadar düşünülse azdır. Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed Sallahu Aleyhi Vesellem'in diriltici sesine o kadar muhtacız ki. Peygamber inancının bireysel sosyal hayata etkilerine ilişkin Necip Fazıl Kısa Kürek ve Sezai Karakoç’un görüşlerini derlemeye çalıştım. Bu iki büyük şairin inanç esaslarını, peygamber inancını kavrayış ve anlatışı çok etkileyici. Bu yazıda şair sesiyle sarsılmak ve sarsmak istiyorum. 

Necip Fazıl Kısa Kürek, “İnsânî hakikat yönünden en hâkir bir fertten farksız, fakat kendi öz hakikatiyle erişilmez derecede üstün” olan peygamber, “Allah’ın (c.c) emir ve yasaklarını O’nun kulları olan insanlara ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermekle görevlendirilmiş hidayet elçileridir.” der İman ve İslam Atlası’nda; “resûl” der, “Allah’ın rahmetiyle, kullarına yolu göstermesi için gönderdiği zirve insan..”  

Sezai Karakoç da, peygamberi “Allah’ın insanlara gönderdiği yol gösterici olarak” (Sütun, s.617) tanımlar: “Peygamber, insana “en büyük haber”i getiren, insanı varoluşunun bir saçmalık olmadığı bilincine erdirerek, Allah’ın varlığını insana ileten, üstün şartların üstün insanı demektir.” (İslâm, s.30.) 

Sezai Karakoç, peygamberlerin temel fonksiyonları üzerinde (İslâm, s.42.) durmaktadır; Allah’a inanma çizgisini tarihe katanın peygamberler olduğu üzerinde önemle durur. İnsan tabiatı Allah’ı çabuk unutur. İnanç hayatın içinde kayıp gider ve kaybolur. Ancak, bir peygamberin gelişiyle inanç günün meselesi haline gelir. Peygamber Allah inancını cemiyetin ortasında apaçık, müşahhas (konkre) hale getiren büyük insandır. Peygamber, insanın ruh katlarını açmış, onu hayata, ölüme ve ölümden ötesine hazırlamıştır. (Sütun, s.391-392.) 

Peygamber ister bir köyde olsun ister bir büyük kentte insanın düşünce ve his dünyasını Allah sevgisi ve korkusuyla, tevhit ahengi ve hakikat şuuruyla ebedîlik şartlarına ayarlamıştır. Çünkü onun amacı vahyin ruha ve hayata karışmasıdır. 

İLAHİ KİTAPLAR 

Peygamber, her şeyden önce bir misyon sahibidir. Bunun için seçilmiştir. Vahyin iç hikmetlerini bilendir. Onu sadece getiren değil, ilk yorumlayan ve ilk uygulayandır. Böylece onun uygulanabilir olduğunu ispat etmiş olur. (Ruhun Dirilişi, s.97.) İlahî kitaplar ve peygamberler, insana öncelikle kendi varoluş nedenini, kulluğu öğretip kendisiyle kâinat, eşya ve varlıklar arasında sağlıklı bir iletişimi kurmasını sağlamışlardır. Böylece insana dünya ve ahirette mutlu olabilmenin yollarını göstermişlerdir. 

Sezai Karakoç’a göre peygamberin en önemli özelliği, sadece onlara özgü, eşsiz bir deneyimi yaşamış olmalarıdır. Peygamber, “vahiy” ruh halini yaşayan kutlu insandır. Onlar için şair, kahin, meczup, büyücü demişlerdir. Oysa onlar mutlak hakikate herkesten fazla yaklaşmış oldukları için ilâhî bir heyecan tatmış, ilâhî aşkla büyülenmişlerdir. Bu yüzden peygamber âdeta insanlığa ışıkla yüklenmiş olarak gelir. Çünkü o, Allah’a yakın olmaktan gelen bir duyguyla kalbi başka dünyaların âşinası, dostu olan bir âb-ı hayat muştucusudur. İnsanın ve insanlığın iki dünya mutluluğunu getirendir. (İslâm, s.31.)  

Peygamberler, tebliğ ettikleri ilahî kitaplarla haksızlık, zulüm ve adaletsizliğin kararttığı dünyayı ilahî vahyin nuruyla aydınlatıp insanlar arasında sevgi, kardeşlik, barış ve adalete dayalı bir düzenin kurulmasını sağlamışlardır. İlahî kitaplar, insan hayatını en mükemmel biçimde düzenleyecek inanç esaslarım, ibadet biçimlerini, yapılması ya da yapılmaması gereken davranışları, güzel ahlak ilkelerini, toplumsal hayatı düzenleyecek temel ilke ve kuralları ihtiva eder. Bu nedenle kitaplara inanmak, insanın inanç ve düşünce dünyasını bireysel ve toplumsal hayatını Kitab’ın öngördüğü biçimde yönlendirmesini ve düzenlemesini sağlar. 

EN GÜZEL ÖRNEK: ÜSVE-İ HASENE 

Peygamberler, Allah’a (c.c) kul olma yollarını yaşayarak göstermiş model insanlardır; ideal insanlardır. Onlar biliyorlardı ki insanlara bir davranış kazandırmanın yolu anlatmaktan değil yaşamaktan geçer. Bu yüzden de onlar yaşantılarıyla ve davranışlarıyla herkes için örnek olmuşlardır.  

Peygamberlik, insanlar için bir “örneklik” kurumudur. Kişi, peygamberlik kurumunun model insanlarına, ideal insana tabi olarak yeniden inşa eder kişiliğini ve medeniyetini. Peygamberler, insanın yeryüzündeki konumunu, sorumluluklarını, nereden gelip sonunda nereye varacağını, sahip olduğu güç ve kapasiteyi öğretir ve gösterirler; insanları tevhid inancına davet etmekle beraber yeni bir kültür ve medeniyetin de inşasını sağlarlar. 

Necip Fazıl, “Peygamberler mâsum, emânete sâdık, âdil, günahlardan, kötülük ve çirkinliklerden münezzeh... Bazı hatâlara düşseler bile Allah tarafından düzeltilirler; ve onların beşeriyet gereği düştüğü hatâlara günah değil, “zelle” tabiri kullanılır. Umumî mânada her türlü nakz, noksan ve ayıptan arınmış... Onlardan herhangi birine beşerî düşüklüklerin herhangi birini isnat, imanı bozar.” diye uyarır. 

Peygamberlerin asıl görevleri, insanın Tanrı’ya götürülmesi, iki dünya hayatının da gözetildiği bir “gerçek hayat”a kavuşturulmasıdır.(Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.107.) Sezai Karakoç, peygamber ve insan ilişkisine dikkat çekmektedir özellikle. Çünkü insanlığın mutluluk sırrı bu ilişkidedir. Bu ilişki sağlıklı oldukça, insanlık peygamberlere yaklaştıkça mutlu bir çağ doğacaktır. Peygamberi bir masal kahramanı ya da mitolojik bir varlık olarak algılamamak gerekir. Hayatları olağanüstü harikalarla dolu olmakla birlikte, peygamber insanın hemen yanı başındadır. Hz.Peygamber’in çok sık tekrarladığı “Ben de sizin gibi bir insanım” hatırlatması bu nedenle olsa gerektir. (Kıyamet Aşısı, s.102.)  

Ayrıca peygamber ve insan ilişkisinde bir diğer nokta üzerinde ısrarla durmaktadır. Bu da aslında Hz.Peygamber’in, kendsinin de nihayetinde bir insan olduğunu hatırlatan sözünün devamıdır. Peygamberlerin hemen hepsinin peygamber olmaları yanında ikinci bir özellikleri olmuştur. Hz. Nûh’un tufandan insanlığı kurtarması, Hz. Musa’nın kavmini Mısır’daki esaretten kurtarması gibi durumlar, insanlığı peygamberlik kavramını okuma konusunda sapmaların sebebi olmuştur.  

Peygamberler bu dünyadan göçünce insanlar, peygamberlerin temel fonksiyonunun Allah inancını idame ettirme olduğunu unutarak onların diğer özelliklerine sarılarak, peygamberin asıl mesajını unutmuşlardır. Bu ise hakikatin askıda kalmasına ve hakikatten uzak kalan insan ruhunun bocalamasına neden olmuştur. (Kıyamet Aşısı, s.98. 215) 

MEDENİYET KAHRAMANLARI

Tebliğ ettikleri ilahi kitaplarla; insanlar arasında sevgi, kardeşlik, barış ve adalete dayalı bir düzenin kurulmasını sağlamışlardır. Peygamberlere tabi olan toplumlar adalet ve hakkaniyet ilkelerini koruyarak her türlü sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmışlar ve sos yal barışın önderliğini yapmışlardır. Sadece dinî ve ahlakî alandaki öğretilerle değil, aynı zamanda ticaret, ziraat, sanat ve teknik gibi bir çok alanda, medeniyet alanında da toplumlara yol göstermiş ve onların gelişmelerine öncülük etmişlerdir. 

Peygamber, aynı zamanda bir medeniyet kahramanıdır. Sadece kötünün yıkıcısı değil, iyinin de kurucusudur. Medeniyetlerin manevî temellerini hep peygamberler atmışlardır. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.110) Peygamberleri yeryüzünde medeniyeti inşa eden öncüler olarak gören Sezai Karakoç, medeniyet ideası olarak kabul ettiği hakikat medeniyetinin, peygamberlerin ruh aynasından dünyaya ve zamana yansıdığını düşünmektedir. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.142)  

Sezai Karakoç’a göre peygamber hayatı, baştan aşağı bir medeniyettir. Hakikat medeniyeti bir ağaca benzetilirse, peygamber hayatı bu ağacın çekirdeği gibidir. Medeniyet bu hayatın açılımından ibarettir.885 Peygamber, dünya hayatının içinde “öte”yi etkin kılar, yaşar hale getirir. Kişinin üzerine “Mutlak”ın gölgesini düşürür. Mutlakın egemenliği karşısında ne tek kişinin tartışılmaz iradesi, ne de toplumun önlenemez istilası söz konusudur. Toplum ve birey Allah’ın iradesine teslim olur, yeni ve kutlu bir toplum olmaya doğru gidilir.886  

PEYGAMBERLER TARİHİ 

Necip Fazıl, “Âdem Peygamberden yola çıkan risâlet sancağı, peygamber eline teslim edile edile Resûller Resûlünde sâhibini buldu ve böylece Gaye-İnsan ve Ufuk-Peygamber zaman ölçüsüyle de ilk ve son oldu.” der: “İslâm, bütün resûller boyunca tek ve mutlak din halinde bayrağın elden ele teslim edilmesiyle topyekûn zaman ve mekânın Peygamberine gelmiş ve onda son kemâl derecesini bulmuş, tamamlanmıştır.”  

Sezai Karakoç, Hz. Adem’den bugüne kadar insanlık tarihinin, bireysel anlamda insanın yaşam sürecine benzer bir süreç geçirdiğini öne sürmektedir. İnanç, bu sürecin en etkin kavramlarından biri olarak hep varolagelmiştir. (Kıyamet Aşısı, s.95) 

Sezai Karakoç, Hz. Adem’den Hz. İbrahim’e kadar olan dönemi insanın çocukluk haline benzetir. Nuh, Salih, Hûd ve Lût vakaları da böyledir. Bu süreçte insan bir çocuk gibi söylenene kulak vermeme tavrı içerisindedir. Hz. İbrahim, insanlığın olgunluk döneminin başlangıcı kabul edilebilir. İnsanlık çok daha açık ve seçik, pırıl pırıl, net bir inanca çağırılmıştır. Bu ilan, insanlıkta büyük bir etki yapmış ve Hz. Musa’nın getirdikleri, bu temel üzerine oturmuştur. Hz. İsa ile insanda Allah inancının derinleştirilmesi hedeflenmiştir.  

Sezai Karakoç, Hz. Muhammed’le ise âdeta bir yekûn çizgisi çizilerek “Allah yolu”nun ebedî bir şekil halinde tesbit edildiğini belirtmektedir. Artık peygamber gelmeyecek. (Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.99) 

DİRİLİŞ ÖNCÜSÜ: PEYGAMBER 

Sezai Karakoç, bu bunalıma düşmekten alıkoyacak tek şeyin, onun vahiy getiren ve Allah’a imana çağıran tarafının daima birinci planda tutulması olduğunu vurgulamaktadır. (Yitik Cennet, s. 64 – 72) 

 “Diriliş” düşüncesinin mimarı olarak Sezai Karakoç, peygamberleri dirilişin gerçek öncüleri olarak görür. Çünkü yeryüzünde hayatın ölmeye başladığı her dönemde bir peygamber çıkagelmiştir. Böylece peygamberle birlikte ölümün başladığı yerden yeniden bir diriliş başlamıştır. (Yitik Cennet, s.97) 

Sezai Karakoç, peygamberlerin kendisini hakikata adayanlara korku ve muştuyu miras bıraktığını düşünmektedir. Bu birbirine zıt gibi görünen iki duygu, aslında birbirini tamamlayıcı bir özelliğe sahiptir. Biri yasaklar, öbürü buyruklar alanının duygusudur. Biri kötüyü yıkacak, öbürü iyiyi kuracaktır. Bunlardan sadece birini kullanmak, tek kanatla uçmaya çalışmak gibidir. Sadece korku insanı karamsarlığa, sadece muştu ise tembelliğe neden olur. Denge esastır. Peygamberler bu dengeyi yakaladıkları için etkili olabilmişlerdir. (Sütun, s.116.) 

  

Yorumlar5

  • 1453 2 yıl önce Şikayet Et
    Peygamber Efendimiz SAV'in devri olan Asr-ı Saadet'in örnek hayat olarak alındığı diğer İslam devletlerinin hakim olduğu devirlerde, gerileyen küfür cephesi, İslam ve Müslümanları geriletmek böl parçala yut sömürgeleştir mantığı için en önemli gördükleri Peygamber Efendimiz SAV'e olan sevgi ve bağlılığı, Ehl-i Sünnet ile mezheb inançlarını yok etmek istediler, bunun için kendi yetiştirdikleri özellikle ehl-i bid'atı müttefik edinerek ajanlar ve içimizden devşirdikleri münafık zındık hainler ile bin yıldır hiç vaz geçmeden zulüm düzenlerini devam ettirmek istiyorlar, maalesef İslam ve Müslümanlara epey zarar verdiler veriyorlar, çünkü İslam Alemi birlik beraberlikten yoksundur !..
    Cevapla Toplam 9 beğeni
  • Yavuz Sultan Selim 2 yıl önce Şikayet Et
    Din yani İslam yani Şeriat bir bütündür, yani ALLAHÜ TEALA Peygamber AS getirdiği emir ve yasaklara uyulacaktır, İman'ın altı şartından olan Peygamber AS inancı, iki dünya saadeti için onu hayatımızda örnek almak mihenk taşı yapmak pusula yapmak daha doğrusu rehber edinmek o kadar önemlidir ki, içerdeki ve dışardaki İslam ve Müslüman düşmanlarının Peygamber AS inancını sarsmak bozmak ve hatta yok etmeğe çalışmaları bundandır !..
    Cevapla Toplam 10 beğeni
  • Hakkı An 2 yıl önce Şikayet Et
    " Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. ...kafaları yukarıya kalkık durumdadır....Artık görmezler. ...Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. " "Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti. "Bize düşen ... bir tebliğdir." (demişlerdi) Dediler ki: "... sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık." "Ey kavmim! (bir adam) Bu elçilere uyun." "Sizden hiçbir ücret istemeyen...." "başka ilahlar mı ...?" "Keşke kavmim, ... bilseydi!" dedi.(36 Yasin) Hiç değişmiyor; bugünün dünyasından ne eksik ne fazla.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Haydar ÇELİK 2 yıl önce Şikayet Et
    İyki varsınız allaha emanet ediyorum Haydar ÇELiK Teşekkür ederim
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • e.e. 2 yıl önce Şikayet Et
    teşekkürler. tebrikler
    Cevapla Toplam 3 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat