Kur’an, iletişim ve diller
- GİRİŞ09.11.2021 10:34
- GÜNCELLEME10.11.2021 09:41
Kur’an-ı Kerîm’in Hz.Peygamber sallahu aleyhi veselleme indirilmesi Mekke’de Hira mağarasında, milâdî 610 yılı Ramazan ayının 27. gününde başlamış ve Allah Teâlâ’nın uygun gördüğü aralıklar ve münasebetlerle yaklaşık yirmi üç yılda tamamlanmıştır.
Mekkeli müşrikler, Kur’an’dan önceki kutsal kitapların genellikle İbrânîce veya Süryânîce indirilmiş olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden bu dillerin ilâhî vahyin özel dili olduğunu sanan bazı kimseler Kur’an’ın da Hz. Muhammed’e bu dillerden biriyle indirilmesi gerektiğine ileri sürdüler. Mekkeli müşriklerden sözkonusu grup, Kur’an-ı Kerim’in Arapça olarak indirilmiş olmasını yadırgıyordu.
Allah’ın kutsal kitapları Arapça olarak değil de İbrânîce veya Süryânîce indirdiği görüşünü savunan Mekkeli müşrikler, kendilerince bir yandan peygamberlik iddiasını boşa çıkarmaya çalışmakta bir yandan da Kur’an-ı Kerim’i ulaşılmaz bir yere koymaya uğraşmaktaydılar.
PEYGAMBER VE İLETİŞİM
Bu yanlış anlayışı düzeltmek maksadıyla yüce Allah, peygamber hangi kavimden ise onlara iyice açıklasın diye mesajı o kavmin diliyle göndermiştir. Kur’an’ı tebliğ etmekle görevli Hz. Peygamber ve kavmi Arap olduğu için Kur’an Arapça olarak gönderilmiştir: "Biz gönderdiğimiz bütün Resulleri O halkın anladığı dilde göndeririz!" (İbrahim Suresi; Ayet: 4)
Fakat bu durum, onun sadece Araplar’a indirilmiş olduğunu göstermez. Nitekim onun ilgi alanının evrensel ve bütün insanlığa hitap ettiğini gösteren birçok âyet mevcuttur (Bakara 2/185). İslam alimleri, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in peygamberliğinin evrenselliğine vurgu yapıldığını ısrarla belirtirler: ‘Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara gönderdik; fakat insanların çoğu bunu anlamıyorlar.’ (34- Sebe; Ayet: 28).
Kur’an’ın bütün insanlar için hak ile bâtılı, yanlışla doğruyu birbirinden ayırt eden, açıklayan ve doğru yola ileten bir kitap, özellikle takvâ sahipleri için bir ibret ve öğüt olduğunu ifade eder: ‘Bu Kur’an insanlara bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.’ (3-Âl-i İmrân Suresi; Ayet: 138)
Allah Teâlâ âyetlerini gönderdikten sonra tercihini ısrarla inkâr yönünde kullananları zorla doğru yola iletmez. Bilâkis onları kendi irade ve tercihleriyle baş başa bırakır; inkârcılık ruhlarına yerleştikten sonra artık iman etmezler. Gerçeği araştırıp tercihini o yönde kullanmaya çalışanlara da Allah yardım ederek onları doğru yola iletir. İşte “Allah’ın dilediğini saptırması, dilediğini doğru yola iletmesi”nden maksat budur (2-Bakara Ayet: 7, 26).
İLAHİ BAĞIŞ: İLETİŞİM
Dil, eğitim, kültür ve iletişim konusu büyük bir meseledir. Dilin düşünce, duygu ve davranışlarla ilişkisine dikkat çekmekle yetineceğim burada. Dilin bir iletişim sistemi oluşu, hakikatin bir toplumun dilinde ortaya çıkışı üzerinde duracağım.
Allahu Teala’nın kelam sıfatı vardır, "Allah'ın konuşma yetkinliğine sahip bir varlık olduğunu bildiren sıfatı" diye tanımlanır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "klm" md.; Ebü'l-Bekā, s. 756, 758). Kur'an'da Allah'ın melekler, İblîs ve peygamberlerle konuştuğu ve tükenmeyen kelimelerinin bulunduğu belirtilerek konuşmanın ulûhiyyete ait bir yetkinlik olduğuna dikkat çekilir.
İnsanın rabbani kimliğinin bileşenlerinden biri de dildir: “O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (30-Rum Suresi; Ayet: 22)
Rabbani kimliğin bu etnik köken, dil, vatan ve tarih gibi bileşenlerini reddetmek, inkar etmek, görmezlikten gelmek Allah’ın hem Kur’anî hem de kevnî ayetlerine karşı bir isyan, bir başkaldırı anlamına gelir. Bu isyanın dünyadaki cezası huzur, güven ve barış ortamının yok olması, hayatın cehenneme dönüşmesi; ahiretteki cezası da çok daha şiddetli olan cehennemde ebedi bir hayattır.
Dilin bir iletişim sistemi oluşu, hakikatin bir toplumun dilinde ortaya çıkışının hikmetlerinden biri de iletişimdir. Dildeki dört işlem, konuşma, dinleme, yazma ve okuma; hem kişinin kendisiyle iletişimini mümkün kılar (bilgilenme, düşünme, inanç) hem yüz yüze ikili iletişimi (aile, eğitim, ekonomi) hem de kitle iletişimini (siyaset) mümkün kılar.
Dil, vahiy kanalıdır aynı zamanda; Allahu Teala’nın insanlarla arasında açık tuttuğu bir iletişim kanalıdır. İnsanlar, Allah’ın dildeki mucizesi olan Kutsal Kitab’ı dil kanalından alırlar, zikir, ibadet dualarını da dille gerçekleştirirler. İnsan hayatının merkezinde dil ve kutsal kitap vardır. Nesneler arasında ilişkiden söz edilebilir, iletişim insan dünyasına ait bir gerçekliktir. Üst düzey iletişim, dini öğrenme, bilim, felsefe yapma ve sanat-edebiyatla uğraşma insana ilahi bağıştır. Bütün becerilerin verilişinde olduğu gibi iletişim becerisinin veriliş hikmeti de imtihandır.
İLETİŞİM İMTİHANI
Her dilin ortasından vahiy ırmağı akmalıdır. Allah’ı tanıtan Kur’an-ı Kerim, aynı zamanda ilahi iradedir, yapılacakları ve yapılmayacakları buyurur. Dolayısıyla insanın bağlanışı ve seçimleri, boyun eğmeleri ve baş kaldırışı önce dil içinde gerçekleşir. İnsan, dil ile bir anlam dünyası kurarken, bunu ya kutsal kitaba göre yapar ya da keyfine göre.. İletişim imtihanı, öncelikle dil ile imtihandır.
İletişim imtihanına ilişkin birkaç yazı yazmayı planlıyorum.. Bu yazıyı iki soruya cevap vererek bitireceğim. Sorunun ilki, Kur’an-ı Kerim indirildiği Arapçayı nasıl etkiledi şeklinde olsun. İkincisi de Arapça’daki Kur’an-ı Kerim başka dilleri, mesela Türkçe’yi nasıl etkilemektedir?
Kur’an-ı Kerim, Mekke’de küçük bir gruba, başında peygamber bulunan bir cemaate indirildi, Arapça’nın içinde hakikate bağlı yeni bir kavrayış alanı açıldı, yeni bir anlayış doğdu. Medine’de İslam devletinin dili, resmi dil, söz konusu anlayışın dili haline geldi.
Kur’an-ı Kerim’de her iki dönem de ‘işittik, itaat ettik’ olarak tanımlanmaktadır: “Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz Rabbimiz, gidiş sanadır” dediler. “ (Bakara Suresi, Ayet: 185)
Kısaca İslam milleti, devleti ve medeniyetiyle Arapça, Kur’an-ı Kerim ile bir ilim dili, felsefe dili, hukuk dili, edebiyat dili haline geldi; İslam medeniyetinin ana sütunlarından birini oluşturdu. Kur’an-ı Kerim ile başka dillerin karşılaşması da ümmet, İslam medeniyeti ve İslam devleti düzeni içinde gerçekleşti. Türkçe, Kur’an-ı Kerim ile ruhunu buldu, canlandı ve dünya dili haline geldi. Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde, itikatta Maturudilik ve amelde Hanefilik ile İslam medeniyetinde Türkçe Kur’an-ı Kerim’le yoğruldu. Bir şehirden, bir ovadan koca bir nehrin akması hadisesine benzer bir dilin içinden vahyin akması.. Türkçe, kalbindeki Kur’an-ı Kerim ile sıhhat ve kudret kazanmıştır. Bugün Osmanlıca denilen kadim Türkçe, Kur’an-ı Kerim ile ihya olmuş sahih dildir.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol