Gözle düşünmek

  • GİRİŞ04.12.2021 10:34
  • GÜNCELLEME05.12.2021 16:50

İnsan, her dönemde her yerde imtihanda; insan, her kararında ya doğar, gelişir ya da ölür; insanlık ise, sadece bir seçenek. İnsanın ibret bahsine sağır, tecrübe bakımından nasipsiz olması bu modern çağa özgü bir durum olsa gerek. Yaşadıklarımızdan neden ibret alamıyoruz? Geçmiş hayatlardan neden tecrübe aktarımı yapamıyoruz?

Çağımızda insan hayatında ‘göz’ün hâkimiyetinden söz ediliyor. Modern insanın, geçmişten, gelecekten ve hakikatten koparak ‘an’a hapsoluşuna dair karamsar denilebilecek analizler yapılmakta. Ancak bütün bu baskıcı atmosfere ancak ‘söz’e itibar kazandırarak karşı koyabileceğimizi müjdeleyen ümitvar bir yaklaşım da var..

İBRET ALAMAMAK PROBLEMİ

Modern insanın büyük problemlerinden biri de geçmişten ibret alamamak.

Tipik ‘modern’ bakış açısına göre geçmiş ‘kötü’dür; çünkü Newtoncı mekanik, ‘doğrusal’ zaman skalasında, yani saat zamanı skalasında geçmiş  ‘geri’yi temsil eder, ‘ileri’yi değil. Dönüp geriye bakmak, gericiliktir.

Modern insan gözleriyle düşünür, kulaklarıyla değil. Göz ise dışarıyı görür, içeriyi değil.

Tefekkürse, mütefekkirin içeriye dönme hamlesidir.

Halbuki modern uygarlık insanı konformizme ve hedonizme mahkûm etmiştir.

Dünyada modern eğlence kültürünün etik insanı, hatta politik insanı öldürdüğü iddia edilmektedir. Ben de katılıyorum bu yargıya: İnsan öyle gevşeyip dağılmıştır ki toplanamamakta ve öz denetimini, öz yönetimini bir daha sağlayamamaktadır.

TEFEKKÜR İMKÂNINI ELDEN KAÇIRMAK

Modern uygarlık bize hayatın bütün alanlarında hedonist ‘mutluluk’ vaadinde bulunuyor.

Neredeyse her şey ölmekteyken kültür endüstrisi, ‘eğlence’ kültürü sürekli kendi rekorunu kırıyor. Müzik (pop, disko), seks, uyuşturucu ve kitle sporları, TV ve INTERNET…

Modern insan, sadece eğlenmek ister. Eğlence apolitiktir; insan bilincini başkalarının sorunlarına açmaz, aksine kapatır. Stadyumda ve diskoda kendinden geçen çağdai insan, Filistin’de, Somali’de, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve Myammar’da açlıktan kırılan insanlar aklınızın köşesinden bile geçmez, geçemez. Eğlence, kolektif hedonizm, hedonizm ise egoizmdir. Yani modern çağın ruhu hedonizm, egoizmdir.

Dolayısıyla hedonizm insanı elindeki tefekkür imkanından mahrum etmektedir..

MODERN İNSAN GÖZLERİYLE DÜŞÜNÜR

Göz, deriyi delip geçemez, kalbe, düşünce ve duygulara ulaşamaz; göz, derinin altındaki ‘maneviyat’a, ‘anlam’a kapalıdır. Bir başka ifadeyle bakmak yetmez, bakışın arkasında bilinç gerekir. Bakışın algı olması, görme duyusuyla elde edilen verilerin anlamlandırılması demektir. Dünya görüşü, deneyim ve tarih olmadan bakış algı boyutuna çıkamaz.

Göz, sekülerdir, büyüden yoksundur; o mahremi, büyülü olanı, derinin altındakini göremez.

Kaldı ki göz âmâdır; başka her şeyi görür, kendisini göremez. Kendisine yönelemez, dolayısıyla tefekküre kapalıdır. Görmek, bedenin mekan ve nesneyle burada / şimdi kurduğu ilişkiden haberdar eder. O kadar!

Teleskop, mikroskop, fotoğraf makinası, dijital kamera ve uydu… Hepsi kördür. Oradaki nesneyi gösterirler.

Modern uygarlık, ‘ışık’ uygarlığıdır, elektrifikasyona boğulan modern kent ‘ışığın’, ‘göz’ün zaferidir.

Dolayısıyla düşünceden kopuk eylem olan görmek, modern hayata egemen hale gelmiştir. Yaşamaka, görmek olmuştur. Görme merkezli hayat ise insanı tepkiselleştirir; pinpon raketi haline getirir..

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI

Çağdaş insan neden kendine ‘anlamlı’ bir yol çizemiyor? Çünkü göz, şimdide vardır hep ve geçmişe kapalıdır; geçmişi göremez. Geçmişi ve geleceği göremeyen göz, insanı sürekli şimdiye mahkum eder. Bunun anlamı şudur: İnsan için görme odaklı bir hayat, anı yaşamadır.

Nereden gelip nereye gittiğini dert etmeden anın fırsatlarını yakalama çabasıdır. Bir mağazada indirim olacak diye geceden kuyruk oluşuyor ve açılır açılmaz yağmalarcasına alış veriş gerçekleşiyor, saat dolmadan mağaza boşalıyor. İnsan açgözlülerin fırsatçılığına düşürüldü modern dünyada.

Bizim için ‘geçmiş’  dediğimiz şeyi var eden, işitme duyumuzdur, yani kulağımızdır, sözdür. Dil denilen olay, konuşma, yazma, dinleme ve okuma gibi dört muhteşem eylemi mümkün kılar, tahayyül, tahattur ve tefekkür imkanıdır.

Göz ise şimdinin organıdır, şimdi ‘göz’de zirve yapar; göz ‘şimdi’yi tescil eder, onaylar ve geçmişten ve elbette gelecekten nefret eder. Göz geleceği de göremez geçmişi de görmez, hatta görmek istemez. Geçmiş ve gelecek, gözü ve görmeyi yetersiz hale, değersiz hale getirmektedir.

GÖZLE ŞİMDİYİ YAŞAMAK

‘Yaşam koçu’nun ve ‘psikiyatr’ın, muhatabı olan seküler mümine, laik müslümana yegâne talimatı şudur: Anı yaşa, şimdiyi yaşa ve gerisini (geçmişi ve geleceği) boş ver!

Geçmişi dillendiren ve var eden organımız kulağımızdır; kulak, gözün göremediği şeylerin sesini duyar; geçmişin, insan cetlerimizin, meleklerin ve Tanrı’nın sesini işitir.

Kuran’da peygamberlerin ve müminlerin  “İşittik, itaat ettik! ” dedikleri haber veriliyor. Heidegger “En ontolojik organımız kulağımızdır” der. Zamanın sesini de mekanın sesini de yalnızca kulağımız duyabilir. Evvel ve ahir yalnızca kulakla kavranabilir. Tahayyül yetimizin kaynağı kulaktır, göz değil.

Muhayyilemiz kulakla geçmişe ve geleceğe doğru kanatlanır. Kulak Ortaçağ, göz modern çağdır. Kulak geçmişin sesini duyduğu için ‘hafıza’dır, hatırlama ve unutma yeteneğidir.

İslam düşüncesinde kulak, zikirdir, ilimdir, bilincin içeriden açılan kapısıdır.

KULAK BİLİNCİN METAFİZİĞE VE  TARİHE AÇILAN KAPISIDIR

Kulak, muhafazakârdır. Alır ve saklar. Hafıza, dildir. Anlamı tutan ve muhafaza eden dildir.

Modern insan ise işitmez, duymaz, sadece görür; onun için görmek yaşamaktır.

KULAK MUHAFAZAKARDIR

Kulak muhafazakârdır. Neden? Geçmişin, insan cetlerimizin, meleklerin ve Tanrı’nın sesini işitmemizi sağladığı için.

Halbuki göz muhafazakâr değil, tutucudur. Geçmişi ve geleceği, bir süreç olarak zamanı göremez ve hayatı ‘şimdi’de dondurur. Bu yüzden mesela televizyonun karşısında hareketsiz kalırız, donarız.

Ekran hareket halindedir, biz hareketsiz. Fakat bunun ağır bedelleri vardır. Bunlardan biri obezitedir. Gözün dondurduğu, yerine mıhladığı, hareketsizliğe mahkûm ettiği insan kilo almaktan başka ne yapabilir! Ve obezler düşünemezler, tahayyül edemezler, geçmişin sesini duyamazlar ve geçmişin tecrübesinden yoksun kalırlar.

TV ve cep telefonu ekranının önü, modern insanın mabedidir. Modern insan, görüntüye teslim olmuştur, görüntünün (imajın, suretin) önünde sürekli secde halinde olan varlıktır.

Gazetede yazı azaldı fotoğraf çoğaldı. Video tamamen görüntü.. Görsel kültüre kapatıldık.

Tanrı’nın nefesi, şaheseri ve eşref-i mahlukat olan insan, dünyevi suretler önünde secde ediyor. Surete yapışık yaşanır mı?

Geçmiş (ezel) ve gelecek (ebed) sürgün edilmiş. Halbuki yaşadıklarından yalnızca geçmişin sesini işitebilenler ders çıkarabilir.

İnsan, ne ederse etsin Heidegger gibi düşünmeden edemiyor:

“Gelecek hızla geliyor, gelecek geliyor.”

“İnsanlığı artık yalnızca bir tanrı kurtarabilir.”

Ölüm geliyor, kıyamet hızla geliyor. Hem burnumuzun dibinde hem de uzakta.                                                                                                                                            

 

(Devam edecek)

 

 

Yorumlar1

  • Faruk T 4 yıl önce Şikayet Et
    Müthiş aydınlatıcı ve acıklayıcı bir yazı.Çok faydalandım.Sosyolojik ve ontolojik tesbitleriniz çok yerinde.Katılmamak elde değil inanın.Felsefi yazıların devam etmesini temenni ediyorum.Ruhunuza ve kaleminize sağlık...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat