Dünya bir tiyatro sahnesi: Oyuncu seyirci karışmış!

  • GİRİŞ08.12.2021 09:39
  • GÜNCELLEME09.12.2021 08:38

Türkçede seyretmenin bir anlamı da, bir olaya tepki göstermeden, karışmadan bakmak.. Camın arkasından yağmuru mutlu olarak seyredersiniz.. Stadyumda ya da ekranda bir futbol maçını seyrederken gerilim yaşarsınız, takımlardan birini tutuyorsanız. Tarihi de seyrediyoruz.

Seyir toplumu haline getirildik. Tarih akıyor, modern insan hiçbir tepki göstermeden, karışmadan, müdahale etmeyi düşünmede seyrediyor.

Batılıların gösteri toplumu kavramı var modern toplumu ifade etmek için, farkındalar.

Seyir toplumu kavramı, gösteri toplum kavramından farklı. Bir başka yazıda bu farkı anlatacağım.

Modern seyir toplumu, ‘hakikat’i (truth) ‘gerçeklik’ (reality) ile eşitlemiştir, diyebiliriz. Kısaca ‘hakikat’ işitilebilen, ‘gerçeklik’ görülebilen şey diyeyim siz anlayın. Modern  Batı uygarlığında ‘I understand,’ ‘I see’ ile eşitlenmiştir.

Modern insan artık yaşamıyor, özne olamıyor, yalnızca seyrediyor, edilgen bir bakışa mahkum olmuş, tüketici derekesine düşürülmüş.

Günümüzde mekan, ‘teşhir alanı’, yani vitrin olmuş. İnsan, hatta toplumun kendisi, her şey, imaja, pazar seyir mekânına dönüştü. Alış veriş merkezleri, hatta bütün bir kent, çağdaş tiyatrodur. Dünya bir tiyatro artık! Oyuncu seyirci bir birine karışmış..

İnsan artık hayatın her noktasında hem bir oyuncu hem de bir seyircidir; kısaca seyirci tüketici, tüketici seyircidir.

Bu aşamada şu soruyu sormak gerekir: ‘Seyir toplumu’nda, yani gözün hâkimiyeti altındaki toplumda teknolojinin rolü nedir peki?

Modern teknoloji, kadim dünyadaki teknolojiden, modernite öncesi teknolojilerden farklıdır. Modernite öncesi dediğimiz kadim dünyadaki teknoloji, hayatın sadece bir unsuruydu. Modern Batı uygarlığı, kuşatmasına maruz kaldığımız teknolojik uygarlık, teknolojiyi hayatın merkezine yerleştirdi.

İşte bu teknoloji merkezli yaşamda  ‘göz’e ağırlıklı bir rol biçilmiş, teknolojiyle birlikte görme hayatın kalbine yerleştirilmiş. Göz ve görme hayatın merkezine yerleşmeseydi, çağdaş teknik uygarlık imkânsız olurdu.

Tiyatro olarak algılanan bu süper market aslında Foucault’nun “Panoptikon”u, yani her yeri izlenen bir hapishanedir. Neil Postman'ın “teknopoli”sinde (teknik+polis/şehir/toplum) yaşıyoruz.

Çağdaş dünyaya nasıl gelindi?  Marshall McLuhan, modern hayatı matbaanın kurduğunu söyler, ‘en önemli teknolojik icat matbaa’ der. Matbaa zamanla radyo, televizyon ve internet oldu, son iki asırda gündelik hayatın akışını, değer yargılarını değiştirdi.  Gütenberg Galaksisi ortaya çıktı. Matbaanın icadı, çağdaş dünyaya doğru çığır açıcı bir devrim oldu.

Artık biliyoruz ki içinde yaşadığımız hiper-modernite çağına fizyonomisini armağan eden şey dijital teknolojidir. Post modern uygarlığın temelinde göz vardır: Gözmerkezli, gözmerkezci (ocularsentric/okülersentrik) bir çağda, okülersentrizm çağında yaşıyoruz. Hız ve adrenalin çağında.

Bir şeyin hızı onun temel doğasını değiştirir; hızla birlikte ‘hızlı,’ ‘yavaş olana’ egemen olur. Çağdaş savaşlarda artık lojistik sadece, tank, personel, yakıt değildir; imajların/suretlerin cephedeki, cepheden cepheye, cepheden topluma akışıdır; algı lojistiği, sibersavaş bu. Demek oluyor ki, dünya artık kocaman bir göz'dür, elektronik/dijital göz.

Dijital teknolojiyle birlikte, geleneksel topluma ikinci bir toplum eklendi, dijital toplum veya sanal toplum.

Sanal toplum, toplum diye bildiğimiz gerçekliğe yamanmış bir ilave.. Dünya kocaman bir internet kafe. 

Çocuklar, artık dünya ölçekli bir dijital devletin yurttaşları.

Artık dedeler torunlarından öğreniyor dünyayı.

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat