İktidarlar ve şair cenazeleri

  • GİRİŞ01.01.2022 11:58
  • GÜNCELLEME03.01.2022 09:01

Yakın tarihi, İstanbul’da vefat eden üç büyük şairimizin, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek  ve Sezai Karakoç’un cenaze törenleri üzerinden okuyacak olursak çok ilginç görüntüyle karşılaşırız..

İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif’in cenazesi, 27 Aralık 1936’da, Atatürk devrinde, Refik Saydam hükümeti sahip çıkmadığından milletimiz ve üniversite öğrencileri tarafından kaldırıldı.

25 Mayıs 1983’te vefat eden Necip Fazıl Kısakürek, 47 yıl sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesi koşullarında, Bülent Ulusu hükümeti sahip çıkmamış, yine milletimiz ve üniversite öğrencileri tarafından kaldırılmıştı. Tabut Eyüp Sultan mezarlığına doğru ilerlerken polis müdahalesi oldu. Tutuklamalar gerçekleşti. Turgut Özal, altı ay sonra 13 Aralık 1983’te başbakan olacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan döneminde 16 Kasım 2021’de Fatih’te geçirdiği kalp krizi nedeniyle vefat eden Sezai Karakoç, devlet ilgisine mazhar oldu. 17 Kasım günü Şehzadebaşı Camisi'nde kılınan ikindi namazına müteakip aynı caminin haziresine defnedildi.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akif’in cenazesi için ‘Dünyada cenaze namazına devlet erkanının katılımı yasaklanan tek milli şairdir..’ demişti. Karakoç’un cenazesinde devlet millet kaynaşması görüldü. Yine üniversite öğrencileri vardı. Muhteşem bir tabloydu.

Sezai Karakoç, Mustafa Kemal Paşa’nın vefatında beş yaşındaydı. Ortaokul ve liseyi İsmet İnönü döneminde okudu. Bu dönemde Büyük Doğu dergisi okuyucularına katılıp Necip Fazıl Kısakürek’e bağlandı. 17 Eylül 1943 günü ilk sayısını yayınlandığında Büyük Doğu Cumhuriyet döneminde Türkiye'deki ilk İslamcı dergi olarak yayın hayatına başladı.

Sezai Karakoç, Celal Bayar döneminde (1950 – 1960) Ankara’da üniversite öğrencisiydi. Dergi, fikir kalesi demekti. Büyük Doğu, dergi olmakla kalmadı, 1950’lerin başında cemiyet / parti de oldu.. Sezai Karakoç, bağlandığı, lideri gördüğü  Necip Fazıl Kısakürek ile Ankara’da görüştü, cezaevine düştüğünde ziyaretine gitti.

1951 yılında, ülke gündemine geldiği için hem CHP, hem de DP Büyük Doğu’dan rahatsız oldu. CHP gençlik kolları, üniversite öğrencileri kılığında harekete geçti. Babıâli’de Büyük Doğu Dergisi yazıhanesinin bulunduğu binanın önünde birtakım gösteriler yaptı.. Zamanın valisi (aynı zamanda belediye başkanı, il başkanı) Fahrettin Kerim Gökay gençlere öğüt verip dağılın diyor ama polis gönderip güvenliği sağlamıyor; öğrenciler budurumdan güç alarak her gün belli saatlerde gösterilerini sürdürüyorlar.

O günün Ankara Üniversitesinin çeşitli fakültelerinde okuyan CHP’ye karşıt görüşlü öğrencileri ise biraraya gelerek Menderes’in karşısına çıkıyorlar. Bu öğrenciler arasında Sezai Karakoç da vardır. O zamanlar Ulus’ta bulunan Başbakanlık binasının önünde toplanan gençlerin temsilcilerini Menderes odasına alıyor. Hukuk Fakültesi adına Hüsamettin Akmumcu’nun da aralarında bulunduğu temsilci konuşmacılar, burada bulunanların İstanbul’da gösteri yapan öğrenciler gibi bir avuç olmadığını, kendilerinin de burada olan bu kadar öğrenciden ibaret olmadıklarını söylüyorlar. “Sessiz duran büyük öğrenci kitlesinin onlar gibi düşünmediğini, İstanbul valisinin kanunları uygulamadığını, Milli Eğitimde birtakım reformlar yapılması..” gerektiğini dile getiriyorlar. 

Menderes gençlerin gelişinden ve söylediklerinden memnunluk duyduğunu belirtiyor. “Valinin Halk Partisi döneminden kalma bir vali olduğunu, Halk Partisi zamanında gençlerin şımartıldığını, onların aynı alışkanlıkla şımarıklıklarına devam ettiklerini, valinin de eski alışkanlıkla, onlara, sanki kanunlardan muafmışlar gibi muamele ettiğini, bunun yanlış olduğunu, yeni bir devrin açıldığını, herkesin kanun önünde eşit olduğunu, kimsenin ‘devletin öz evlâdı” gibi görülüp haklarında kanunların uygulanmasından istisna edilemeyeceğini, kesin ve sert bir dille söyledi, bunu herkesin öğreneceğini belirtti; ve İstanbul Valisi’ni acı bir şekilde tenkit etti. Bütün bu kanunsuzlukların önleneceği konusunda teminat verdi ve ‘müsterih olun’ dedi.” (Hatıralar, Diriliş 2 Haziran 1989, Dönem: 7, sayı: 46).

Menderes’i ilk defa gören Karakoç, ondan “henüz muhalefet havasından kurtulamadık” izlenimini ediniyor. “Kendisi yumuşak, ifadesi sertti. CHP’nin kanunsuz hareketlerine karşı bu çıkışını beğenmiştim. Ama, aklımdan da, ‘şimdi iyi, ama ya bir de döner de bizim gibi düşünenlere böyle sert olursa?’ diye bir soru geçmemiş değildi.” Menderes’in bu konuşmasından sonra, doğal olarak valinin görevinden alınacağı gelirdi akla. Karakoç’un düşüncesi de bundan başka değildi. Ama “Öğrenci saflığı! Menderes’in o kadar ağır tenkitten sonra valinin yerinde kalacağını nasıl düşünebilirdim? Politikanın, bize karşı öyle konuşmak, bizi teskin ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak olduğunu nerden bilebilirdim? Menderes’in mizacındaki bu tereddüt, bütün başbakanlığı döneminde devam etti. Gerektiğinde kararlı davranamadı. Elastiki olması gereken yerde sert, tavizsiz olması gereken yerde yumuşaklık göstererek bilinen sonun gelmesini önleyemedi.” Günlerce her sabah, İstanbul valisinin görevden alınacağı haberini görme umudu yaşayan Karakoç, büyük hayal kırıklığına uğramıştır.
 

Büyük Doğu ve üstad Necip Fazıl’la ilgili karşı-olaylar âdeta birbirini kovalar. “Daha bu olaylar nihayetlenmiş ya da nihayetlenmemişken, bizim için oldukça nahoş olan, önemli olumsuz sonuçlar doğuran, büyük çalkantılara sebep olan ‘kumar hadisesi’ patlak verdi. (…) Güya Beyoğlu’nun meşhur bir kumarhanesi basılmış, birçok tanınmış tüccar arasında Üstad da yakalanmış. (…) Bir gün sonra mahkeme serbest bırakmıştı yakalananları. Fakat daha yeni kurulmuş, tam bir gelişme aşamasında olan Büyük Doğu Cemiyeti ve Üstadın itibarı için bu tam anlamıyla bir bomba tesiri yapmıştı.”

Bu olayın, kendisine karşı en büyük muhalefeti yürüten CHP tarafından olduğu kadar, kendisi için en büyük rakip olarak görüldüğü için DP tarafından Necip Fazıl’a karşı yapılan bir komplo olduğunda şüphe yoktur. “Gazeteler alay ediyor, karikatürler yayınlıyordu. Hikâyeler yazılıyordu. Üstadın samimiyetsizliğini ileri sürüyorlardı. Basın süpermürşit adını takmış, aleyhine veriştirip duruyordu. Beni ilk anda inanmadım. Bu bir komploydu. Gelişen Büyük Doğu Cemiyeti’ni dağıtmak ve oluşan itibarı yok etmek için basın, karanlık güçler ve hatta hükümet elele vermiş, Üstadı kumarhanede yakaladıklarını ilân etmişlerdi.”

Fakültede Büyük Doğu okumasında rahatsız olanlar ve düşünce olarak ona karşı çıkanlar Sezai Karakoç’u köşeye sıkıştırmak için bu olayı kullanırlar. Karakoç: “Hele o günlerde. Öğrenciler, Dergi yazıhanesi önünde gösteriler yaparken, Üstadın kalkıp kumarhaneye gideceğine kim inanırdı? (…) Büyük Doğu Cemiyeti dağılma durumuna gelmişti. Birçok kişi, daha Büyük Doğu fikrine ısınma aşamasında iken, vazgeçmeye başlamışlardı. Birçok genç, o zaman Büyük Doğu’yu bırakıp Risale-i Nur talebesi oldu..”

Tek parti döneminde ve iki partili dönemde Necip Fazıl Kısakürek’in arkasında dağ gibi durarak selefi olan Sezai Karakoç, 1960 öncesinde öğrenci olarak, devrimler, büyük yenilikler yapılan Atatürk, İnönü, Bayar dönemine tanıklık etti.

İslam davasını savunan Diriliş Dergisi’nin ilk sayısını 1960 yılı nisan ayında çıkardığında 27 yaşındaydı.. 30 yılda onlarca kitap yazdı, daha da önemlisi muhteşem şiirler yazdı. Darbeler döneminde (1961 -1990) bi sanatçı olarak muhalif bir duruşu vardı.

Küreselleşme önemi adı verilen 1990 sonrasında da Diriliş Partisi ve Yüce Diriliş Partisi’ni kurdu.. 30 yıl siyaset yaptı. İktidarı, muhalefeti, bütün bir milletimizi sürekli uyardı..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üstat gördüğü Sezai Karakoç’a sürekli yakından ilgi gösterdi. Düşüncelerinden yararlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nuri Pakdil, M.Akif İnan, Erdem Bayazıt gibi şairlerin, bir çok sanatçı ve edebiyatçının tabutlarına omuz verdi..

Sezai Karakoç’un Recep Tayyip Erdoğan döneminde kurduğu Yüce Diriliş Partisi’ni ve yürüttüğü yol gösterici siyaseti müstakil bir yazıda anlatacağım..

Milletimiz, Sezai Karakoç’un vefatında derinden sarsıldı. Hatimler okundu, Yasinler okundu. Dualar edildi. 40. gününde Şehzadebaşı Camisi'nde duasını yaptık. Diyanet camiası ve İstanbul Müftülüğü yakından ilgilendi.

Sezai Karakoç’a Allahtan rahmet diliyorum. Mekanı cennet, makamı yüce olsun.. Nur içinde yatsın.

Yorumlar2

  • Dr.Kadriye Bilgegil 3 yıl önce Şikayet Et
    Yakın siyasi tarihte şiir üzerinden halkla iletişim kurabilen tek lider olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şiir beğenisi, şiir sevgisi ve şiir okuma uğraşı bakımından ülke ortalamasının çok çok üstündedir ve Sezai Karakoç'un şiirini okumanın anlamını bilir.. Açıkçası Sezai Karakoç son yirmi yılda edebiyat ve sanat alanında haksızlığa uğramamıştır; sevgi, saygı ve takdiri görmüştür.
    Cevapla
  • Diriliş eri 3 yıl önce Şikayet Et
    "Dünyamda 2 kalem var ki beni çok etkilemiştir. Bir üstad Necip Fazıl Kısakürek, diğeri de Hasan Karakaya." Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan ikinci üstad olarak Hasan Karakaya'yı kabul etmiştir. Kendi beyanıdır. Üstad'ın genel başkan olarak başta Suriye olmak üzere yaptığı uyarılara kulak asılmamıştır. Bu bir realitedir.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat