Millî Mücadele’nin Ruhu İslamdır
- GİRİŞ19.02.2022 11:31
- GÜNCELLEME21.02.2022 09:17
Millî Mücadele’ye okul kitaplarında ve medyada Türk Kurtuluş Savaşı ya da İstiklal Harbi de deniyor. Kemalist anlatıda, 19 Mayıs 1919'da Samsun’da başlayıp 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanına varan süreç ideolojik bir şekilde yeniden kurgulanıyor. Kemalist tarih kurgusu, eğitim kurumlarında Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Tarihi adıyla ders olarak veriliyor.
Kısaca Millî Mücadele, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için 1919-1922 yılları arasında gerçekleştirilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir.
İtilaf Devletleri'nin Batı Anadolu'da harekete geçirdikleri Yunan ordusuna; güneyde büyük çoğunluğu Ermenilerden oluşan Fransız ve İngiliz ordularına; doğuda Ermenistan'ın kuvvetlerine karşı savaşılmıştır. Bu mücadelenin Batı Cephesi Yunan hafızasına "Küçük Asya Felaketi" adıyla kazınmıştır.

Osmanlı Devleti’nin canını dişine takıp son bir hamlesi olan Millî Mücadele, Lozan Antlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanıyla sonuçlanmıştır.
Millî Mücadele’nin 100. yılı kutlamaları nedeniyle Kemalist tarih kurgusunu ana hatlarıyla ortaya koyup birkaç probleme işaret edeceğim..
ANADOLU’DAKİ MİLLİ MÜCADELE
Yunan ordusu, Megali İdea düşüncesiyle eski Yunan topraklarını birleştirmek ve ayrıca İtalyanların bölgeyi işgal etmesini önlemek amacıyla 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıktı.
Ekim 1918'de imzalanan ama sultanın imzalamadığı ve Meclis’in onaylamadığı Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hoşnutsuzluk, Millî Mücadele’nin siyasi manifestosu olan Mîsâk-ı Millî Beyannamesi’nin birinci maddesinde şöyle ifade edildi:
"30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırkan ve emelen müttehit [birleşik] Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskûn bulunan aksamın tamamı, fiilen ve hükmen gayrı kabil-i tecezzi bir küldür [bölünmez bir bütündür]."
Ülkeyi kurtarmanın yollarını arayan İstanbul, Mustafa Kemal Paşa’yı IX. Ordu Müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya gönderdi ve yurt çapında topyekûn bir direniş gerçekleştirmek için teşkilatlanma işine girişti.

Bu tarihte Çanakkale ve İstanbul Boğazları ve Trakya İtilaf devletlerinin; Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz'deki Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa Fransız; Antalya ve Muğla İtalyan işgali altındaydı. Ermeniler bir yandan Doğu Anadolu'yu işgal ederken bir yandan da güneydoğudaki Fransız birlikleriyle işbirliği yapmaktaydı. Benzer bir şekilde Eskişehir, Kütahya, Amasya gibi şehirlerde ve güneyde İngiliz askerleri bulunmaktaydı.
Bu dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti, kongreler düzenleyerek halkı savaşa madden ve manen hazırladı; kısaca bir askerî direnişi örgütledi ve Ankara’da Millet Meclisi’nin kuruluşunu sağladı. Millî Mücadele’yi de Osmanlı Devleti ve milletimiz adına Meclis yürüttü.
Meclis, 2-3 Aralık 1920’ye kadar Ermenilerle, 20 Ekim 1921 tarihine kadar Fransızlarla savaştı. Aynı tarihlerde en sert çatışmalar ise Yunanistan ile meydana geldi. Yunanlılara destek veren ve boğazları işgal altında tutan İngilizler de savaşın içindeydi. TBMM’nin Yunanlılara karşı yürüttüğü savaş Eylül 1922’de zafer ile sona erdi.
MİLLÎ MÜCADELE’NİN RUHU İSLAMDIR
Milli Mücadele, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını işgal eden İtilaf Devletleri'ne (İngiltere, Fransa, İtaalya) ve Ermenilere karşı yürütülmüştür. Milli Mücadele, İslam’ın Batı’ya karşı verdiği bir savaştır. Batının namlusu Müslümanlara dönüktü, vatanını savunduğu için kurşuna dizilen de Müslümandı.

Ankara’da Meclis’in kuruluşunu sağlayan ve Milli Mücadele’yi teşkilatlayan Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti, İttihat Terakki Cemiyeti’nin devamı, hatta B kadrosu da olsa sonuçta Osmanlı Devleti’nin sivil toplum kuruluşlarından biridir. İslam toplumunun kendini savunmasını örgütlemiştir.
Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum ve Sivas valiliklerine verilen tüzüğünde kuruluş amacı, Amasya Protokolleri’nde de ifade edildiği gibi, Osmanlı vatanının bütünlüğünü, Saltanat ve Hilâfet makamı ile millî bağımsızlığın korunmasında Kuvâ-yi Milliye'yi etkin ve İrâde-i Milliye'yi hâkim kılmaktır. Bütün İslâm vatandaşları cemiyetin doğal üyesidirler. Teşkilatlanma, köy ve mahallelerden başlayarak nahiye, kaza, liva, vilâyet, müstakil liva taksimatına bağlı olacaktır şeklinde açıklanmıştır.
Milli Mücadele, pozitivist, materyalist, Atatürkçü bir hareket değil, İstanbul’daki halifenin projesi olan İslami bir harekettir. 1925'te Hasan Sabri tarafından hazırlanmış Hatıra-i Zafer afişinde milli ruh görülür. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa üstte ve diğer generaller altta, soldan sağa: Halid Paşa (Karsıalan), Kemaleddin Sami Paşa (Gökçen), Nureddin Paşa (Konyar), Kâzım Paşa (Özalp), Ali İhsan Paşa (Sâbis), Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Paşa (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak), Muhiddin Paşa (Akyüz), Refet Paşa (Bele), Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez), Cevat Paşa (Çobanlı) ve Selahattin Âdil Paşa.
Vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığıyla ilgili kararlar alan Sivas Kongresi'ni (4 Eylül 1919 - 11 Eylül 1919) Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilk kurultayı olarak göstermek tarihi geriye doğru yeniden kurgulamaktır.
CHP, kendini devletin kurucusu ve Milli Mücadele’nin yürütücüsü olarak görmekten hiçbir zaman kurtaramamış, hep rejimin sahibi, koruyucusu vazifesinde ve mecburiyetinde farz etmiştir. Oysa, gerçek bunun tam tersidir. Devleti kuran CHP değil, CHP’yi kuran devlettir. CHP kadroları devletin memuru sayılmış, maaş almış; örneğin valiler aynı zamanda partinin il başkanı sayılmıştır.
Yorumlar3