Sünnetin sosyal, politik ve tarihsel boyutu
- GİRİŞ17.04.2022 12:37
- GÜNCELLEME18.04.2022 09:49
‘Peygamberleri rehber edinmelerini’ (iktida) insanlara tavsiye eden (En’am Suresi, Ayet: 89-90) Kur'an-ı Kerim, İslâm Peygamberi sallahu aleyhi vesellemin de Allah’a ve ahiret gününe iman eden insanlar için en güzel örnek olduğunu beyan etmiştir: “And olsun! Allah’ı ve ahireti uman ve Allah’ı çokça zikreden sizler için Allah’ın Resulünde en güzel örnek vardır” (Azhab Suresi, Ayet: 21).
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin ashabından itibaren Kur'an’a iman eden müminler, Hz. Peygambere itaatte çok dikkatli olmuşlar, onun sünnetine heyecanla tâbi olmaya çalışmışlar, onun rehberliğini ve örnekliğini büyük bir değer kabul etmişlerdir.
SÜNNETİN GÜCÜ
Peygamber sevgisi ve sünnete tabi olma ciddiyeti, sahabe olarak kavramlaştırılan çok seçkin bir küçük topluluğa gelen İslâm’ı kısa bir süre içinde evrensel bir dine dönüştürmüş, hemen arkasından da dünyanın yarısına hükmeden siyasî bir teşkilat, çağ açan hakikat medeniyeti, sağlam bir sosyal sistem hâline getirmiştir.
İslâmiyet’in doğuşundan kısa bir müddet sonra dünyaya yayılmasında, yerleştiği bölgelerde sürekliliğinin sağlanmasında ve farklı kültür ve coğrafyalarda yaşayan mensupları arasında ortak bir kültürün oluşmasında sünnet ve hadisin rolü büyük olmuştur.
Kısaca İslâm’ın dünyaya yayılışı, bir ümmet meydana getirmesi ve bu ümmetin fertleri arasında ortak bir kültür ve yaşama biçimi oluşturması Kur’an-ı Kerim ve hadisler sayesinde gerçekleşmiştir..
Küçük bir şehir devletinden kıtalara yayılan büyük devletlere uzanan İslâm’ın tarihi aynı zamanda aktif bir değişim ve yenilenme tarihidir.
Ehli sünnetin dinamizmi ve gösterdiği yenilenme becerisi sayesinde İslâm’ın sürekliliği sağlanmış; bu sürekliliği sağlamak, her türlü değişimi İslâm’ın ana çerçevesinde tutabilmek için başlangıçtan günümüze kadar hadislerden yararlanılmıştır.
HADİS BİR KAYNAKTIR
Hadis, sadece tarihî bir veri değildir; aynı zamanda Müslümanların bütün hayatını kuşatan bir olgudur. Bu yüzden hadis, Kur’an-ı Kerimden sonra en büyük kaynaktır.
İslâm’ın simasına damgasını vuran ve İslâm dünyasında bugün her yerde gördüğümüz görüntüyü veren sünnettir. İslâm’ın tarihte eşi görülmemiş mucizevi başarısı sadece Muhammed’in ahlakının yüksekliği ve şahsiyetinin biricikliği ile izah edilebilir. İslâm’ın özünde kök salan onun örnek hayatı olmuştur. Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem gücünü, dayandığı tevhid doktrini ve onun uygulaması olan, takva olarak kavramlaştırılan yaşadığı örnek hayattan kazanır. Medine toplumunun kendine özgü karakteri, inandıkları Kur'an ve Hz.Peygamberin şahsiyetine dayanır.
Aslında mahiyeti itibarıyla sünnet, hakikati beşerî düzlemde temsil etme tecrübesidir. Başka bir ifadeyle sünnet, hakikatin Allah tarafından bir beşer/peygamber aracılığıyla beşerî düzleme taşınmasıdır. Ancak ilâhî vahyin bir beşer vasıtasıyla gönderilmesi, vahiy adı verilen İlahi İradenin kişisel ve sosyal irade haline getirmede yol yordam öğretmiştir.
Tarih boyunca Kuran-ı Kerim ve sünnet / hadisin âdetlerimize yön verdiği kadar ibadetlerimize de yön verdi; şer’î ahkâma rehberlik ettiği kadar bireysel ve sosyal ahlâkımıza da rehberlik etti.
İslâm Peygamberinin en büyük mucizesi, onun getirdiği mesaja uygun olarak ortaya koyduğu hayat tarzıdır. O, bu mucizeyle yeryüzünün en bereketsiz topraklarında en bedevî toplumdan en medenî toplumunu meydana getirmiştir. Rasul-i Ekremin, getirdiği mesaja uygun olarak yaşamış olması, örnek bir hayat sergilemesi, Allah’ın emrine girip İlahi İradeyi önce şahsi irade, sonra da kolektif irade, ortak irade, milli irade haline getirmeyi vurgular..
Hz. Peygamberin sünneti, bir taraftan günlük hayatın pratikleri içinde fiilî bir gelenekle nesilden nesile aktarılarak, diğer taraftan da kadim bir gelenek olan hadis ilmi, hadis rivayet geleneği ile hayatiyetini devam ettirmiştir.
Sünnet ve hadis, bilhassa çöküş ve çözülme zamanlarında kurtuluş programlarının ana kaynağı ve en canlı malzemesi olmuştur. Her çöküş anında yeniden yükselebilmek Asr-ı Saadet’e dönüşe bağlanmış, bu da Asr-ı Saadet’in yaşayan belgeleri olan hadisin önemini arttırmıştır.
Hadis, Asr-ı Saadeti sürekli şimdiki zamana taşıma gayretini ifade etmiş ve zamanla başlangıç döneminden uzaklaşan ümmeti kaynaştıran ve hedef gösterip atılım enerjisi veren tarihin motoru olma görevi görmüştür. Böylece ümmet, hadis sayesinde sürekli idealleştirilen ilk döneme olan mesafeyi kapatmaya çalışmıştır.
Aynı zamanda dünyanın her tarafında yaşayan Müslümanlar arasında bir inanç ve kültür birliği oluşturmuştur. Bu birliğin sadece inanç ve ibadetle değil; yemek içmek, giyim kuşam gibi temel ihtiyaçlardan hayatın en ince teferruatına kadar yansımış olması çok dikkat çekicidir.
Oldukça farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar, çok farklı şekilde İslâmlaştıkları hâlde bu homojen İslâm kültürü kendini inşa etmeyi Kuran-ı Kerim ve onun tefsiri olan sünnet ve hadislerle başardı..
MUKAVEMET VE TECDİT GÜCÜ: EHLİ SÜNNET
Ümmetin vahdetine ilişkin hayatî sorular, sadece inanç birliği ile izah edilemez. Hatta hayatın sivil, resmî, bireysel ve toplumsal bütün alanlarını kuşatan ortak zihnî bir tutum ve hayat tarzı olarak görülen bu kültür birliği, Kuran-ı Kerim ve onun sahih trfsiri olan sünnetle izah edilir.
Gerek tarihte ve gerekse günümüzde farklı şartlarda ve coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar arasındaki kültür birliğini, ortak zihnî tutum ve hayat tarzını sağlayan yegâne olay Hz. Peygamberin sünneti olmuştur.
Müslümanların kulluk vazifeleri (ibadet), medenî hukuk (muamelât), ceza hukuku ve yargı sistemi (hudud ve ahkâm) ve aile hayatı ile ilgili düzenlemeler (nikâh ve talâk) hadislere dayanır.
Kaldı ki İslâm fıkhı, kendisini sadece bu dört alanda sınırlandırırken; İslam ahlakı demek olan tasavvufta hadis, yemek içmek gibi günlük işlerden her türlü sosyal ilişkiye varan bütün alanları içine alır.
Sünnet ve hadis, nafile, mendup, müstehab, müekked, gayr-i müekked gibi kategorilerle İslâm toplumlarını inşa eden geleneğin omurgasını oluşturmuş ve bütün yolları birleştiren Ehli sünnet vel cemaat ana yolunun oluşumunu sağlamıştır.
İslâm’ın simasına damgasını vuran ve İslâm dünyasında bugün her yerde gördüğümüz görüntüyü veren sünnettir. İslâm’ın tarihte eşi görülmemiş mucizevi başarısı sadece Muhammed’in ahlakının yüksekliği ve şahsiyetinin biricikliği ile izah edilmelidir. İslâm’ın özünde kök salan onun örnek hayatı olmuştur. Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem gücünü, dayandığı tevhid doktrini ve onun uygulaması olan yaşadığı örnek hayattan kazanır. Medine toplumunun kendine özgü karakteri, inandıkları Kur'an ve Hz.Peygamberin şahsiyetine dayanır.
Yenilikçi (tecdidt) ve güvenli, gelişim yönünde değişimi esas alan ehli sünnet tavrının asıl amacı, İslâm’ın ortaya çıkan başarılarını ve elde edilmiş kazanımlarını koruyarak sürekliliği sağlamaktır.
İşte tarih boyunca sünnet ve hadis, İslâm’ın değişimlere karşı kullanılan en büyük mukavemet ve tecdit gücü olmuştur.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol