Allah ve peygamberi sevmek
- GİRİŞ30.04.2022 09:55
- GÜNCELLEME02.05.2022 11:23
Müslüman, imanını kemale erdirmek için Allah celle celaluhu ve Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemi sevmek zorundadır. İmanın içi, icmali imandan tahkiki imana geçerek ulaşılan marifetullah, özü de muhabbetullah, yani Allah sevgisidir.
Sevilmeye en çok layık olan hiç şüphesiz Allah Teâlâ’dır. Zira Allah celle celaluhu “el Vedûd”dur; sevgiyi yaratan, sevmeyi ve sevilmeyi insana öğretendir. Bütün sevgilerin kaynağı O’dur; tüm kâinat, O’nun sevgi ve merhametiyle ayakta durmaktadır.
Sevgi, Allahu Tealanın varlık âlemine ve insan ruhuna nakşettiği en nadide duygudur. Sevgi; insanı Rabbine bağlayan, gönülleri birleştiren, hayatı anlamlı kılan mucizevi bir duygudur. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, samimi sevgi, Yüce Rabbimizin varlığının delillerinden biridir (Rum Suresi, Ayet:21).
Kur’an-ı Kerim’de “İman edenlerin Allah sevgisi çok kuvvetlidir.” buyrulur (Bakara Suresi; Ayet: 165). Müminin kalbi, Cenâb-ı Hakk’ın sevgisine ayrılmıştır. Mümin, Rabbini şartsız ve sınırsız bir biçimde, şükran duygusuyla, ihlas ve ihtiram ile sever. Aynı zamanda, Allah’ın sevgisine layık bir kul olabilme gayreti taşır.
Mümin, Allah’a duyduğu derin sevgiyle tüm mahlûkata rahmet nazarıyla bakar. Yaratılanı sever Yaratan’dan ötürü! Mümin, insanlara da Allah’a duyduğu bu derin sevgiyle bakar. Mümin, sevgi kahramanıdır.
Zaten müminin yüreği, Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin sevgisiyle de doludur. Çünkü onu sevmek, bize ümmeti olma şerefini bahşeden Rabbimizi sevmenin gereğidir.
Mümin bilir ki Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimizi sevmek, onun bize emanet olarak bıraktığı yüce kitabımız Kur’an’a ve hikmet yüklü sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmak demektir. Onun yolundan gitmek, onun sevdiklerini sevmek, onun ahlakı ile ahlaklanmaktır.
Allah ve Peygamber sevgisi imandandır, imanın tadına varmaktır. Allah ve Peygamber sevgisi, Müslüman hayatının ruhudur.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü’nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, ateşe atılmaktan nasıl korkuyorsa imandan sonra küfre dönmekten de öylece korkmak.”(Buhârî, Îmân, 9).
Müslümanlar, dünyada ilk tanımaları gereken kişinin Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz olduğuna inanırlar. Onu tanımanın üç yolu vardır:
1. Kur’an-ı Kerim bize Peygamberimiz sallahu aleyhi vesellem Efendimizi en güzel şekilde tanıtmaktadır.
2. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimizin kendi söz ve davranışlarından oluşan hadisler onu bize tanıtmaktadır.
3. O’nun hayatını anlatan siret kitapları, tarih kitapları var; bu kaynaklarda sahabeler onu bize tanıtmaktadır.
Nasıl Allah’ı sevmekte Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem örnekse, Allah ve Resûlü’nü herkesten çok sevmekte de sahabeler örnektir.
Sahabe, Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz zamanında yaşamış ve de onu görerek, onu dinleyerek, Kur’an-ı Kerim’i ondan öğrenmiş, ona inanmış olan kişidir. Veysel Karani aynı dönemde yaşadığı halde görmediğinden, Celaledin-i Suyuti yakaza aleminde bir çok defa gördüğü halde aynı dönemde yaşamamış olmasından dolayı sahabe olamamaktadırlar.
Allah ve Resûlü’nü sevmekte örnek olan sahabeler, Kur’an-ı Kerimde övülmüştür. Sahabeler, Esmaül Hüsna’dan el Vedud isminin tecellisi olan bu mübarek sevgiyle İslam’ı yaşadılar.
Abdullah bin Hişam’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerif var:
“Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz ile oturuyorduk. Hz. Ömer radiyallahu anhın elini avucunun içine aldı. Hz. Ömer radiyallahu anh ‘Ya Rasulullah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin..’ diyerek sevgisini ifade etti.
Hz. Ömer’in bu sözüne karşılık Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz ‘Hayır! Ben sana canından da sevgili olmalıyım! buyurdu.
Hz. Ömer radiyallahu anh hemen ‘O halde seni canımdan da çok seviyorum ya Rasülullah!’ dedi.
Bu davranış üzerine Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, !İşte şimdi oldu!’ buyurdu .”(Buhârî, Eymân, 3).
Hicret yolculuğunda Sevr Mağarası’na doğru giderken Hz.Ebu Bekir radiyallahu anh Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimizin kah önünde kah arkasında yürüyordu. Allah Rasulü sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, ‘Ey Ebu Bekir niçin böyle yapıyorsun?’ diye sordu.
Hz.Ebu Bekir radiyallahu anh da ‘Ya Rasulullah! Arkanızdan yetişebileceklerini düşünüyor, arkadan yürüyorum.; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum.’ dedi.
Nihayet Sevr Mağarası’na ulaştılar. Hz.Ebu Bekir radiyallahu anh ‘Ya Rasulullah! Ben mağarayı temizleyinceye kadar siz burada bekleyin..’ dedi. Mağaraya girdi, içini eliyle temizledi. Parmaklarıyla duvarı yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça yırtıp orayı kapatıyordu. Bu şekilde elbisesini parça parça edip bütün delikleri tıkadı. Sadece bir delik kaldı. Ona da topuğunu koyduktan sonra ‘Artık gelebilirsiniz ey Allah’ın Rasülü!’ dedi.
Sabah olduğunda Hz. Ebu Bekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, ‘Elbisen nerede ey Ebu Bekir?’ diye hayretle sordu. Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh yaptıklarını anlattı. Bu alicenap davranış karşısında çok duygulandı. Ellerini kaldırarak ona dua etti.
Müşrikler, mağaranın ağzına kadar geldiler. Endişeye kapılan Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh ‘Ben ölürsem, nihayet bir tek kişiyim, ölür giderim. Fakat size bir şey olursa ey Allah'ın Rasulü, o zaman bir ümmet helak olur!’ dedi.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, mağarada ayakta namaz kılıyordu. Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh da gözcülük yapıyordu. ‘Mekkeliler sizi arayıp duruyorlar. Vallahi ben kendim için endişelenmiyorum. Fakat size zarar vermelerinden korkuyorum!’ dedi.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz dostuna ‘Ey Ebu Bekir! Mahzun olma, kaygılanma. Hiç şüphesiz Allah bizimledir!’ buyurdu.
Sevr Mağarası’nda Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir ara mübarek başını Hz.Ebu Bekir radiyallahu anhın dizine koyup hafif bir uykuya daldı. O esnada Hz. Ebu Bekir radiyallahu anh mağarada açık kalan bir deliği ayağıyla kapatıyordu. İlahi imtihan, gerçekten de bir müddet sonra bir yılan Hz. Ebu Bekir radiyallahu anhın ayağını ısırdı ve zehrini akıttı.
O büyük sahabenin canı o kadar yandı ki Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz uyanmasın diye kıpırdamasa da gözlerinden süzülen birkaç damlaya engel olamadı. Öyle ki bu inci tanesi gözyaşlarından bir tanesi, Allah Rasülü sallahu aleyhi vesellemin mübarek yüzüne düşüverdi.
Bunun üzerine uyanan Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz ‘Ne var ya Ebu Bekir? Ne oldu?’ diye sordu. ‘Bir şey yok ya Rasülullah!’ dediyse de Allah Rasülü sallahu aleyhi vesellemin israrı üzerine meseleyi anlatmak zorunda kaldı. ‘Anam babam sana feda olsun ya Rasülullah! Ayağımı yılan soktu!’ dedi.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz, parmağını diliyle ıslattı ve ayağına sürdü. O anda sanki hiçbir şey olmamış gibi Hz.Ebu Bekir radiyallahu anhın acısı dindi.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimiz vefat ettikten sonra bu zehir tekrar etkisini gösterdi ve Hz.Ebu Bekir radiyallahu anhın şehadetine sebep oldu.
Ne mutlu tıpkı sahabeler gibi Cenâb-ı Hakk’ın sevgisi gönlünde yer etmiş olanlara! Ne mutlu Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Efendimizin muhabbetiyle gözleri yaşaranlara!
Ne mutlu bu kutlu sevginin gücüyle birbirine kenetlenenlere, İslam kardeşi olmayı başaranlara!
Yorumlar2