Kuran’da gönlü alınan şair: Abdurrahman b. Revaha
- GİRİŞ04.06.2022 09:43
- GÜNCELLEME06.06.2022 09:17
İnkârcılar, Kur’an’ın gayb âleminden verdiği haberleri, şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak yorumluyorlardı. Dolayısıyla Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin de kâhin ve şair olduğunu iddia ediyorlardı. Bu yüzden Kuran-ı Kerim’deki surelerden biri ‘Şuara (şairler) Suresi’dir. Allahu Teala Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin şair değil, elçisi olduğunu açıklarken; söz söyleme bağlamında peygamberle şair arasına mesafe koyuyor, büyük farka dikkat çekiyordu. İnançsız şairler hakkında şu ayetler vardı: “Şairlere sapıklar uyar; onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin?” (Şuarâ Sûresi, Ayet: 224-226) âyetleri inmişti. Bu ayetler, kafirlerin Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber sallahu aleyhi veselleme dair temelsiz iddialarını reddetmekteydi. İnançsız şairlere, Hak ve hakikati arayanların değil, ancak hevâ ve hevesleri peşinde giden, zevk ve eğlence düşkünlerinin tâbi olacağını bildirmekteydi.
Şairlere dair bu ayetler inince şair sahâbî Ebû Muhammed Abdullāh b. Revâha (ö. H.8/ M.629) radiyallahu anh “Allah benim de şair olduğumu biliyor, demek ki ben de onlardanım” diyerek üzülmüştü.. (eṭ-Ṭabaḳāt, c.III, s.528). Bu olay üzerine, “Ancak iman edip yararlı işler yapanlar müstesna...” şeklinde başlayan 227. âyet nâzil oldu: “Ancak iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler.” (Şuarâ Sûresi, Ayet: 227)
Aslında bu açıklamayı Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem de yapabilir ve bu da Abdullāh b. Revâha radiyallahu anh için yeterli olabilirdi. Allahu Teala, hakkında ayet indirip Abdullāh b. Revâha radiyallahu anhı muhatap alıp açıklama yaparak gönlünü aldı ve onun şahsında tüm Müslüman şairleri şereflendirdi.
KURANDA GÖNLÜ ALINAN ŞAİR: ABDURRAHMAN B. REVAHA
Abdullah b. Revâha radiyallahu anh Hazrec kabilesinin Benî Hâris kolundan Revâha b. Sa‘lebe’nin oğludur. Resûlullah sallahu aleyhi vesellem Abdullah b. Revâha radiyallahu anhı severdi. Onun şairlik kudretini “Şiirleri müşrikler üzerinde oklardan daha etkilidir!” diyerek takdir etti. Onun kişiliği hakkındaki görüşlerini de “Şüphe yok ki kardeşiniz bâtıl ve boş söz söylemez!” diyerek ifade etmiştir.
Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellemin Abdullah b. Revâha radiyallahu anhaya ve diğer şair sahabelere karşı sözkonusu olumlu tutumu ve takdiri, kıyamet gününe kadar gelecek Müslüman şairlere de şeref bahşettiği gibi şiirin özüne ilişkin de açıklama yapmaktadır..
Kaynaklarda Abdullah b. Revâha radiyallahu anhın şairliğinin yanı sıra çok etkileyici bir hitabet gücüne sahip olduğu da bildirilmektedir. Mûte seferine çıkan 3000 kişilik İslâm kuvveti henüz yolda iken, yakın bir yerde büyük bir Bizans ordusunun bulunduğu haberi alınmış ve geri çekilip takviye isteme fikri benimsenmişken Abdullah b. Revâha radiyallahu anhın, “şehitlik mertebesine erişmek için yola çıktıkları ve savaşma güçlerini de sayılarıyla silâhlarından değil, Allah tarafından kendilerine lutfedilen İslâm dininden aldıkları” yolunda söylediği etkili sözler üzerine bundan vazgeçilerek savaşmaya karar verilmişti..
Abdullah b. Revâha radiyallahu anh okuma yazma bilmesi, hassas bir şair, hatip ve aynı zamanda mâhir bir muharip olması, yüksek cesaret ve şecaate, ayrıca ileri derecede zühd ve takvâya sahip bulunması gibi hasletlerinden dolayı Hz. Peygambe sallahu aleyhi vesellemin özel teveccüh ve itimadını kazanarak ashâb-ı kirâm arasında temayüz etmiş ve önemli görevler yüklenmiştir.
İkinci Akabe Biatı’nda Medineli müslümanlar tarafından on iki nakipten biri olarak seçilip Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem idarî yardımcılığı sayılabilecek böyle şerefli bir göreve lâyık görülmesi, itibarının İslâm’dan sonra da artarak devam ettiğini göstermektedir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem onu, nakibliğinin yanı sıra ayrıca özel kâtipleri arasına almak suretiyle ikinci defa şereflendirmiştir.
Abdullah b. Revâha radiyallahu anh Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşları ile Hudeybiye ve Umretü’l-kazâ seferlerine katılmış ve Umretü’l-kazâ’da umre süresince Hz. Peygamber’in devesinin yularını tutmuştur. Hadis alimi olan ve hadis rivayet eden Abdullah b. Revâha radiyallahu anhın yüklendiği önemli görevler arasında, Bedir zaferinin müjdesini Zeyd b. Hârise ile birlikte Medine’ye koşarak götürmesi ve İkinci Bedir seferi (Bedrü’l-mev‘id) sırasında Medine’de Hz. Peygamber’in vekili olarak kalması da bulunmaktadır. Abdullah b. Revâha radiyallahu anhı Hayber seferinden önce Hz. Peygamber’in dört kişilik seriyyenin kumandanı olarak Hayber’e göndermesi ve “Hayber’i gözetle, halkın arasına karış, ne konuştuklarını ve ne yapmak istediklerini öğren” emrini vermesi (bk. İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, c.II, s.92) onun İbrânîce bildiği ihtimalini akla getirmektedir. Çünkü o devirde Medine ve civarında yerleşmiş bulunan yahudilerin Mûsevî Arap olmayıp ırken İbrânî oldukları ve kendi dillerini konuştukları bilinmektedir. Ayrıca onun bu görevden döndükten sonra, otuz kişilik bir heyetin başkanı olarak Hayber’e elçi gönderilmesi ve fetihten sonra da Hayber mahsulünün ortakçı yahudiler ile bölüşülmesinde yetkili kılınması, bu olaylardan daha önce ise Hendek Savaşı sırasında Benî Kurayza kabilesine gönderilen dört kişilik elçi heyetinde yer almış olması da bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.
Abdullah b. Revâha radiyallahu anh muhadramun şairlerinden olup sanatını yalnız Hz. Peygamber’i ve İslâm dinini savunmak, müşrikleri hicvetmek yolunda kullanmıştır.
Hicretin sekizinci yılında (629) Mûte seferine çıkan ordunun başına, Hz. Peygamber tarafından, kumandan vekilinin de ölmesi üzerine komutayı ele almak üzere üçüncü kumandan adayı olarak tayin edilen Abdullah b. Revâha radiyallahu anh, Zeyd b. Hârise’nin ve onun arkasından Ca‘fer b. Ebû Tâlib’in şehid düşmeleri üzerine sancağı almış ve o da şehid olmuştur. Abdullāh b. Revâha (ö. H.8/ M.629) Mûte Savaşı’nda şehid düşen üçüncü kumandandır.
ŞİİRİN SIRRI
Kur’an-ı Kerim, insanların sosyal ve kültürel hayatlarında önemli bir yer işgal eden şiiri ve şairleri mutlak olarak yermemiş, aksine şiirin iyisine ve güzeline insanları özendirmiştir. İnançsız şairlere dair ayette geçen “her vadide dolaşmak” deyimi ‘her konuya girmek’, ‘her konuda söz söylemek’ demektir. Gerçekten de –müteakip âyette belirtildiği üzere inançlı ve ahlâkî değerlere bağlı olan Müslüman şairler farklı olmakla beraber– öyle şairler de vardır ki bunlar her vadide dolaşır, iyi kötü, eğri doğru her konuya girerek, cerbeze yaparak toplumu etkilemeye çalışırlar. İnançsız şairler, şiirin gücünü kötüye kullanırlar. Sözleri ile yaptıkları birbirini tutmaz, yapmadıklarını söyler, söylemediklerini yaparlar. Bu sebeple onların peşinden dürüst insanlar değil, ancak sapkınlar gider (Elmalılı Hamdi Yazır, c. V, s.3649-3650).
Kur’an’ın üstün ifade gücünü gören Araplar onu şiire benzetmişler, Hz. Peygamber sallahu aleyhi veselleme de şair demişlerdir (bk. Enbiyâ 21/5; Sâffât 37/36; Tûr 52/30). Bu durum karşısında Kur’an kendisinin ne şair ne de kâhin sözü olduğunu, fakat Allah tarafından indirilmiş ilâhî bir kelâm olduğunu vurgulamış (bk. Hâkka 69/41-42) ve putperestlik döneminin İslâm ilkeleriyle ters düşen şiirini yermiştir.
Nitekim 227. âyette özellikleri anlatılan gerçek müminler, müşrik dönem şairlerini yeren yukarıdaki hükmün dışında tutulmuşlardır. Bunlar söyledikleri şiirde gerçekleri dile getirirler; söyledikleriyle yaptıkları birbirine uygundur. Allah’ın birliği esasına dayanan tevhid dininin ilkelerini savunur, Allah’ı zikreder, O’nu yüceltirler. Yaptıkları iyi işlerle hem kendilerinin hem de toplumun yücelmesini ve yükselmesini gözetirler. Zulmün ve haksızlığın karşısında şiirleriyle mücadele verir, hakkı savunurlar. (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4, Sayfa: 179-180)
Sahih hadis kaynaklarında yer alan birçok hadiste de şiirin içeriğinin önemi vurgulanmıştır; iyi maksatla kullanılan özü sağlam şiir, yukarıda kötülenen şiirden istisna edilmiş, hatta özendirilmiştir (bk. Buhârî, “Edeb”, 90; İbn Mâce, “Edeb”, 42). Meselâ Câhiliye döneminin önde gelen şairleri arasında yer alan ve Medine döneminin sonlarına doğru müslüman olan Lebîd b. Râbia radiyallahu anhın, “Bilinmelidir ki Allah’tan başka her şey bâtıldır” anlamındaki mısraı (Dîvân, s. 132), Hz. Peygamber’in “şairlerce söylenmiş en doğru söz” şeklindeki takdirine mazhar olmuştur (Buhârî, “Menâkıbü’l-ensâr”, 26). Şiirin gücündeki sır, insanın imtihanda oluşudur. İslam kaynaklarında şiiri Hak ve hakikat ekseninde yazan şairler övülmekte, batıl eksende yazılan şairler de yerilmektedir.
Ashâb-ı kirâm arasında Resûl-i Ekrem sallahu aleyhi vesellemin takdirlerini kazanmış başka birçok şair bulunmaktaydı. Bunların başında gelen Hassân b. Sabit radiyallahu anha, “Müşrikleri (şiirlerinle) hicvet, bil ki Cebrâil de seninle beraberdir” buyurmuştur (Buhârî, “Bed’ü’l-halk”, 6, “Megāzî”, 30; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 153; ayrıca bk. Yâsîn 36/69).
Kaynaklarda Abdullah b. Revâha radıyallahu anhın bir divanından bahsedilmemektedir. Az sayıdaki şiirleri, elliye yakın beyti İbn Hişâm’ın es-Sîre’sinde olmak üzere, ceşitli siyer, tarih, megāzî ve tabakat kitaplarında dağınık vaziyette bulunmaktadır. Velîd Kassâb, çeşitli kaynaklardan toplandığı 217 beyit tutarındaki en kısası bin, en uzunu 26 beyit ihtiva eden 37 parça şiirini Dîvânü ʿAbdillâh b. Revâḥa ve dirâse fî sîretihî ve şiʿrih adıyla yayımlamıştır (Riyad 1402).
Abdullah b. Revâha radiyallahu anhın şiirlerinde Kureyş müşriklerini, devrinin diğer İslâm şairleri Kâ‘b b. Mâlik ve Hassân b. Sâbit gibi Allah hepsinden razı olsun kabilevî ve şahsî kusurlarından dolayı değil, imansızlıkları ve ısrarlı küfürlerinden dolayı yermiştir.
Hz. Peygamber’in Ahzâb (Hendek) Gazvesi sırasında hendeğin topraklarını taşıyanlara yardım ederken, toza bulanmış vaziyette ashapla birlikte Abdullah b. Revâha’nın şu şiirini söylediği rivayet edilmektedir:
“Vallahi, Allah bize hidayet etmemiş olsaydı hidayete eremezdik
Ne zekât verir ne namaz kılardık
Kâfirler bize saldırdılar
Onlar fitne çıkarmak istediklerinde biz bundan çekindik
Bizden yardım istendiğinde geldik
Yardım isterken de bize güvenin
Yâ Resûlellah, sana canımız fedâ olsun, kusurlarımızı bağışla
Yâ Rabbi, düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı yerinde tut
Ve üzerimize sabru sebat ihsan et
Biz senin fazlu kereminden müstağni değiliz.”
Allahu Teala , Abdullah b. Revâha radiyallahu anh başta olmak üzere şair sahabelerden ve bu güne kadar gelmiş geçmiş tüm Müslüman şairlerden razı olsun.
Yorumlar1