15 Temmuz sonrası Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri
- GİRİŞ15.07.2022 09:15
- GÜNCELLEME18.07.2022 09:48
ABD Başkanı Joe Biden’ın 13 Temmuz'da başlayan üç günlük Filistin ve Suudi Arabistan’a seyahatinin anlamı oldukça önemli..
Joe Biden Washington Post'ta yayımlanan yazısına "Suudi Arabistan'a neden gidiyorum" başlığını atmış..
Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısına katılacak, bu toplantıda KİK yöneticilerinin yanı sıra Mısır, Irak ve Ürdün yöneticileriyle bir araya gelecek..
Joe Biden, ABD’nin İslam alemi üzerindeki siyasi ağırlığını sergilemek istiyor. Bu amacını da Rusya’ya uygulanan yaptırımların sonuçlarını yumuşatmak için Ortadoğu’dan Avrupa’ya petrol sevkiyatında artış konusunda anlaşma yaparak gösterecek..
Ne var ki Ukrayna krizi yüzünden küresel ve bölgesel jeopolitik coğrafya radikal biçimde değişti. İslam dünyası da çok değişti.
Sonuç olarak Biden’in Filistin ve Suudi Arabistan’a seyahati, fotoğraf çekiminden başka bir şey olmayacak!
Biden’in bu seyahati, 15 Temmuz’a denk geldi. Bu vesileyle 15 Temmuz’un uluslararası ilişkilere etkisine değinmek istiyorum..
15 TEMMUZ SONRASI YENİ TÜRKİYE
ABD ve AB, Mısır’da başardığı darbeyle iktidar değişikliğini, Türkiyede başaramadı..
15 Temmuz başarısız darbe girişimine halkın direnişi, Türkiye’de sivil-asker ilişkilerinin artık eskisi gibi olamayacağını kesin biçimde gösterdi.
Türkiye, milli iradeyi yönetime hakim kılıp demokratikleşme sürecini ilerlettikçe ordusunu da yenileyerek güçlendirmektedir; ordumuz, her geçen gün madden ve manen güç kazanmaktadır.
Türkiye, ordusunu tam profesyonel ve sivil otoriteyi kabul eden bir güce dönüştürme yoluna girdikçe, uzun vadede Türkiye’nin başta Amerika olmak üzere, Avrupa’yla, Asya’yla ve İslam ülkeleriyle ilişkilerinin daha sağlıklı bir noktaya gelmesini sağlamaktadır.. Bu Türkiye’nin hem NATO içerisindeki yerini hem de uluslararası ilişkilerini daha sağlıklı bir noktaya getirecektir.
15 Temmuz sonrasındaki yeni Türkiye, dostlarına güven, düşmanlarına korku vermeye başladı.
15 TEMMUZ SONRASINDA KURULAN TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
Türk Devletleri Teşkilâtı, 3 Ekim 2009'da Nahçıvan’da imzalanan Nahçıvan Anlaşması ile Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye arasında kurulmuş olan uluslararası örgüttür.
Türk Devletleri Teşkilâtı’nın temeli 1992 yılında Ankara’da ilki düzenlenen Türkçe Konuşan Devletler Devlet Başkanları Zirveleri ile atılmıştır. Daha sonrasında Nahçıvan Anlaşması ile birlikte teşkilât hâlini almıştır.
Öncesinde Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, kısa adıyla Türk Konseyi veya "Türk Keneşi" olarak anılan örgütün unvanı, 12 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen İstanbul Zirvesi sırasında Türk Devletleri Teşkilâtı olarak değiştirilmiştir..
Teşkilâtın amacı, Türk Devletleri arasında kapsamlı ve çok taraflı işbirliğini teşvik etmektir.
15 Temmuz’dan sonra varılan Türk Devletleri Teşkilâtı’nın geleceği parlak.. Uluslararası ilişkilerde oyun kurucu olarak ortaya çıkan bu yeni aktör; hem dini, tarihi ve sosyal güç, hem de ekonomik, siyasi ve askeri atılımların da zeminini oluşturacak bir uluslararası platform.
Türk Devletleri Teşkilâtı ağırlık kazandıkça Arap Birliği de toparlanacak, devletler oyununda daha aktif aktörler haline geleceklerdir. 15 Temmuz’dan sonra İslam birliği ufukta görünür hale gelmiştir.
15 TEMMUZ SONRASINDA BATI’YLA İLİŞKİLER
Amerika, 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişiminin arkasında olduğu anlaşılan FETÖ lideri Fetullah Gülen’in iadesini bir fırsat olarak değerlendirebilirdi. Amerika, Türkiye’ye yeni sorunlar çıkardı, bu fırsatı kaçırdı.
15 Temmuz darbe girişimiyle Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir döneme girdi. Türkiye’nin Amerika’dan FETÖ lideri Fetullah Gülen’in iadesi talebi, ikili ilişkilerin kısa ve orta vadedeki seyrini belirlemektetir. Amerikan’ın iade konusunda yeterince hassas davranmaması, iki ülkenin ilişkilerinde tamir edilmesi çok zor yaralar açmıştır.
Türk-Amerikan ilişkilerinin AK Parti hükümetleri döneminde bölgesel gelişmelerin de etkisiyle hem derinleştiğini hem çeşitlendiğini hem de daha fazla sorun alanlarının oluştuğunu söyleyebiliriz. İkili ilişkilerde sabitleyici görev yapan askeri ilişkilerin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yeni askeri yapılanmayla birlikte eskisi gibi olmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Amerikan yönetimi, devlet içinde devlet haline gelen böyle bir yapının en yakın NATO müttefiklerinden biri olan Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini bile bile; Türkiye’de doğrudan demokrasinin varlığına kasteden, demokrasiyi askıya almak için kendi halkına karşı silah kullanmaktan çekinmeyen, devletin en üst düzey kurum ve yetkililerine karşı şiddet kullanan FETÖ örgütün liderini iade etmemesi, Suriye’de PKK / PYD’yi silahlandırıp desteklemesi, Türkiye’nin Rusya’dan S400 alımını krize dönüştürmesi ve ardından ödemesi yapılmış F 35’leri teslim etmemesi iki ülkenin ilişkilerini dinamitlemiştir. Daha önce alınmış F16’ların onarımının yapılmaması ve şantaj aracına dönüştürmesi Amerika’nın nadanlık ve küstahlığının son örneğidir.
Amerika 21. yüzyılın başından beri İslam ülkelerine dönük uyguladığı politikaların, Afganistan işgalinin, Irak işgalinin, Suriye işgalinin, Filistin işgalinin, terör örgütleri kurup kullanmasının hesabını bir gün mutlaka verecektir.. Amerika’nın İslam ülkelerindeki, özellikle Mısır ve Türkiye’deki darbe tertipleri yanına kar kalmayacaktır.
ABD Başkanı Joe Biden, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 2016 yılının Ağustos ayında Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya gelmişti. Biden, 15 Temmuz darbe girişiminin arka planını çok iyi biliyor.
AFP haber ajansına konuşan ABD Dış İlişkiler Konseyi üyesi Orta Doğu uzmanı Steven Cook, Türkiye ve ABD'nin farklı çıkarları ve değer yargıları olduğunu belirterek "İki ülke bazı konularda işbirliği yapabilir ancak birbirlerini bağlayan bir ortak nokta kalmadı." diyor.
Gerçekten de gelinen nokta çok açık: Ankara- Washington arası normalleşmeden ABD’nin kastı, Türkiye'nin Rusya ve Çin ile olan ilişkilerini tersine çevirmesi. Türkiye’nin beklentisi ise ABD'nin Orta Doğu politikasında Türkiye'nin jeopolitik gerçekliğini kabul etmesi ve bu politikada hesaba Türkiye'yi de katması.
Amerika, hala Balkanlar, Ege Denizi, Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Hazar Bölgesi, Kafkaslar ve Karadeniz Bölgesi ile ilgili stratejilerini belirlerken Türkiye’yi yanında değil, karşısında konumladığından bölgeye dönük politikası bu pozisyon üzerine kurulu. Amerikan’ın oyunlarını bozan baş düşman rolünde Türkiye bulunmakta. Başkan Biden ve Pentagon, Türkiye’nin yeni politikalarını kabul ederek ABD’nin bölgesel çıkarlarına zarar vermez. ABD doğu Akdeniz’i güneyde İsrail, kuzeyde Yunanistan’la tutmuş, her iki ülke de karakolu ve Türkiye’ye harcamaz..
21. yüzyılın başından itibaren yirmi yıllık süreçte Avrupa devletleri İslam alemini işgalde Amerika’yla birlikte hareket etmiştir. Askeri birlikler göndererek destek olmuş, göndermediği zaman da engel olmamıştır.
Kısaca 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri normalleşmeye, bağımsızlık lehine ağırlık kazanmaya başlamıştır.
2022 yılına damgasını vuran Ukrayna-Rusya savaşıyla, dünyada gıda ve enerji krizinin ortaya çıkması gibi gelişmeler, -bölgesel barışın tesisi ile komşu ülkelere tahıl ve enerji aktarımı konusunda- Türkiye’nin bölgesel rolünü ciddi olarak ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünya kamuoyunun bildiği üzere BM Genel Kurulu’nda ‘Dünya beşten büyüktür!’ diyerek kapitalist dünya sisteminin çöküşten kurtulabilmek için yeniden yapılanması gerektiğini ilan etmiştir. Türkiye, uzak tutulduğu dünya yönetim masasına bir dünya gücü olarak oturacaktır.
Batı, Türkiye aleyhtarı siyasetinin işe yaramayacağını anlıyor artık.
Yorumlar2