Dehşet Dengesi Bozuluyor
- GİRİŞ30.07.2022 09:43
- GÜNCELLEME01.08.2022 09:43
Yirminci yüzyıldan geriye miras olarak “dehşet dengesi” kaldı.
Dehşet dengesi, devletler arasındaki gücü yeten yetene rekabette, karşılıklı mahvolma politikasıdır; nükleer güce sahip devletler arasında olası bir nükleer savaşta ortaya çıkacak topluca yok olma korkusu doğrultusunda doğan denge.
Dehşet dengesi, kısaca düşmana karşı güçlü silah kullanma tehdidinin düşmanın aynı silahları kullanmasını engellediğini belirten caydırıcılık teorisi; daha doğrusu karşılıklı kesin yıkım doktrini; tarafların karşılıklı olarak birbirini tümüyle ortadan kaldırmasına yönelik askeri bir strateji ya da ulusal güvenlik politikasıdır.
1914’te Birinci Dünya Savaşı’yla bozulan İngiliz dünya barışı, İkinci Dünya Savaşı’yla Amerikan barışına, daha doğrusu nükleer dehşet dengesine evrildi.
AMERİKAN BARIŞI
20. asır, iki dünya savaşı sonunda, 1952’de kurulan Birleşmiş Milletler ile şekillendi..
İlk çeyrek asırda, 1952 - 1977’ye kadar olan süreçte, ABD , Avrupa’daki İngiltere ve Fransa ve Asya’daki Rusya ve Çin gibi dünya gücünü oluşturan devletler daha çok iç meselelerle uğraştı; adeta yaralarını sardı..
İlk çeyrek asırda, 1977 - 2002’ye kadar olan süreçte, dünya sistemi inşa edildi; mekanizmalar kurularak çalıştırılmaya başlandı.
BM denilen ulus devletler piramidi oluşturuldu.. Ulus devlet, dünya sistemine bağlı devlet demekti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Çeçenistan ve Filistin gibi devletleri kendileri yapılandırmadığından yok sayıldı. Ulus devletler, küresel sermayenin güvenliği ve mobilizasyonların güzergah, trafik ve akışkanlığını sağladı.
Emperyalizm denilen şeyin sermaye ve ticaret seferberliği olduğu biliniyordu. Dünya banka, ulaşım ve iletişim ağlarıyla sımsıkı sarıldı. Bankalar zincirinin hemen yanı başında hava, kara ve deniz ulaşımı geliştirildi. Üretimde pazarlamada merkezileşmeden vaz geçilerek, pazara yakın ve bölgesel talebe uygun üretime geçildi..
ABD liderliğinde kurulan Birleşmiş Milletler’deki küresel yönetim, ABD ile SSCB arasındaki silahlanma yarışını doğurdu.. Askeri mekanizmalar ve doğurduğu dehşet dengesi stratejisi, iki bloklu dünyada, taraflardan birinin nükleer silaha başvurması halinde, diğerinin de karşılık vereceği ve dünyanın yok olacağı tezine dayanıyordu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde atom bombası üzerine kurulu olan denge, Hiroşima'ya atılan bombadan binlerce kat daha güçlü bombaların üretimi sonucu daha da şiddetlendi. Dehşet dengesinin varlığı soğuk savaş döneminde iki blok arasında bir topyekün savaşı önlemişse de, Kore ve Vietnam Savaşları gibi "sınırlı savaşlar" devam etmiştir.
Ani bir saldırıda karşı tarafın çok iyi şekilde gizlenmiş olan nükleer silah kapasitesinin tam anlamıyla yok edilemeyeceğinin bilinmesi dehşet dengesinin yarattığı yıldırmayı arttırmaktadır. İlk vuruş yeteneğiyle karşı tarafın tüm nükleer silahlarını imha edebilmek için, karşı tarafınkinden daha fazla sayıda nükleer silah üretmek gerekmiştir. Dehşet dengesi bir yandan nükleer bir savaşı önlerken, diğer yandan da nükleer silahlanma yarışına yol açmıştır.
Nükleer rekabet, soğuk savaşı sürdürülemez ve yönetilemez hale getirdi. Bu tablo paradoksal biçimde bir yandan savaş seçeneğinin güçlenmesine diğer taraftan ise barış çabalarının artmasına yol açtı.
DENGE POLİTİKALARININ İFLASI
Üçüncü çeyrek asırda, 2002 - 2027’ye kadar olan süreçte, dünya sistemi küresel sermayenin daha etkin olduğu bir uluslararası ortam haline getirildi.. Finans ve ticaret mobilizasyonun gerektirdiği ulaşım ve iletişimde öyle hamleler yapıldı ki insanlık tarihinde görülmemiş başarılar elde edildi.
Gazete ve radyoyla başlayan medya artık televizyon, internet ve cep telefonuyla atağa geçecekti.. Bankalar ve pazar, internete taşındı. Ulus devletleri zayıflatmak için orta sınıf yıkılıyor, devletler küçük ekonomik azınlıklara bırakılırken, toplum sürüleştiriliyor.. Asosyal, apolitik insanların içlerine kapanıp gittikçe yalnızlaştığı bir süreç..
Küresel sermayenin uluslararası ekonomideki rekabeti gittikçe şiddetlenerek Asya’da yoğunlaşmaktadır. Küreselleşme denilen politika, küresel sermayenin dünya ekonomisinin yüzde altmış beşini oluşturan Asya’yı Afrikalaştırma çalışmasıdır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunu oluşturan beş ülke, kıran kırana rekabet halinde Asya’yı aralarında paylaşamamaktadır. Batı’da Karadeniz, Hint Denizi / doğu Akdeniz ve doğuda Çin Denizi / Pasifik Okyanusu’nda yürütülen rekabet, Asya’nın kuşatılmış olduğunu göstermektedir. Batı Asya’daki rekabet, Ukrayna savaşıyla baş göstermektedir. Güney Asya’daki rekabet de Afganistan, Pakistan ve Hindistan’ı kaosa sürüklemektedir.
Çin günümüzde Güney Çin Denizinde ve Pasifik Okyanusunda denetledikleri ve nüfuz sahibi oldukları alanları genişletmek için muhtelif girişimlerde bulunmaktadır. ABD ve bazı bölge ülkeleri Çin’in ekonomik yayılması konuda endişelerini ifade etmektedirler.
Artık Çin’in de katıldığı uluslararası ortamda tam nükleer denklik kurulacak olursa, Çin bölgedeki dengeleri kendi lehine etkilemek için daha da cüretkar adımlar atabilecektir.
Görünen o ki denge politikalarının iflas etmesi, dehşet dengesini de bozmaktadır..
ABD – Çin savaşı, zaman zaman dünya gündemine gelebilmektedir.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Türkiye öncülüğünde devlet haline getirilip BMGK’ya altıncı güç olarak girerse denge yeniden sağlanabilir diye düşünüyorum. Bu değerlendirmemi de bir başka yazıda anlatacağım..
Yorumlar3