Özgürlük ve adaleti uzlaştırmak

  • GİRİŞ11.08.2022 09:38
  • GÜNCELLEME12.08.2022 09:28

Çağın sorunu, özgürlük ile adaleti uzlaştıramamak.

Hayatın herkes için özgürlük ve adalet olması istenilen bir şey. Ne var ki özgürlük ile adaleti uzlaştırmanın güç bir şey olduğunu gizleyemeyiz.

Albert Camus ‘tarihe bakılacak olursa’ diyor, ‘böyle bir uzlaşma hiç de gerçekleşmemiş’.

‘Sanki bu iki kavram birbirinden temelde ayrılıyormuş gibi. Nasıl da öyle olmasın? Herkes için özgürlük demek, para babası ya da gözü doymaz insanlar için de özgürlük demektir. Buysa adaletsizliğe bir yeni biçim vermektir. Herkes için adalet de, tek insanın toplum yararına boyun eğmesidir. Bu durumda salt özgürlükten nasıl söz edilebilir?’ diyor. (Denemeler, s.82)

Bu kötü bir tarih okuma. Örneğin Hz.Ömer (r.a.) adalet timsalidir.

İslam tarihine bakılınca erdemle temellendirilmiş siyasette adaletin ana nitelik olduğu görülür.

Albert Camus’ya göre özgürlük ile adaleti uzlaştırma çabası, bugünkü dünyada ‘yaşamaya ve savaşmaya tek anlam kazandıran çaba’dır.

Bu kadar umutsuz bir durumda çağımızın çetin ama olağanüstü ödevi şu: Adaleti, en adaletsiz bir dünyada kurmak!

Türkiye, sadece kendisi için değil, dünya için de İslam medeniyetinin özgürlük ile adaletin uzlaştırıldığı bir sosyal sistem olduğunu insanlığa gösterebilir.

Özgürlük, kişinin kendi elinde. Özgür olmak için anlam arayışına girmek ve hakikate bağlanmak gerekiyor.

Hayat, tevhit akaidine, Allah ve ahiret gününe ‘imanın tezahürü’ haline gelince, özgürlük ile adalet kendiliğinden uzlaşmaktadır.

Allah’ın iradesini, emrine girerek, takvayla kişisel irade haline getirmek, İslam hukukuyla ilişkileri temellendirerek, hedefler belirleyerek, çerçeveleyerek ve içeriğe kavuşturarak  onu ortak irade haline getirmek tek kurtuluş görünmüyor mu?

Ahiret inancı, insana güzel ahlak (alçak gönüllülük, sorumluluk, hesap verebilirlik) adalet ve fedakarlık nitelikleri kazandıracaktır.

İslam, çağdaş insanı özgürlüğe, çağdaş toplumları bağımsızlığa ve çağdaş devletleri de adalete davet ediyor. Bu çağrının iç yankılanması, İslam milletinin birlik ve düzeni, İslam birliği ve İslam medeniyeti olarak görünüm kazanmaktadır.

Görünen köy kılavuz istemez derler, büyük İslam devleti, Fas’tan Çin’e kadar büyük İslam ülkesinde İslam medeniyetiyle sözkonusu İslam’ın çağrısını insanlık ufkuna taşıyacaktır.

İslam, siyasete beş ilke koymaktadır: a) emanet, b) ehliyet, c) adalet, d) meşruiyet, e) rıza (biat, birey ve toplumun rızası).

Bu beş ilke, eksiksiz uygulansa, özgürlük, bağımsızlık ve adaletin uzlaştığı görülecektir.

Öyle uyanık olmalıyız ki toplumu her düzenlediğimizde bireyi düşünmeli ve bireyin hak istediği her sefer de toplumun yararını hatırlamalıyız..

Türkiye, siyasette ‘emanet, ehliyet, adalet, meşruiyet, rıza’ ilkelerini ortak değer haline getirebilse; hem iç bütünlüğü ve düzeni sağlayabilir, hem de diğer İslam ülkeleriyle birlikte hareket ederek İslam birliğini küresel aktör haline getirebilir.

Küresel düzeni ve güvenliği sağlayacak olan uluslararası mahkemelerin adalet dağıtabilmesi de siyasetin hakikate uygun yapılmasıyla imkan dahiline girecektir.

Türkiye’nin kurtuluşu, geleceğini güvence altına alması ancak İslam birliğiyle mümkün olabilir. Başka yol yoktur. Gücün esas alındığı, gücü yeten yetene yaşanan bir dünyada özgürlük ile adaleti uzlaştırmak imkansızdır.

Dolayısıyla özgürlük ile adaleti uzlaştırmak için siyaseti hakikatine uygun yaparak öncelikle diğer İslam ülkelerine örnek olması gerekmektedir.

İlahi irade olmadan özgürlük ile adaleti uzlaştırmak mümkün değildir.

Yorumlar2

  • Halife 1 yıl önce Şikayet Et
    İslam ahlak ve hukukunun farkını, özgünlüğünü ve üstünlüğünü anlatan yazılar bekliyoruz..
    Cevapla
  • Kamil Eşfak Berki 1 yıl önce Şikayet Et
    Devamı gelmeli...yeni bir seri yazı doğmalı böylece..kolay gele..tebrikler..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat