Fitne ve fesat: Kimlik siyaseti

.

  • GİRİŞ06.12.2022 11:44
  • GÜNCELLEME08.12.2022 08:59

Kolonyalizm ve emperyalizm sonrasında 1990’dan itibarten küreselleşme olarak kavramlaştırılan siyasal ve toplumsal yaşamda, küreselleşmenin ideolojisi olarak Neolibrealizm, küreselleşmenin kültürel yapısı olarak da postmodernizm uygulama alanı bulmuştur. Soğuk Savaş sonrasında devletin rolü, ulus-devletin varlığı yeniden yorumlanmaktadır.

İlk çeyrek asrını geride bıraktığımız 21. yüzyılın ideolojisi neoliberalizmdir. 19. yüzyılın ideolojisi liberalizm, 1970’li yıllardan başlayarak neo (yeni) öneki ile kavramlaştırılmakta, neoliberalizm olarak yeniden yorumlanmaktadır.

KÜRESELLEŞMENİN İDEOLOJİSİ: NEOLİBERALİZM

20. yüzyılın dördüncü çeyreğine girerken, 1974 yılında Frederich August Von Hayek, serbest piyasa ekonomisini savunan görüşleriyle Nobel ödülüne görülerek ekonomist ve siyaset bilimci ilan edilmiştir.          

Neo-liberalizm, kapitalist devletin sınıf iktidarına yönelik rolünü, dolayısıyla temsil ettiği güç ilişkileri ile iktidar biçimlerini yeniden düzenlemek üzere oluşturulmuş bir sermaye projesi, saldırgan bir sınıf egemenliği projesi olarak tanımlanabilir. 

Harvey ise küreselleşme yönüne dikkat çekerek, neoliberalizmi, küresel kapitalist gücün ‘iktidarını onarma projesi’ olarak tanımlar.

Kısaca neoliberalizmi, dünya sermayesinin, küreselleşen sermayenin ve uluslararası şirketlerin ideolojisi olarak tanımlamak mümkündür.

KÜRESELLEŞME DÖNEMİNDE ULUS DEVLET

Küreselleşen sanayi sermayesi ve mali sermayenin ideolojisi olarak yükselen “neo-liberalizmin insan tasarımı iktisadi insan, toplum tasarımı iktisadi toplum” olarak belirlenmektedir. 

Devletin görevi, özel mülkiyeti güvence altına alarak piyasaların en iyi şekilde işlemesini sağlayacak hukuki ve kurumsal çerçeveyi oluşturmaktır ancak; devletin piyasalara müdahale etmesi istenmez. 

Neoliberalizm, piyasa sınırlarının mümkün olan ölçüde genişlemesini, ekonominin denetiminin devletten özel sektöre aktarılmasını gerektirmektedir. Neoliberalist bakış açısında siyasetin ekonomiden ayrıştırılmaya çalışıldığı da görülmektedir.

Neoliberalist ekonomi, ulusal sınırları aşarak küreselleşip uluslararası sermayenin çıkarlarına hizmet ederken; siyaset ve devlet yerelde kalmalıdır.

Neoliberalistlere göre siyaset ekonomiye dayanmaz; bir başka ifadeyle ekonomi, siyasetin gerekçesi değildir. Küresel sermaye için ulusal sınırlar, hareket serbestilerinin önündeki engeller olarak görülür. Bu noktada neoliberalizm, liberalizmin aksine temsili demokrasiyi savunmaz.

Neoliberalizm buna karşılık daha fazla demokrasi, çoğulcu demokrasi, ileri demokrasi söylemleriyle yola çıkarken siyasetin ekonomiye müdahalesini kriz nedeni olarak görür ve ekonomi ile siyaset arasına sınır çizer[3].  Neoliberalizmde en üst sistem, ekonomidir; sosyal ve siyasal sistem alt sistemdir. Buna uygarlık anlayışına göre; ekonomik alan alabildiğince genişlerken siyasal alan daralmalıdır.  

KÜRESELLEŞMENİN KÜLTÜREL ÇERÇEVESİ: POST-MODERNİZM

Neoliberalizmin kültürel çerçevesi olarak nitelendirilen post-modernizm, farklılığı ya da ötekini, cinsiyet, ırk, etnisite, cinsellik gibi kategorilerle tanımlamaktadır[4]. 

Neoliberalizmin sosyal yansımaları, anomi ve terörizmdir; çünkü giderek artan parçalanma, yalnızlaşma, yabancılaşma, çatışma, kişisel kimliklerin çoğalması; bir başka ifadeyle; post-modern dünyada ‘çeşitlilik’ ve ‘farklılıklar’ olarak görülmektedir. Neoliberalizm, toplumları çözer, atomize eder, kitle haline getirir.

Neoliberalizm, modern dönemdeki evrenselliklerin yok edilmesini amaçlamıştır.  Aile ve sosyal dayanışma çökmüştür. 

Postmodern toplumda anlamlar, parçalandığı gibi kavramlar da yeni anlamlar kazanmaktadır. Modern toplumdaki siyasallık ve ideolojiler geçersizleştirilmektedir; ideolojik kavramların içlerinin boşaltılması bir yandan anlam karmaşası yaratırken, tarihsel olayların anlaşılabilirliliğini de güçleştirmektedir. 

Postmodern toplumda aile ve sosyal dayanışmasının yerine bireycileşme ve farklılıklar ön plana çıkarılarak, kimlikler etrafında örgütlenmeler yaygınlaştırılmıştır.

Etnisite, din, mezhepler ve özellikle cemaatler üzerinden yürütülen kimlik siyaseti, etnik köken ve inanç ekseninde kendinden olmayanı öteki olarak tanımlamakta ve ötekine düşmanlığı yaratmakta;  etnik ve dinsel çatışmalar başlamakta; dahası ırkçılık ve şiddet, etnik gruplaşmanın etkisiyle küresel çapta körüklenmektedir.

KİMLİK SİYASETİ

20. yüzyılın son çeyreğinde ekonominin neoliberalleşmesi ve beraberinde küreselleşme ile artan parçalanmışlık, öteki tanımlamalarını zorunlu kılan kimlik gruplaşmaları yaygınlaşmaktadır. Çokkültürlü toplumlarda şiddetin, nefret söylemlerinin artmasına yol açmıştır. Kimliklere bağlı siyasete ilişkin Bauman,  “gürültü ve öfkeyle doludur”, der[5]. Dolayısıyla küreselleşmede postmodern kültür, tam bir fitne fesat ocağı haline gemektedir.

Geçmişin travmalarını yeniden hatırlayacak her türlü bilgi siber ortamda çok hızlı yayılmaktadır.

Farklı etnik ve dini  kimliklere vurgu yapılması, mikro milliyetçilikleri yaratırken; çokkültürlü toplumlarda nefret suçları akıl almaz boyutlara ulaşmaktadır.

Etnik çeşitlilik, çokkültürlü bir toplumda renkli bir kültürel mozaik yaratmaz; anomi ve terör yaratır. Kimlik siyaseti üzerine örgütlenme, ötekinden nefret etmenin gerekçelerini üretmeye devam etmekte, diğer yandan da  İslami mücadelesinin önünü kesmektedir. Öyle ki; Müslümanlar bile kendilerini etnisite çerçevesinde tanımlayabilmektedir.

Sermaye alabildiğine küreselleşirken, İslam milletini yerelleştirilmektedir. İleri demokrasi söylemlerinin içinde “özgürlük”ler yeniden tanımlanırken; gerçekte olan, ekonominin siyasetten özgürleşmesidir.

İslam milleti, modern dönemde sosyolojik Haçlı seferlerine maruz kalmıştı. Çağdaş dünyada postmodern dönemde Müslümanlar artık psikolojik Haçlı seferlerine maruz kalmaktadır.

Küresel postmodern kültürde, kapitalizm, acılarımızı bile metalaştırmaktadır. Fotoğraflar, başkalarının acılarına baktığımızda haykırış, çığlık, öç alma duygusu ve bazen de bilincimizde donuklaşan görüntülerdir ve kendini tekrarlar dururlar[6].

Bireysel ve küçük grup kimlikleri üzerinden yapılan siyasetlerle İslam milletinin ve insanlığın yok edilişini tekrar tekrar yaşıyoruz, seyrediyoruz, alışıyoruz ve maalesef kanıksıyoruz.

Dillerimiz, inançlarımız, dünyanın renkleriyse; bu ortaçağ vahşetini aşan öfkelerimiz nedeni nedir?

Bugün geçmişi ve geleceği pragmatist bir yaklaşımla yağmalamaktadır. Birbirimizden nefret etmek için geçmişi çarpıtarak tarihin çöplüğünü eşelemeye devam edersek çatışmak için yeni sebepler bulmamız zor olmayacaktır.

Küreselleşme dönemi ideolojisi neoliberalizm, insanın en temel ihtiyacı olan aidiyet ve mensubiyeti, kimlik siyaseti üzerinden küresel çapta problem haline getirmektedir.

Yorumlar1

  • Sedat Yılmaz 1 yıl önce Şikayet Et
    Küreselleşen sermaye mi siyaset mi? Yoksa bir merkezden yönetilen birlikte oluşturulan sermaye-siyaset erki mi küreselleşiyor? Küreselleşmenin asıl maksadı nedir? Küreselleşme Kur'an-ı Kerim'deki Hucurat: 13 âyetiyle nasıl yorumlanır?.. Sorulara bulunacak cevaplar konuyu aydınlatacaktır, diye düşünüyorum.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat