Tevhit Ağacı

  • GİRİŞ13.12.2022 11:27
  • GÜNCELLEME14.12.2022 08:30

Allah Teâlâ, İslam inancını ifade eden kelime-i tevhidi “güzel söz” olarak nitelemiş; kelime-i tevhidi bir tohum olduğundan Müslümanca yaşamayı, İslam şahsiyetini ve İslam medeniyetini de canlı, sağlıklı ve büyük bir ağaçla sembolleştirmiştir.

Tevhit ağacı, Kur’an-ı Kerim’de kökü yerin derinliklerine sağlam bir şekilde yerleşmiş, gövdesi ve dalları gök yüzüne doğru yükselmiş, her zaman meyve veren bir ağaç olarak imgeleşmiştir:

 “Allah’ın nasıl bir misal getirdiğini görmedin mi? Güzel sözü, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti. O ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller getirmektedir. Kötü sözün misali de kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaçtır.” (İbrahim Suresi; Ayet: 24-26)

Bu yazıda, ayette ifade edilen ağaç sembolünden yola çıkarak yüreğe düşen tevhit inancının insanda kişilik, kimlik, hayat tarzı ve medeniyet oluşu süreci; bu bağlamda tasavvufun insanı kemale erdirme olgusu üzerinde düşüneceğiz..

AĞAÇ SEMBOLÜ

Ağaç, çiçeği, meyvesi ve diğer estetik özellikleriyle tarih boyunca insanların dikkatini çekmiştir. Ağacın beşikten mezara kadar hayatın her safhasını kapsayan bir sembol olarak tarih boyunca kullanılması, ona karşı özel bir ilgi uyandırmıştır. İklimlere göre türlerinin farklı oluşu, her mevsim görünümünün değişmesi, özellikle kışın yapraklarını döküp baharda tekrar canlanması sebebiyle, ölümden sonra yeniden hayata dönüşün sembolü gibi görülmüştür.

İslam’dan önceki dinlerde de, özellikle bahar mevsiminde ağacın yeniden canlanması olayının ölümden sonra diriliş şeklinde yorumlanması da aynı sembolün evrensellik kazanmasına yol açtığını göstermektedir. Ağacın belli aralıklarla kendini yenilemesi, onun Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatının tecelligahı olduğu fikrini doğurmuş, böylece çeşitli mucizelerin tecelligahı olan ağaçlar kainatın, hayatın ve insanın sembolü olarak da kabul edilmiştir.

Dünya kültüründe selvi, hayat ağacını; nar da ebediyeti ve cenneti temsil eder. Ağacın bütünü gibi dalları ve diğer bazı kısımları da çeşitli bakımlardan sembol kabul edilmiştir. Eski Romalılar’da defne dalı zaferin, zeytin dalı barış ve mutluluğun, meşe yaprakları ise gücün sembolüdür. Dini anlamlar yüklenen ağaçlar, semavî ağaç, insanlık ağacı, hayat ağacı, bilgi ağacı gibi çeşitli adlarla anılmışlardır.

Yahudilik’te de ağacın kutsallığı ve özel nitelikli ağaçlar fikri vardır. Hz. Âdem’in cennette karşılaştığı “bilgi ağacı” ile yine aynı hadiseyle ilgili olarak zikredilen “hayat ağacı” bunlardandır. Yahudilik’te ayrıca Sukkot bayramında ağaç dalları kullanılmaktadır. Hıristiyanlık’ta, Hz. Îsâ’nın Kudüs’e girişini hatırlatmak üzere Paskalya’dan bir pazar önce dallar takdis edilmekte, çam ağacı ise Noel’in sembolü sayılmaktadır. Ayrıca Hz. Îsâ’nın çarmıha gerildiğine inanılan ağacın da Hıristiyanlık’ta büyük bir önemi vardır; cennetteki hayat ağacından yapılmış olduğuna inanılan bu ağaç ölüleri diriltme özelliğine de sahiptir.

TOHUM, AĞAÇ VE MEYVE

Allahu Teala, Kur’anı Kerim’de “kelime-i tevhid”i ağaca benzetmekte, bir ağaç nasıl Allah’ın izniyle her zaman meyve verip faydalı oluyorsa “kelime-i tevhid”in de aynı şekilde her zaman faydalı oluşuna dikkat çekmiştir.

“Kelime-i tevhid” de müminlerin kalplerine yerleşip kökleşince; davranışlarını etkilemekte ve imanın ürünleri, meyveleri olan salih ameller onların üzerinde görülmektedir. Onlar Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları gibi, ilim, irfan ve güzel işleriyle de insanlık için daima faydalı olmaya gayret ederler.

Öte yandan ağacın diri kalması için nasıl sulama ve budama gibi bakıma ihtiyacı varsa kalpteki iman da böyledir. Eğer mümin faydalı ilim, güzel amel, zikir ve tefekkürle onu beslemezse o da zayıflayıp yok olabilir.

Allah’ın güzel söz olarak nitelediği “kelime-i tevhid” tohumunun insanda meyveye durması İslam düşüncesinde ahlak kuramlarından Tevhit Ağacı kuramının doğmasına yol açmıştır. İnsan bedeni bir ağaç olarak kabul edilmiş; kalp, akıl (beynin fonksiyonları, zihin), dil, kulak, göz, el ve ayak organlarına ilişkin günahlar ve sevaplar belirlenip takva hayatı çözümlenmeye çlışılmıştır. Örneğin dil için dua, ilmi müzakere, irşad çiçek açmak olurken, yalan, iftira, gıybet gibi fiiller kalbin ölü olduğunu gösteren kötü özellikler olarak yorumlanmıştır.

Çeşitli alanlarda eser veren ve ahlak öğretisiyle ünlü büyük Türk âlimi İmam-ı Birgivi, Tarikat-ı Muhammediye kitabında tevhit ağacı kuramını esas almış ve sözkonusu yedi organa dair ahkamı ayet ve hadislerle açıklayarak ahlak düşüncesini açıklamıştır. Osman Nuri Topbaş hoca da islam ahlakıyla yaşamak demek olan tasavvufu meyveye durma, ‘imandan ihsana sıçrama’, efal-i mükellefini gözeterek ihlaslı ve takvalı yaşama olarak yorumlamaktadır.

“Kötü söz”  demek olan ayetteki kelime-i habîse tamlaması, “asılsız söz, çirkin söz”, “Allah’ı inkâr etme sonucunu doğuran her türlü söz, şirk ve benzeri İslâm dışı inançlar” anlamına gelir. Bu kötü söz, âyette, kökleri kesilip gövdesi yerden koparılmış bir ağaca benzetilmektedir. Böyle bir ağaç nasıl meyve vermezse ve kuruyup yok olmaya mahkûmsa; kötü söz de Allah’ın kabul etmeyeceği gaflet, isyan ve hakikat düşmanlığıyla geçirilmiş bir ömür olacağından sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Ayrıca insanın hem dünyada, hem de âhirette felâketlere sürüklenmesine sebep olur. Kötü söz, kısaca insanı cehennem odunu haline getirir..

MEDENİYET TEVHİT AĞACININ MEYVESİDİR

Müslüman düşünürler, insan bedeni gibi toplumu da tevhit ağacı olarak sembolleştirmişler, medeniyeti de tevhit inancının tezahürü, bir başka ifadeyle medeniyetinm kurum ve kuruluşlarıyla meyvesi olarak yorumlamışlardır. İslam medeniyeti, Tevhit Ağacı’nın meyvesi olarak sembolize edilmiştir.

Sezai Karakoç, modernleşme, batılılaşma ve çağdaşlaşma diye kavramlaştırılan Batı etkisini insanımızın tevhit ağacından koparılıp Avrupa ağacına asılmak olarak değerlendirmiştir:

“Birinci Dünya Savaşı oldu olalı Türkiye, bir Ortadoğu ülkesi olduğu halde, öbür Ortadoğu ülkelerine sırt çevirmiştir. Tabi! ve tarihi çevremizden, yani jeopolitik çevremizden kendimizi kendi elimizle koparmışız. Şimdi biz, bir ağaçtan koparılarak başka bir ağaca, Avrupa ağacına asışmış bir elma gibiyiz. Asıldığımız ağacın elmaları canlı, sağlık fışkırır bir durumda görüyoruz da, gittikçe kurumamıza akıl erdiremiyoruz. Anlamıyoruz ki, yanıbaşımızda sallanan çocuk neşeli elmalar, ta o ağacın kökünden yürümeğe başlayarak o en ince dalın ucuna gelip durmuşlardır ve orada canlı olarak durabilmenin tek yolu budur. Yani içten gelmek.” (Farklar, s.25)

Sezai Karakoç, ülke olarak ‘kendi kendimize itiraf etmekten korkuyoruz’ diyor Ortadoğulu, yani İslam ülkesi olduğumuzu: “Biz Batının tohumunda yoktuk; Batının kökünde rüya görmüş değiliz. Formumuzu Avrupa amorfundan almadık. Avrupalı olarak çiçek açmadık. Protoplazmamızda Avrupa özü yok; dokumuzda greko-latin ve hristiyan çizgileri yok. Batıya kolayla, tutkalla yapışığız.”

Türkiye, tevhit ağacıdır, İslam medeniyeti ve İslami şahsiyet, kimlik ve hayat da meyveleridir; kıyamete kadar hiçbir zaman da teslis ağacı olmayacaktır.  “Biz, Ortadoğu'da ananevi yerimizi aldığımız gün, Ortadoğu dünyanın şahdamarı olacaktır..”

NOT: Bu köşede son yayınlanan ‘Osman Nuri Topbaş Hoca: Üzülüyoruz’ başlıklı yazının aldığı tepkiler nedeniyle bir not düşmek, bir açıklama yapmak istiyorum. Osman Nuri Topbaş Hocanın ailesinden bahsedilecekse öncelikle babası Musa Topbaş Efendi anlatılmalı: Musa Efendi, 1950’de tanışıp sohbetlerine katıldığı Nakşibendî şeyhi Mahmut Sami Ramazanoğlu’na 1956’da intisap etti; 1976’da hilâfet aldı. Şeyhin vefatının (1984) ardından onun irşad vazifesini devam ettirdi. Sevenleri arasında “Sâhibü’l-vefâ” diye anılan Musa Efendi, 16 Temmuz 1999’da İstanbul’da vefat etti ve Sahrâyıcedid Mezarlığı’na defnedildi. Musa Efendi’den sonra da Osman Nuri Topbaş Hoca irşad hizmetini devam ettiriyor. Aile, Bediüzzaman, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Necip Fazıl Kısakürek gibi İslam büyüklerinin hizmetlerine destek olmuştur. Ailenin aydınlık, temiz, parlak geçmişi ve isar düzeyinde infaklarını; hizmetlerdeki öncülüğünü araştıranlar kolayca görecektir.

Yorumlar1

  • Doğan Gökmen 1 yıl önce Şikayet Et
    Yine kalplere hirab eden bir yazı olmuş. Rabbimiz “Tevhid”i kalplerimizin gıdası, amellerimizin ihlası, Nefsi terbiyemizin ilacı eylesin. Kalemine sağlık Yürekli Dostumuz
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat