Ailede bireylik ve beraberlik dengesi

  • GİRİŞ31.12.2022 10:43
  • GÜNCELLEME02.01.2023 10:22

Her ölen insan, bir iz bırakır. Gerçekler, anılar, deneyimler olmasa da, en azından çeşitli fikirler bırakır. Hatırlamak, öteden beriye gelmeye çalışmaktır. En uzak geçmişten, bir başlangıçtan bu güne doğru hatırlanır.

Dolayısıyla insan, geçmişi hakkında ne kadar çok şey bilirse  kendini o kadar iyi tanır. Ailede yaşanan olayların ve duyguların hepsi, hayatta olan aile üyelerinin hepsinde mevcuttur.

Sistem yaklaşımına göre organizmanın işleyişini anlamak için bünyesindeki öğeleri ayrı ayrı incelemekten çok öğeler arasındaki ilişkilerin anlaşılması gerekir.

Sistem görüşü dayanağını bütünün onu oluşturan parçaların toplamından daha fazlası olduğu düşüncesinden alır: Bireylik, bir sistem olarak ele alınacak duygu, davranış ve bunları denetleyen düşünce olarak üç öğe şeklinde ele alınabilir. İki kişilik bir aile, bir birliktelik sistemi, bir sosyal sistem olarak ele alınacak olursa; iki kişi ve bunların arasında kurulan ilişki olmak üzere toplam üç unsur vardır.

İnsanın ailesiyle problemlerinin çözümünde bu iki sistem arasındaki ilişki belirleyici olmaktadır.

AİLE: BİR DUYGUSAL SİSTEM

Sosyal psikolojinin bakış açısından küçük gruplar, temelde duygusal sistemlerdir. Aile de duygusal bir sistemdir. İnsan, bugünkü problemlerini anlamak istiyorsa ailesinin geçmişteki hikayesini tam olarak irdelemesi gerekir. İnsan ne kendini aileden kopuk, bağımsız bir parça olarak ele alabilir ne de ailede erimiş bir şekilde ele alabilir.

Sistem paradigmasına göre bir sistem olarak bireylikteki değişim, aile sisteminin değişmesine de neden olur. Ailedeki değişim de toplumun değişmesine yol açacaktır.

Sistemci yaklaşım, insana düşünce, duygu ve davranış öğelerinden oluşan ’bireylik sistemi’ olarak bakar. Her insanda düşünce, duygu ve davranış; inançla, yani bağlanmayla (dünya görüşü, varlık tasavvuru, kültür, değerler ve deneyime bağlı olarak) çalışır.

Ailenin duygusal sistemi birbirini dengeleyen iki gücü içerir: bireysellik ve beraberlik. Bireysellik, kişiliği oluşturacaktır. Beraberlik ise kimliği oluşturacaktır. İnsan her ikisine birden sahip olmak zorundadır; ne kişiliksiz yaşayabilir ne de kimliksiz..

KİŞİLİK, BAĞIMSIZLIK VE BİREYSELLİK

Aile içinde bireysellik, her bir aile üyesinin kendi kendine hareket edebilmesidir. İnsan varoluş sorumluluğunu üstlenmeli, maddi ve manevi yeterlilik sağlamalı, kendi hedefini belirlemeli ve onu gerçekleştirmek için planlı bir şekilde çalışmalıdır. İnsan, ilişki ve iletişimleriyle anlam arayışı içinde kendi varlığını biçimlendirecektir.

Aile içinde beraberlik ise güven, duygusal yakınlık ve anlaşma anlamına gelir. Beraberlik denilen özünde güven duygusu olan ilişki yumağı, iyilik eksenimde, adaletle / ölçülü ilişkilerle ve fedakarlıklarla sarılmıştır.

Gerek aşırı beraberlik, gerekse aşırı bireysellik, aile sisteminin dengesinin bozulmasına ve aile üyelerinde ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olur. Aile ilişkileri ne yok sayılamayan bireyselliğe indirgenebilir ne de ihtiyaç olan birlikteliğe indirgenebilir; ikisi arasında denge esastır.

Aşırı beraberlik, kişinin düşünce ve duygusunu hesaba katmadan sadece davranışları programlayarak sağlanan robotlaştırma bireyin füzyonuna (eriyerek birleşme) ve kendi benliğini geliştirememesine yol açar. Aşırı bireysellik de soğuk ve kendine yabancılaşmış bir aile yapısı olarak ortaya çıkar; bu da aile değil çıkar eksenli birlikte yaşamak olur.

Aile bireylerinin bağımsızlık ve kendini farklılaştırma düzeyleri, ailenin anksiyete (kaygı) ve kaçınım düzeyini belirleyen temel unsurdur. Güven, kaygı ve kaçınmanın makul ölçülere indirilip maksimize edilmesidir.

Bireylik sistemi, kendini farklılaştırma, kendini diğer aile üyelerinden ayrı bir varlık olarak hissetme ve değerlendirme; ortak hedeflerden ayrılmadan ve onunla uyumla kişisel hedef belirleme, plan program ve harekette bağımsızlaşma şeklinde tezahür eder.

Bu bireyleşme süreci, bireylerin birbirine zıt iki gücü (beraberlik ve bireysellik) kontrol etme ve dengeleme kapasitesi üzerine kurulur. Kişilik denilen özyönetim, aslında iç ve dış uyarıları eleştiri ve özdenetimle sağlanır.

Kişilik ve kimlik bütünlüğü olan bireysellik, hem bir insanın eğitim / kültür düzeyini, hem beceri, liyakat ve ehliyetini hem de gelişmişlik düzeyini; kısaca kemalini, biricikliğini, eşsizliğini gösteren bir güçtür.

KİMLİK, BERABERLİK, MENSUBİYET

Beraberlik ise bireylerin sevgi ve kabul görme, mensup olma ihtiyacını gösteren güçtür. İnsanın bağlanma, ilişki ve başarı ihtiyaçları vardır. Özü bağlanma olan bireylik (inanç ve seçimler, red ve kabuller) kişiliği örecektir. İlişkiler yumağı beraberlik ise meslek edinme, çalışma, geleceği planlama ve başarı arayışıdır.

Her birey ve her aile, bu iki gücü, beraberlik ve bireysellik güçlerini aynı ölçüde dengeleyemeyebilir. Dengeleyebilmenin tek yolu vardır, o da sevgidir: Sevgi, tanıma, güven, birlikte yaşama isteği, sorumluluk, fedakarlık ve vaatte bulunma gibi unsurlardan oluşur. Beraberlik ve bireysellik güçleri sadece sevgiyle dengelenir.

Bu beraberlik ve bireysellik güçlerinin birbiriyle barışık, dengeli bir şekilde bulunduğu ailelerde, iyilik ekseninde dayanışmayla bireyler beraberlik içinde hareket ederken, bireyselliklerini de korurlar ve ifade ederler. Dolayısıyla sevginin en büyük göstergesi güven, hizmet ve adalettir.

AİLE: BİREYLİK VE BERABERLİK DENGESİ

Bireylerin, aile denilen duygusal sisteminin baskısından kurtularak bireyselliklerini ortaya çıkarıp, aileleriyle barış yapması, bağımsızlaşma, kendini farklılaştırma yolunda atılmış büyük bir adımdır.

Bağımsızlaşma ve kendini farklılaştırma, bireyin benliğini tanımlaması, ahlakını güzelleştirmesi ve kendini özgürleştirmesi sürecidir. Benliği tanımlama, bireyin ailesine karşı duygusal tepkisini kontrol etme yetisini kazanma ve ailesine karşı objektif bir gözlemci olma sürecidir. Aile içinde bireyler halim selim  olmalı; hilm, ancak aklı selim, kalbi selim ile gerçekleşir.

Ailedeki anksiyete (kaygı) düzeyi, aile bireylerinin düşünsel ve duygusal sistemlerinde karmaşaya yol açtığında tüm kimlikler ve sınırlar kaybolur. Karmaşa, rol belirsizliği, sevginin kaybedilmesi aileyi çökertir.

Bu aileler o kadar yakın ilişkilere sahiplerdir ki üyeleri füzyona (eriyerek birleşme) uğramış ve tamamen iç içe girmişlerdir; laubali olmuşlardır. Herkes başına buyruk olunca ortaya çıkacak başı bozukluk aileyi çökertir.

Kişilik olma, bağımsızlaşma ve farklılaşma bireyin bireysellik ve beraberlik dengesini yönetme şeklidir.

Bağımsızlaşan ve farklılaşabilen insan, düşünce ve duygu arasındaki farkı ayırt eder, zor koşullara daha kolay uyum sağlar, ona zarar verecek ve onun biricikliğini sindirecek yoğun ilişkileri frenler.

Sistem yaklaşımına göre, insan küçük yaşta kök ailesinden edindiği ilişki kalıplarını ve aile içi rolünü daha sonra kendi kuracağı çekirdek ailesine de aktarıyor. İnsanın kullandığı sosyal şemalar ve duygusal kalıpları anlamak için onun kök ailesine ve hikayesine bakmak gerekir.

İnsan ailesiyle ilişkisini düzeltmeden bağımsızlaşamayacağı ve ayrışamayacağı gibi, yüksek ihtimalle bu çatışmaları kendi çekirdek ailesine de taşıyacaktır. Çok geç olmadan bu sosyal şemaların ve duygusal kalıpların farkına varmak ve değişime adım atmak için psikososyal destek almak yerinde olacaktır.

Yorumlar3

  • TAŞKIN Hoşver 1 yıl önce Şikayet Et
    Eline yüreğine sağlık. Önemli bir husu dillendirin.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Semendire 1 yıl önce Şikayet Et
    Ailede artik bırak kökleri cocuk amcayi dayıyı bilmiyor. Bireysellesmeyi yanlis anliyoruz.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Abdullah 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok ihmal edilmiş bir konuya değinmişşiniz. Ellerinize sağlık
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat