Batıcılıkla mücadele
- GİRİŞ13.05.2023 10:41
- GÜNCELLEME15.05.2023 09:36
Türkiye hem bölgesel hem de küresel güç dengelerine etki edebilecek tarihi bir seçim gerçekleştirecek. 14 Mayıs seçimleri sonunda, “Batıcılık”la mücadele devam edecek mi etmeyecek mi belli olacak; seçim sonuçları, Türkiye’nin yolunu, ana istikametini belirleyecek. Kaybetmek, elbette nihai bir yenilgi değil. Fakat yenilen taraf önemli yara alacak ve güç kaybedecek.
MİLLİ EKSEN
Çoğu ülkede seçmen, ekonomi ve güvenlik gibi konuları önceler; dış politika meselelerine daha ikincil bir rol biçer. Ancak Türkiye’de hem ekonominin ihracat ve enerji gibi boyutları hem de güvenliğin bölgesel terör örgütleriyle ilgili olması, dış politikaya farklı bir önem atfedilmesini sağlıyor. Bu bağlamda Erdoğan’ın son yirmi yıllık dış politika performansının iç politikadan soyutlanması pek de mümkün değil.
Söylemler belli. AK Parti ve Cumhur İttifakı, genel olarak bağımsız dış politika, güçlü savunma ve ekonomi siyaseti güdüyor.. Türkiye’nin dış politikada son yirmi yılda öne çıkan en önemli özelliğinin bölgesindeki gelişmelere ve küresel güç mücadelelerine seyirci kalmayı reddetmesi olduğu söylenebilir. Batıcı ittifakın içinde yer alıp dış politikayı bu ittifakın tercihlerine göre otomatiğe bağlama gibi bir opsiyonun olmadığının farkında olan Erdoğan, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin oyun kurucu bir aktöre dönüşmesinde ısrarcı oldu.
Türkiye’nin milli savunma sanayiinde kaydettiği ilerlemeler, milli çıkarlar doğrultusunda kendi dış politikasını üretme iradesinin hem yansıması hem de destekleyicisi oldu. Yeni milli savunma sanayii kabiliyetleri, Türkiye’nin Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının kurtarılmasında ve Libya’da Trablus hükümetinin ayakta kalarak deniz yetki anlaşmasını imzalamasında kritik rol oynadı. Bu sayede Güney Kafkasların ve Doğu Akdeniz’in jeopolitik dengelerini değiştiren Türkiye, hem enerji güvenliği hem de bölgesel etki açısından önemli kazanımlar elde etti.
Küresel güç mücadeleleri ve bölgesel krizler karşısında çözüm üretmekte zorlanan Avrupa’nın Türkiye’nin dış politika sınamalarında etkin ve yeterli bir partner olamayacağı çok açık.
Türkiye’nin bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olarak dünya sahnesinde yerini alması Cumhur İttifakı’nın ortak ideali.
BATICI EKSEN
Batıcılık dünyada tartışılıyor zaten. Bugün küresel sistemin çok kutuplu hale gelmesi ve yeni güçlerle eskilerin dengeleniyor oluşu Batı dünyasını telaşlandırmış durumda. ABD öncülüğündeki Batı artık dünyaya yön verme konusunda bir çıkmazda.
CHP ve Millet İttifakı ise eski Türkiye’nin Batıcı alışkanlığını temsil ediyor. Batı’ya “tam bağlılık” vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu’na talimatlar gündemde..
Ülke refahını dış borçla, idari birliğini yerel özerklikle, uluslararası saygınlığını ise ülkeyi Batı güdümüne tekrar sokarak sağlayacaklarını vaat ediyorlar. Savunma sanayii ve büyük alt yapı yatırımlarını ise durduracaklarına ya da yavaşlatacaklarına dair açık beyanlar var. Ekonomi, dış siyaset ve hatta terör bağlamında iç siyasetin tamamen Batı güdümüne girmesi savunuluyor.
Türkiye seçimlerine müdahale en çok dört ülkeden ABD. İngiltere, Fransa ve Almanya’dan yapılıyor. Seçim yaklaştıkça Batı medyasının önde gelen klavyeşörleri yine salvolara başladı. O sözde çok önem verdikleri gazetecilik etiklerini de bir kenara bırakıp eleştiri falan değil düpedüz saldırıya geçtiler.
Dış basına verdiği röportajlarda Türkiye’yi şikayet eden ve “ne derseniz yapacağız” cesareti veren Kılıçdaroğlu’na, talimat gibi bir talep listesi oluşuyor Avrupa’da. Türkiye’nin PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG’ye yönelik operasyonlarının durması gerektiği, terör koridorunun oluşmasına müdahale etmemesi gerektiği, hatta Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi belirtiliyor. “Türkiye’nin AB’ye katılma şansı artık çok az” denilerek Kılıçdaroğlu’na Avrupa topluluğunu memnun etmek için çok çalışması ve talimatlara uyması gerektiği mesajı verilmektedir. Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemlerine “hurda” diyen Kılıçdaroğlu, NATO ve ABD’nin talebiyle doğru orantılı olarak S-400’leri hangara kaldırma vaadinde bulunmuştur. Terör örgütleri ile bağı nedeniyle Türkiye’nin NATO’ya katılımını veto ettiği İsveç’in NATO üyeliğinin kabul edilmesi talep edilmekte..
İttifakları söylem bağlamında da olsa tutarlılık, irade ve azim bakımından karşılaştıracak olursak şu tespiti yapıyoruz: Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği Batıcılık, Türkiye’de derme çatma bir iç siyaset söylemi demek.
Günlük kaygılarla oy vermesini bekledikleri ırkçı, ayrılıkçı, devletçi, liberal, eski muhafazakâr vb. karışık bir tabana sesleniyor. İlerleme ve yenilikten anladıkları eski, istikrarsız, güçsüz ve Batı güdümünde Türkiye’ye dönüş! Tam bir gericilik!
Batıcı yapay söylemlerin ve içten pazarlıklı birlikteliklerin kalıcı olması mümkün değil.
TÜRKİYE AYAĞA KALKIYOR
Türkiye’nin silkinip kalkıyor olması siyasette, ekonomide, savunmada ve diplomaside güçleniyor olması, özellikle de yeni dengelerin oluşmaya başladığı bir dönemde, Türkiye’nin hinterlandını çok iyi bildikleri için Batılıları rahatsız etmektedir. O yüzden gizli ve açık (Biden örneğinde olduğu gibi) Türkiye’yi istikrarsızlığa sürüklemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Dinleyen ve itaat eden, kontrolleri altında bir Türkiye istemektedirler.
Her şeye rağmen Türkiye ayağa kalkıyor, tuttuğunu koparacak ve sözünü dinletecek güce kavuşuyor; Batı bunun manasını iyi bilir, engellemeye çalışıyor.
Şu da var: Türkiye düşmanlarının müdahaleleri hiç bitmemiş, bitmeyecektir de; işbaşına kim gelirse gelsin.
Yorumlar2