Meşrûluk, adâlet ve anayasa
- GİRİŞ10.08.2023 09:32
- GÜNCELLEME11.08.2023 08:57
Adaletin gerçekleşmesinde ve kalıcı olmasında meşruiyet son derece önemlidir. Dolayısıyla meşruiyetin anayasadan başlayarak tüm yasama çalışmalarında aranması gereken şart olduğu anlaşılmaktadır.
Bir anayasanın toplum katında geçerli olabilmesi için; kendi kaynaklarımıza dayanması, adalet niteliğine sahip olması ve anayasanın halk oylaması yoluyla meşruiyet taşıması, idamesinde birincil derecede gereklidir.
Türkiye’de anayasalar, 1924, 1961 v3 1980 anayasaları, dünya güçlerinin dayatmasıyla hep darbe süreçlerinde yapılmıştır.
Hep tartışılan ve bir türlü toplumun tamamına yakınından meşruiyet elde etmeyen; adalete değil, bazen gerçekte bazen algı düzleminde zulme dayalı, zulüm üreten, çözüm değil sorunlar getiren bir anayasayla bütünlük sağlanır mı ya da devlet yönetilebilir mi?
Sözkonusu anayasalar her açıdan toplumun ve ülkenin kültürel, entellektüel, felsefî, siyasal, ekonomik vs. her türlü gelişiminin önünde büyük bir engel olarak durmaz mı? Olağanüstü şartlarda yapılan ve Batıcılığı dayatan anayasalar Türkiye’nin en büyük problemidir..
Ülkemizde gerçekten halkın meşruluğunu almış, bir adalet zeminine oturan, toplumdan geçerlilik elde eden bir anayasanın varlık düzeyine çıkması, yani toplumun ve devletin bütün kurum, kaynak ve değerleriyle önünü açan bir anayasa yapılmasına büyük ihtiyaç duyulmaktadır.
Bugün yeni bir anayasa yapmak için en uygun zemin bulunmaktadır. Zaman da uygundur. Hatta bu noktada hiç zamanımız kalmamıştır. Üstelik bütün partiler, 1982 Anayasasını eleştirmiş ve bu topluma yeni anayasa vaadinde bulunmuştur. Yeni anayasa yapmak, bütün liderlerin ve milletvekillerinin boynunun borcudur.
Artık “yavaş olalım, biraz daha bekleyelim” gibi yaklaşımlarla vakit öldürmek, kendi anayasamızı yapmayı geciktirmek demektir; anayasa yapmayı geciktirmek ise millete karşı sorumluluğu yerine getirmemek, çözülmeye yol açmak ve ülkemizin huzur, mutluluk ve refahından çalmaya devam etmek demektir.
Anayasa yapmada rol alan güçlerin, hükümetimizin ve görev alan bütün kişilerin, ilgili ve yetkili herkesin, resmî ve sivil örgüt veya grupların bilmesi gereken bir şey var: Anayasa, milli iradeyi yansıtmalıdır. Unutulmamalı ki devleti kuran ve ayakta tutan halk, azınlık muamelesi görmek istememektedir. Türkiye’nin siyasal merkezi, sosyolojik merkezi değil, marjinal küçük bir gurubu, seçkin azınlığı temsil etmektedir. Anayasa, taşları yerine koymalı; dine ve millete saygılı yeni bir anayasa yapılmalıdır.. Anayasa, milli iradenin üzerinde bir güç tanımamalı, öyle ‘değiştirmesi teklif dahi edilemez’ maddeler bulunmamalıdır; milli irade, anayasanın her maddesini her an ihtiyacına uygun değiştirebilmeli, ‘söz milletidir’ diyen bir anayasa olmalıdır.
Anayasanın sağlam temellere oturması şarttır. Din, milli ahlak, örf, adet, gelenek ve milli kültür, anayasanın kaynağı olmalıdır. Milli iradeyle gerçek anlamda temellendirilmemiş bir anayasanın geleceği de olmaz. Bütün çabalar da boşa gider.
Anayasanın kalıcı olmasının yolu, adâlete dayalı ve meşrûiyet ekseninde bir anayasa yapmaktır.
İktidarıyla, muhalefetiyle tüm ülkeyi yönetenler, bilmelidir ki toplumun temel inanç, değer vd. esaslarının, kendi kaynaklarımızın üzerine oturan ve meşruluk ilkesinin gözetildiği, adalet merkezli bir anayasa yapmak kaçınılmazdır. Partiler kanunu ve seçim kanunu, demokrasiye yaraşır şekilde düzenlenmelidir.
Yeni anayasa yapmada vakit kaybetmenin toplum ve devlet olarak aleyhimize olacağını unutulmamalıdır. Din, akıl, can, mal ve nesil güvenliğini sağlayacak, özgürlükleri güvenceye alacak bir anayasa olmalıdır.
Türkiyemizde bu özellik ve nitelikte bir anayasa yapılabileceğinin işaretleri ortadadır. Gerekli olan siyasal irade de mevcuttur.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol