İslam toplumunu yönlendiren ilkeler

  • GİRİŞ12.08.2023 09:19
  • GÜNCELLEME16.08.2023 08:48

Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin insanları dine davet etmelerini, toplumu birliğe davet etmekle özdeş sayar. İslam toplumu peygamberlerin toplum hayatını düzenlemeye yönelik faaliyetleri sonucunda meydana gelmiştir. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed sallahu aleyhi vesellem, kadınların, fakirlerin ve kölelerin insan yerine konmadığı, güven ve adaletin zayıf olduğu bir cahiliye toplumuna gönderilmişti. O, gönderildiği toplumu cahiliye kültüründen ve adetlerinden arındırarak İslam inancı üzerinde birleştirdi. Mü’minleri kardeş ilan etti. Üstünlüğün kabile, ırk ve toplumsal statüde olmadığını bildirdi. Âdem aleyhisselamdan itibaren peygamberlerin kurucusu ve öncüsü olduğu toplum modeli, Asr-ı Saadet’te mükemmel şeklini alarak İslam toplumuna dönüşmüştür. İslamiyet, Peygamber sallahu aleyhi vesellem önderliğinde, son semavi kitap olan Kur’an-ı Kerim’i ortak irade haline getirerek yaşamaktır. İslamiyet’in öngördüğü sosyal düzende; eşref-i mahlukat olan insanın maddi ve manevi varlığının korunması, kabiliyetini geliştirebileceği ortamın hazırlanması, toplumun aydınlık, temiz, huzur ve barış içinde yaşaması amaçlanır. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin kurduğu İslam toplumu, güce, zulme ve zevke dayanan toplum yapılarından farklıdır. İslam toplumunda Müslümanlar ve diğer inanç mensupları, ibadet, çalışma, sanat, eğitim gibi gündelik faaliyetlerini rahatça sürdürebilir. İslam toplumu, tevhid, barış ve özgürlük ilkelerine dayanan erdemli bir toplumdur. Kur’an’ın ifadesiyle, İslam toplumu fertleri birbirine kenetlenmiş tek vücut gibidir. İslamiyetin insanı yüceltmesiyle oluşan toplum ve devlet, İslam kültür ve medeniyetini inkişaf ettirmiştir. İslamiyet’in geniş coğrafyalara yayılmasıyla İslam toplumunun bünyesi etnik yapı ve yaşam tarzı yönünden çeşitlenmiştir. Müslümanlar, farklı kültür ve medeniyetlerle karşılaşmayı, beşerî bir zenginlik olarak değerlendirmiştir. Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Arap, Türk, Fars, Hint, özgür, mevali, köle, zengin, fakir, kuvvetli, zayıf, kadın, erkek, genç ve ihtiyar gibi farklı sosyolojik gruplardan oluşan toplumda herkese adil davranılmıştır. İslam toplumu, ortak ilke ve ideallere sahip dengeli bir toplumdur. Fertler arasındaki ilişkilerde karşılıklı anlayış, paylaşma ve fedakârlık gibi tutumlar esas alınır. Varlığını koruması ve geliştirmesine güven, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma, iyiliği emredip kötülükten sakındırma, hak ve adaleti gözetme ilkeleri yön verir.

1.GÜVEN: Güven, fertlerin ve toplumun huzuru için gereken ilkelerin başında gelir. Güven ortamı sağlanmazsa sosyal hayatı sürdürmek mümkün olmaz; ilişkilerin sorunsuz yürümesi can, mal ve ırzın korunması, güvene bağlıdır. Güven ortamının kaybolduğu cahiliye toplumunda haksızlık, zulüm, aldatma gibi olumsuz davranışlar yaygınlaşır. Birlik ve beraberlik ortadan kalkar. İnsan ruhunda ve toplumun yapısında yıkıcı hasarlar meydana gelir. İslam toplumunda güvenliği sağlamak üzere kurumlar oluşturulmuştur. Müslüman yöneticilerin esas görevi, toplumun güvenliğini sağlamak olmuştur. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Medine Sözleşmesi ile şehirde yaşayan Müslüman, Yahudi ve putperestlerle karşılıklı güvene dayalı bir ortam tesis etmiş ve şehri güvenli hale getirmiştir. Güven ikliminin oluştuğu dönemlerde İslam Medeniyeti’nin gelişmesi hız kazanmıştır. Güvenliğin sağlanamadığı zamanlarda ise Moğol ve Haçlı saldırılarının gerçekleştiği dönemlerde olduğu gibi sorunlar artmış ve İslam medeniyetinin zayıflamasına yol açmıştır.

2. KARDEŞLİK: İnsanlar, Adem aleyhisselamın soyundan geldiği için kardeş sayılırlar. Erdemli toplumun oluşması için kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku gereklidir. Müslümanlar inanç, amaç ve davranış birliği açısından birbirinin kardeşleridir. “Mü’minler ancak kardeştirler...” (Hucurat Suresi; Ayet: 16) ayet-i kerimesi, nerede ve ne zaman yaşadığına, ırkına, cinsiyetine ve kabilesine bakılmaksızın, bütün Müslümanların kardeş olduğunu ilan eder. İslam kardeşliği İslam toplumlarını birleştirecek en kuvvetli bağ olarak görülür. Müslümanlar birbirini yalnızca Allah celle celaluhu rızası için severler. İyi komşuluk ilişkileri, sevinç ve üzüntünün paylaşılması, yardımlaşma, dayanışma ve iş birliği kardeşliğin gereğidir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, Müslüman kardeşlerin birbirlerine zulmetmemesini, kardeşini zalimin eline bırakmamasını, birbirlerini yalanlamamasını, küçük görmemesini, birbirlerine ihanet etmemesini daima Müslüman kardeşinin yanında olmasını tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem tarafından Ensar ile Muhacir’in kardeş ilan edilmesiyle ortaya çıkan kardeşlik hukuku, İslam toplumunu diğer toplumlardan ayıran önemli unsurlardan biridir. Müslümanların kardeş olduklarını hatırlamaları, birbirine arka çıkmaları, birbiriyle kenetlenmeleri, dünyadaki adaletsizliklerin ve insan hakları ihlallerinin giderilmesi için önem taşımaktadır.

3. YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA: Müslüman toplumu oluşturan fertler arasındaki yardımlaşma ve dayanışma ruhuna dayalı bağlılık, bir vücudun organları arasındaki irtibat gibidir. Muhtaç insanların ve mağdur edilen grupların mağduriyetinin giderilmesi Müslümanlar üzerine yüklenmiş bir borçtur. İslam toplumunda;  a)Müslümanlar iyilik ve takva üzerine yardımlaşmaya davet edilir; b)İhtiyaç sahiplerinin gözetilmesinde aile fertleri, akrabalar, komşular vb. yakın olandan başlanması esastır; c)Çalışma gücü olmayan, çalıştığı halde ihtiyaçlarını karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve düşkünlerin temel ihtiyaçları toplum tarafından karşılanır; d)Karşılıksız yardım esastır. İslam toplumu, yardımlaşma ve dayanışma sayesinde güçlenerek gelişmiştir. Hz.Peygamber sallahu aleyhi vesellem hicretin 5. senesinde baş gösteren kıtlık nedeniyle, Mekkeli müşriklerin yardım isteğine olumlu cevap vermesi, İslam’da yardımlaşmanın insani boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. Medine Sözleşmesi’nde Müslümanlar, Yahudiler ve diğer grupların birbiriyle ilişkilerinin düzenlenmesiyle toplumsal dayanışma ve barış bilincinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.

4. İYİLİĞİ EMRETME, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMA: Sosyal bilincin gelişmesini sağlayan iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma ilkesi, İslam’ın temel dinamiğidir. Kur’an’da çocuklara, kadınlara, yaşlılara, çevreye, insan haklarına, toplumsal barışa ve iş hayatına yönelik zararlı ve yıkıcı eğilimlerin etkisiz kılınmasını, fitne ve fesadın önlenmesini ihtiva eden çok sayıda hüküm bulunmaktadır. (Enfal Suresi; Ayet: 73, Hud Suresi, Ayet: 116) İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma ilkesinin ihmali, insani değerler sisteminin zayıflamasına (anomi), insanın amaçsız hale gelmesine, toplum hayatında telâfisi mümkün olmayan sorunların ortaya çıkmasına (şiddet) sebep olur. İslam devleti, Hisbe teşkilatını kurarak iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma konusundaki sorumluluğunu yerine getirmiştir. Dinî gayreti ve bilgisi yüksek kimseler de vaaz, irşad ve nasihatlerle iyiliğin gelişip yayılması, kötülüğün zararlarından korunulması yolunda çaba harcamıştır. Dinî ve ahlaki hayatın gelişmesine ve kamu düzeninin sağlanmasına katkıda bulunmak, bir Müslümanlık ve vatandaşlık borcu sayılmıştır.

5. HAK VE ADALETİ GÖZETME: Hak kavramı doğruluk, gerçeklik, hakikat, sahip olunan yasal yeterlilik ve yetkiler anlamına gelir. Hukuk kavramı, hak kelimesinin çoğuludur. Kur’an-ı Kerim’de hak ve adaletin mutlaklığı güçlü şekilde vurgulanır. İslamiyet, bir hak ve hakikat medeniyetidir. Hesap gününde kimseye haksızlık yapılmayacağı, herkese adaletle hükmedileceği ve hak sahiplerine haklarının verileceği belirtilir (Mü’min Suresi, Ayet: 17). Kanun koyarken, yönetirken ve yargılama yaparken herhangi bir menfaat gözetmeyen yöneticilerle, birbirlerine ve çevreye karşı hak ve adaleti gözeterek hareket edenlere kurtuluş müjdelenir. Peygamberler hak ve adaleti tesis ederken insan ve toplumun menfaatini önde tutmuştur. Haktan ve adaletten ayrılıp toplumlarına zulmeden Nemrut, Firavun ve Haman gibi zalimlere karşı Peygamberlerin yaptığı mücadeleler Kur’an-ı Kerim’in temel konularındandır (Bakara Suresi, Ayet: 49-50, 258, Ta-Ha Suresi; Ayet: 9-98, Kasas Suresi; Ayet: 6, 8, 38). Hakkın kapsamı geniştir. Hadislerde yer alan Allah celle celaluhu hakkının yanı sıra din kardeşliği, anne, baba, koca, zevce, çocuk, akraba, arkadaşlık, dostluk, komşuluk, misafirlik, mal, yolculuk gibi haklar, insanların birbirleri üzerindeki sorumluluğuna işaret eder. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem, kişinin kendine karşı sorumlulukları olduğu gibi ailesine, dostlarına ve misafirlerine karşı da sorumluluğu olduğunu, bundan dolayı bütün zamanını ibadetle geçirerek bu sorumluluklarını ihmal etmesinin yanlışlığını bildirir. Adalet, insanlar arası ilişkileri tanzim etmek konusunda üzerinde en çok durulan kavramdır. Hakkı teslim etmek ve hukuka riayet etmek anlamındaki adalet, insanların haklarına saygı göstermek, herkese layık olduğu ve hak ettiğinin karşılığını vermek gibi erdemleri içerir. Adalet; ahlaki, hukuki, dinî ve evrensel bir değerdir. İslam medeniyetinde adalet, toplumsal hayatın esası ve mülkün temeli sayılmıştır (Buhari, Savm 51-55; Nikah 89; Edeb 84, 85). Şahsi menfaat temini, akrabalık ya da düşmanlık gibi duygusal durumlar veya makam-mevki, cinsiyet ve maddi durum gibi üstünlük anlamında yorumlanabilecek statüler, adalet ilkesinden sapmayı mazur göstermez. İslam hukuk sisteminde adaletle ilgili kurumlar Peygamberimiz sallahu aleyhi vesellemle birlikte gelişmeye başlamıştır. Veda Hutbesi bir insan hakları beyannamesidir. Veda Hutbesi’nde ferdin ailesi, yakınları ve içinde yaşadığı toplumla olan ilişkileri ele alınmış, karşılıklı haklarının neler olduğu belirlenmiştir. Bu esaslar, İslam medeniyetinin gelişmesine ve kurumlaşmasına rehberlik yapmış; İslam hukuk sistemi içinde kadılık, şurta, hisbe ve mezalim gibi kurumlar meydana getirilmiştir. İslam medeniyetinin en belirgin vasfı olan hak ve adalet kavramları, sistemleşerek kurumlaşmış, tarih boyunca yaygın  uygulamalarda kendini göstermiştir. Bu yüzden yöneticilerin kendinden sonrakilere yaptıkları ilk tavsiye adil olmaları gerektiğidir.

Yorumlar7

  • İlay 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok teşekkürler araştırma ödevimiz vardı
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yakup 1 yıl önce Şikayet Et
    Allah razı olsun
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Zehni 1 yıl önce Şikayet Et
    islam toplumunu yönlendiren iki şey var biri demokrasi dinine iman biri laikliğe yemin etmektir hıristiyan ülkelerden devsirilen kanunlarla idare edilmektir bilmem anlatabildimmi
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Sivaslı 1 yıl önce Şikayet Et
    islam ülkeleri allahın hükümleri ile yönetilmiyor dünyanın başına bela olmuş neidügü belirsiz iki kelime var biri din yerine öbürü mezhep yerine sanki demokrasi ve laiklik yüz yıldır allahın hükümleri uygulanmıyor hıristiyan ülkelerden devsirilen kanunlarla idare ediliyoruz allah her yıl bela veriyor hâlâ uslanmiyoruz
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Sinan... 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok harika bir yazı olmuş Rabbim razı olsun devamını nasip etsin...
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat