Allah, beden, akıl ve kalbin kıblesidir!

.

  • GİRİŞ21.09.2023 12:10
  • GÜNCELLEME23.09.2023 08:55

Müslüman kimliğinin önemli bir unsuru olan kıble, bedenen dönülen Kabe yönüdür. Allahu Teeala beden, akıl ve gönlün kıblesidir: Peygamber sallahu aleyhi vesellem "Kul, namazında etrafıyla ilgilenmediği sürece, Allah celle celaluhu kuluna yönelir. Kul namazında etrafıyla ilgilenmeye başladığında, Allahu Teala  da ondan yüz çevirir." buyuruyor. Peygamber sallahu aleyhi vesellem Müslümanların miracı olarak tanımladığı namazın Allahu Teâlâ’yla vuslat oluşuna; namazın düşünce, duygu ve davranışın bütünleşip inancın emrine verme aşaması, ihlas oluşuna; bir başka deyişle beden, akıl ve kalp bütünlüğüyle Allah azze ve cellenin huzuruna çıkmak olduğuna dikkat çekmektedir.

İslam, insana, istikamet üzere yaşamanın Allah celle celaluhuyu tanımak ve sevmekle mümkün olabileceğini öğretmektedir. İstikamete girmek, Allah’ı beden, akıl ve gönlün kıblesi haline getirmektir. Zâhir ve bâtının bütünleşmesi; beden, akıl ve kalple Hakk’a yöneliş, insanın birbirini destekleyen iki önemli özelliğidir. Hakk’ın divanında duran kul, mekandan münezzeh olan Allah’ın huzurunda Kâbe’yi yön olarak tâyin ederek, kıbleye yönelerek, Allah azze ce celleye dönerken, adeta pergelin bir ayağının sâbitlenmesi gibi gövdesini kıbleye, akıl ve kalbini ise yönlerin sahibine doğru tevcih etmektedir. Bu yüzden kıblenin biri zahiri, diğeri batıni olmak üzere iki boyutu vardır.

ZAHİRİ KIBLE: BEDENİN KABE’YE YÖNELMESİ

Allahu Teala, Kabe’yi, Adem aleyhisselamdan beri İslam milletinin kıblesi olarak belirledi. İbrahim aleyhisselam Kabe’yi onardı, ortaya çıkardı. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de İslam milletinin istikameti olarak Kabe’yi öğretmiştir. Müslümanlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Kabe’ye yönelerek namaz kılıyor. Harem-i Şerîf’in dışında kuzey yarımkürede yaşayan Müslümanlar, kıbleyi "Batıyı sağ, doğuyu da sol tarafına alırsan bu ikisinin arasında kalan yön kıbledir" diye tarif eder.

Namazda kıbleye yönelmek Allahu Teala için yön anlamı ifade etmez; kul mekândan münezzeh olan zât-ı Bârî’nin huzurunda kıbleye yönelmiştir. Müslümanın bir insan olarak gönül dağınıklığından kurtulmak, cemâat bütünlüğünü sağlamak ve tüm dikkatini namazda teksîf etmek için fizîkî bir kıbleye yönelme ihtiyâcı vardır. Kuldan beklenen secde ve kulluktur. Âdem aleyhisselam yaratıldığında meleklere secde emri verilince; Hz.Adem kıble mesabesindeydi. Çünkü secde ancak Allah’adır. Âdem meleklere kıble kılınmak sûretiyle tekrîm edilmişti. Kabe de İslam milletine kıble yapılarak tekrim edilmiştir. İslam milletinin yöneldiği makam olan Kabe, "Beytullah" yani "Allah’ın evi" olarak isimlendirilmiştir. Kabe’yi değerli kılan o yüce mâbedin bir ülü’l-azm peygamber tarafından Allah rızâsı için ihlâs ile inşâ edilmesidir. Âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulan ilk mâbed olmasıdır. Kabe’nin mimarı İbrâhim aleyhisselamda dünya sevgisi yoktu, hırs yoktu, çekişme yoktu. Bu sıfatlar onun inşâ ettiği mâbede ululuk ve üstünlük kazandırdı. İnsan gönlü İbrahim aleyhisselamın hâlini andıkça titrer, heyecanlanır.   

Dünya hayatı ölüme doğru yaşanır. Dolayısıyla Müslümanlık, Allahu Tealaya doğru, istikamet üzere yaşamadır; buna kulluk da denir. İslâm kültürünün şekillenmesinde Kıble, hayatın merkezine yerleştirilmiştir. Namazda kıbleye dönüş, Müslüman oluşun bir alâmeti olarak görülmüş, kişilerin değerlerine atıfta bulunulmuş, dolayısıyla kimlik tespitinde ayırıcı bir role sahiptir. "Ehl-i Kıble" kavramı, farklı mezhep ve meşrepleri içine almaktadır. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kişinin inanç kimliğini tespiti noktasında namazda Kabe’ye yöneliş anlamında ehl-i kıble olmayı bir alâmet olarak değerlendirmiştir: "Her kim bizim kıldığımız gibi namaz kılar, kıblemize yönelir ve kestiklerimizden yerse işte Allahu Tealanın ve Resûlü sallallahu aleyhi vesellemin ahit ve emânına (güvencesine) sahip bir Müslümandır. Sakın (Allah celle celaluhunun verdiği güvenceyi bozarak) ahit ve emânı hususunda Allah’a azze ve celleye hıyanet etmeyin" buyurmuştur.

Müslüman kimliğine işaret eden kıble, hayatın tamamında kendini göstermektedir: Namazda kıbleye dönmek, su içerken kıbleye dönmek, kurban keserken hayvanı kıbleye döndürmek, ihtiyaç giderirken kıbleye dönmemek, ev inşa ederken tuvaletlerin yönünü kıbleye çevirmemek, cenazenin defni esnasında mevtânın yüzünü kıbleye döndürmek Müslümanlara has uygulamalardır.

BATINİ KIBLE: ALLAH’A AKIL VE KALBİN  YÖNELMESİ

Kâbe için yola çıkan hacı adayları durmadan fırsat düştükçe ‘Lebbeyk / Buyur yâ Rabbî..’ diyerek telbiyede bulunurlar. Onların bu feryâdı, aslında Cenâb-ı Hakk’ın dâvetine icâbet anlamı taşımaktadır. Hakk’tan gelen sese ruhlarının derinliklerinden aşk ile ‘Lebbeyk!’ diye cevâb verebilmek, ilâhî dâvete icâbet demektir. Mevlânâ, “Ey hacca gidenler! Nereye gidiyorsunuz? Sevgili buradadır buraya gelin!” derken, kalbin kudsiyetine, dahası asıl kâbenin kalb oluşuna işâret etmiştir.

Müslümanlar hacc dönüşü de gönül kâbeleri olan kalplerine Hakk’ı konuk etmenin duyarlılığı ile gönül kâbelerini inşâ etmiş olurlar. Hacda lebbeyk demekten, Kâbe’nin etrafındaki tavâftan ve namazda kıbleye yönelmeden amaç gönlü inşâ etmek ve kalbi mânevî bir kâbe haline getirmektir; kalb ile sürekli Hakk cihetine yönelmektir.

İbrâhim aleyhisselamın Allah’ı bir bilme (tevhid) inancı ve ihlası, marifetullah ve muhabbetullahı teveccüh âyetinde şöyle ifade edilmiştir: “Ben yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a, O’nu bir bilen hanîf olarak çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” Allah celle celaluhunun beden, akıl ve kalbin kıblesi oluşu her peygamberin müfredatında ilk konulardandır.

AKLIN NAMAZI: MARİFETULLAH

Arapça'da ''isim'' kelimesinin çoğulu olan ''Esma'' ile ‘en güzel’ anlamına gelen ''Hüsna''nın birleşmesiyle oluşan ''Esmaü'l- Hüsna'' deyimi, Allah celle celaluhunun doksan dokuz ismini ifade etmek için kullanılan bir kelimedir. Birbirinden güzel isimleri ile derinliğini idrak edemeyeceğimiz manaları olan Esmaü'l-Hüsna'nın maneviyatımıza, istikamet üzere yaşama çabamıza tesir edecek bir çok hikmeti vardır.  Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde ''Esmaü'l- Hüsna''nın üzerinde durulmaktadır:  "O Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur." (Taha Suresi; Ayet: 8) ayeti ''Esmaü'l- Hüsna''nın akıl ve kalbin kıblesini bulma işlevine vurgu yapmaktadır. Zikir çekerken ve dua ederken isimlerinin anılması kabule vesile olur. Müslümanda Allaha karşı sevgi ve saygı duygusu uyandıran Esmaül Hüsna, aklın namazında aydınlık, kalbin namazında da huzur ve sükûn vermektedir;marifetullah (ilim, irfan) ve muhabbetullah (ihlas, takva, ilahi aşk) lütuflarını yağdırır ve rahmet ümidi verir. Allah azze ve celle kıblesi olduğundan insan aklı, namazı olan tefekkürde, Kuran-ı Kerimde açıklanan ''Esmaü'l- Hüsna''dan yararlanır.

Akıl, Allahu Telaya yönelip tefekkür ederken zati sıfatlarla birlikte zati isimleri de düşünür: Allah(C.C.): "Eşi benzeri olmayan, bütün noksan sıfatlardan münezzeh tek ilah; her biri sonsuz bir hazine olan bütün isimlerini kuşatan özel ismi. İsimlerin sultanı."; El-Hakk: "Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran."; El-Melik: "Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan."; El-Kuddûs: "Her noksanlıktan uzak ve her türlü takdıse layık olan."; El-Azîz: "İzzet sahibi, her şeye galip olan."; El-Hayy: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."; El-Macîd: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan."; El-Vâhid: "Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan."; Es-Samed: "Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu."; El-Evvel: "Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan."; El-Âhir: "Ebedi olan, varlığının sonu olmayan."; El-Bâkî: ''Varlığının sonu olmayan, ebedi olan."; Ez-Zâhir: "Varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen. "; El-Bâtın: "Akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli olan. "; El-Müteâlî: "Son derece yüce olan."; Mâlik-ül Mülk: "Mülkün, her varlığın sahibi."; Zül-Celâli vel ikrâm: "Celal, azamet ve pek büyük ikram sahibi."; El-Vâris: "Her şeyin asıl sahibi olan."

Kısaca akıl, marifetullah namazında tefekkürün doruklarına ulaşır, Allah’ı her geçen gün daha iyi tanımaya başlar. Esmaül Hüsna’dan ilimle ilgili isimler vardır: El-Alîm: "Gizli açık, geçmiş, gelecek, her şeyi en ince detaylarına kadar bilen."; El-Müheymin: "Her şeyi görüp gözeten."; El-Gaffâr: "Günahları örten ve çok mağfiret eden."; Es-Semi: "Her şeyi en iyi işiten."; El-Basîr: "Gizli açık, her şeyi en iyi gören."; El-Latîf: "Lütuf ve ihsan sahibi olan. Bütün incelikleri bilen."; El-Habîr: "Olmuş olacak her şeyden haberdar, en ince ayrıntılarıyla bilen."; Er-Rakîb: "Her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan."; El-Vâsi: "Rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata eden'"; El-Hakîm: "Her işi hikmetli, her şeyi hikmetle yaratan."; Eş-Şehîd: "Her zaman her yerde hazır ve nazır olan."; El-Hakk: "Varlığı hiç değişmeden duran. Var olan, hakkı ortaya çıkaran."; El-Muhsî: "Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen."; El-Vâcid: "Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediğini, istediği vakit bulan."; Ez-Zâhir: "Varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen. "; El-Bâtın: "Akılların idrak edemeyeceği, yüceliği gizli olan. "; En-Nûr: "Alemleri nurlandıran, dilediğine nur veren."; El-Hâdî: "Hidayet veren."; Er-Reşîd: "İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren. "

KALBİN NAMAZI: MUHABBETULLAH

Kainatın ruhu, Allah sevgisi, muhabbetüllahtır. İmam-ı Gazali, ‘sevgi, gönlün zevk aldığı şeye meyletmesi demektir. Bu eğilimin kuvvetlisine aşk denir’ buyuruyor. Sevgi, hiçbir karşılık beklemeden sevgiliye, Allahü teâlâya tâbi olmak, Ona itaat etmektir.

Allahü Teâlânın emrine riayet eden mümin, Rabbini çok sever. Kur'an-ı Kerim’de ''Mümin öyledir ki, Allah’ın ismi söylenince kalbine korku düşer" [Enfal Suresi; Ayet: 2 - Hac Suresi; Ayet: 35) buyuruluyor. Kişinin, bilmediği şeyi sevmesi ve korkması mümkün değildir. Allah’ı çok seven ve Onu iyi tanıyan, Allah’tan çok korkar. Allahü Teâlâyı en iyi tanıyan da Peygamber efendimiz olduğuna göre, en çok korkan da elbette odur. Nitekim ''İçinizde Allah’tan en çok korkan benim" (Buhari) buyuruyor. Peygamberlerden sonra Allahü teâlâyı en iyi tanıyan, onların vârisi olan âlimler ve onlara yakın olanlardır. Kur'an-ı Kerim’de ''Allah’tan, kulları içinde, ancak âlimler korkar" (Fatır Suresi; Ayet: 28) buyuruluyor. Bir başka ayette de ''Allah’a ve Resulüne itaat edip Allah’tan korkan ve sakınanlar; Kıyamette kurtulan işte bunlardır" (Nur Suresi; Ayet: 52).

Muhabbetüllah, insan kalbinin de secdesidir, namazıdır; görünümü de ihlastır. O’nun dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek, kısacası O’nun rızası için yaşamaktır. Esmaül Hüsna’dan irade ve kudret isimleri kapsamına giren diğer isimler muhabbetullahı, kendini ve çevreyi yönetimde ihlası artırır.

İlahi ahlakla ahlaklanmak demek, irade ismini mütecelli olmak ya da irade ismiyle müsemma olmak demektir: Er-Rahmân: "Dünyada bütün mahlükata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden."; Er-Rahîm: "Ahirette, müminlere sonsuz ikram, lütuf ve ihsanda bulunan."; Es-Selâm: "Her türlü tehlikelerden selamete çıkaran."; El-Mü'min: "Güven veren, emin kılan, koruyan."; El-Azîz: "İzzet sahibi, her şeye galip olan."; El-Bâri: "Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan."; El-Musavvir: ''Varlıklara şekil veren."; El-Gaffâr: "Günahları örten ve çok mağfiret eden."; El-Kahhâr: "Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan."; El-Vehhâb: "Karşılıksız hibeler veren, çok fazla ihsan eden."; Er-Rezzâk: "Bütün mahlükatın rızkını veren ve ihtiyacını karşılayan."; El-Fettâh: "Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan kurtaran. "; El-Kâbıd: "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan."; El-Bâsıt: "Dilediğine bolluk veren, açan, genişleten."; El-Hâfıd: "Dereceleri alçaltan"; Er-Râfi: "Şeref verip yükselten."; El-Mu'ız: "Dilediğini aziz eden, izzet veren."; El-Müzil: "Dilediğini zillete düşüren."; El-Hakem: "Mutlak hakim, hakkı batıldan ayıran. Hikmetle hükmeden."; El-Adl: "Mutlak adil, çok adaletli."; El-Halîm: "Cezada, acele etmeyen, yumuşak davranan."; El-Azîm: "Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce."; El-Gafûr: "Affı, mağfireti bol."; Eş-Şekûr: "Az amele, çok sevap veren."; El-Aliyy: "Yüceler yücesi, çok yüce."; El-Kebîr: "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük."; El-Hafîz: "Her şeyi koruyucu olan."; El-Mukît: "Her yaratılmışın rızkını, gıdasını veren, tayin eden."; El-Hasîb: "Kulların hesabını en iyi gören."; El-Kerîm: "Keremi, lütuf ve ihsanı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden."; Er-Rakîb: "Her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan."; El-Mucîb: "Duaları, istekleri kabul eden"; El-Vâsi: "Rahmet, kudret ve ilmi ile her şeyi ihata eden"; El-Vedûd: "Kullarını en fazla seven, sevilmeye en layık olan."; El-Mecîd: "Her türlü övgüye layık bulunan."; El-Vekîl: "Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran."; El-Veliyy: "İnananların dostu, onları sevip yardım eden."; El-Hamîd: "Her türlü hamd ve senaya layık olan."; El-Mübdi: "Maddesiz, örneksiz yaratan."; El-Muhyî: "İhya eden, dirilten, can veren."; El-Mümît: "Her canlıya ölümü tattıran."; El-Hayy: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."; El-Kayyûm: 'Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan."; El-Vâcid: "Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, istediğini, istediği vakit bulan."; El-Macîd: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan."; El-Mukaddim: "Dilediğini, öne alan, yükselten."; El-Muahhir: "Dilediğini sona alan, erteleyen, alçaltan."; El-Vâlî: "Bütün kainatı idare eden."; El-Müteâlî: "Son derece yüce olan."; El-Berr: "İyilik ve ihsanı bol, iyilik ve ihsan kaynağı."; Et-Tevvâb: "Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan."; El-Müntekim: "Zalimlerin cezasını veren, intikam alan."; El-Afüvv: "Affı çok olan, günahları affetmeyi seven."; Er-Raûf: "Çok merhametli, pek şefkatli."; Zül-Celâli vel ikrâm: "Celal, azamet ve pek büyük ikram sahibi."; El-Muksit: "Her işi birbirine uygun yapan."; El-Câmi: "Mahşerde her mahlükatı bir araya toplayan."; El-Mugnî: "Müstağni kılan. ihtiyaç gideren, zengin eden."; El-Mâni: "Dilemediği şeye mani olan, engelleyen."; Ed-Dârr: "Elem, zarar verenleri yaratan."; En-Nâfi: "Fayda veren şeyleri yaratan."; El-Hâdî: "Hidayet veren."; El-Bedî: "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz yaratan."; Er-Reşîd: "İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren. "; Es-Sabûr: "Ceza vermede acele etmeyen."

 

Bütün kemal ve yetkinliklerin sahibi O’dur. O’nun isimleri en yüce ve mutlak üstünlük ifade eden kutsal nitelemelerdir. İnsan bu isimleri öğrenerek Allah’ı tanır, O’nu sever, O’ndan korkar ve gerçek kul olur. Kur’an-ı kerimde, "Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öyle korkun" buyuruluyor (Âl-i İmran Suresi; Ayet: 102).  Allahü Tealanın istediği gibi, Allah’tan korkmaya takva denir. Takva, Allah’a iman edip, Onu sevmek, Ona kulluk etmek, yani O’nun emir ve yasaklarına riayet etmektir. Düşmanın sadece zarar vermesinden korkulur. Şu halde iki korku arasında çok fark vardır. Yine, "Eğer iman etmişseniz, düşmanlardan değil benden korkun" buyuruluyor (Âl-i İmran Suresi; Ayet: 175). İnsan, sevdiği kimseyi, herhangi bir şekilde üzmekten korkar. Bizleri yoktan var eden ve çeşitli nimetler ihsan eden Rabbimizi elbette çok sevmemiz gerektiği gibi, bu sevgiyi kaybetmekten de çok korkmamız gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: "Allah’tan korkun! Biliniz ki Allah’ın azabı çok çetindir" (Bekara Suresi; Ayet: 196). "Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz" (Maide Suresi; Ayet: 100). Allah’tan korkmak, bir zalimden korkmak gibi değildir! Bu korku, saygı ve sevgi ile karışık olan bir korkudur. 

 

Esmaül Hüsna’dan kudret isimleri Allah korkusunu artırır; sevgi ile korkuyu umutta engeler: El-Melik: "Mülkün, kainatın sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan."; El-Cebbâr: "Azamet ve kudret sahibi. Dilediğini yapan ve yaptıran."; El-Mütekebbir: "Büyüklükte eşi, benzeri olmayan."; El-Hâlık: "Yaratan, yoktan var eden."; El-Bâri: "Her şeyi kusursuz ve uyumlu yaratan."; El-Musavvir: ''Varlıklara şekil veren."; El-Kahhâr: "Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve hakim olan."; El-Azîm: "Büyüklükte benzeri yok. Pek yüce."; El-Aliyy: "Yüceler yücesi, çok yüce."; El-Kebîr: "Büyüklükte benzeri yok, pek büyük."; El-Celîl: "Celal ve azamet sahibi olan."; El-Kaviyy: "Kudreti en üstün ve hiç azalmaz."; El-Metîn: "Kuvvet ve kudret kaynağı, pek güçlü."; El-Hamîd: "Her türlü hamd ve senaya layık olan."; El-Mübdi: "Maddesiz, örneksiz yaratan."; El-Hayy: "Ezeli ve ebedi hayat sahibi."; El-Kayyûm: 'Varlıkları diri tutan, zatı ile kaim olan."; Es-Samed: "Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu."; El-Kâdir: "Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan."; El-Muktedir: "Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi."; Mâlik-ül Mülk: "Mülkün, her varlığın sahibi"; El-Ganiyy: "Her türlü zenginlik sahibi, ihtiyacı olmayan."; El-Bedî: "Eşi ve benzeri olmayan güzellik sahibi, eşsiz yaratan."; El-Bâkî: ''Varlığının sonu olmayan, ebedi olan."

Allah korkusu ve Allah sevgisi, insanları seadet ve huzura kavuşturan iki kanat gibidir. Peygamber efendimiz sallahu aleyhi vesellem "Allah’tan korkandan her şey korkar. Allah’tan korkmayan ise her şeyden korkar" buyuruyor..

Yorumlar2

  • Şüheda 2 ay önce Şikayet Et
    Rabbim bize, çocuklarımıza Allah sevgisi ve Allah korkusunu lutfeylesin İnşallah.......
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • S. Yıldırım 2 ay önce Şikayet Et
    Bu güzel yazınız ve hatirlatmalariniz için Allah razı olsun.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat