Ahirette yüzü ağartabilmek..

  • GİRİŞ28.03.2024 12:05
  • GÜNCELLEME31.03.2024 13:04

Kur’an-ı Kerim, kıyamet günü, 

Bazı yüzlerin ağaracağını..

Bazı yüzlerin de kararacağını bildirir:

“Bir gün ki nice yüzler ağaracak..

Nice yüzler de kararacaktır.

O gün yüzleri kararanlara;

‘İman ettikten sonra kâfir mi oldunuz?

Öyle ise küfrünüz yüzünden tadın azabı!’ denir. ” 

(Âl-i İmrân Suresi; Ayet: 106-107)

 

Sadece sarsıcı değil, ürpertici ayetler bunlar.

Kelimelerin kuytularından metafizik bir kaygı, titreme..

Ve bu ürperti usulca ve helezonlar çizerek yayılıyor etrafa.

Bu muhteşem, bu haşmetli ayetlerin yarattığı..

Ürperti hakkında ne söylenebilir? Ya da söz söylemeli mi?

İmandan sonra inkara yönelmek, dostluktan düşmanlığa..

Anlamlarını karanlıkta ışıltılı çizgilerinde gizleyen..

Bu ayetlerin karşısında upuzun susmalı mı yoksa?

Susmak ve hafızanın sarı, kirli taraflarına dalıp..

Anıları çağırmak; anıların yarasalar gibi uçmasına..

Şimdiki zamana üşüşmesine müsaade etmek...

Diplerde, unutuşun bulanık sularında kalmış..

Hatalara, haksızlıklara ve günahlara bakmak yani..

Yakınken, dostken, severken işlenmiş zalimlikleri,

Yerle bir edilmiş kişilikleri, incitilen gururları..

Güçle, zevk ala ala işlenen zulmü..

Ve karşıdaki kişinin yüzünde yarattığı dalgalanmaları..

Gün ışığına çıkarmak, anımsamak...

Nefretin değil, kardeşliğin, dostluğun ve sevginin yüzde açtığı yaralar..

Zamanla çehreye işlediği kırışıklıklar..

Bezediği solgunluk ve yorgunluklar!

Ve bu darmadağın edilmiş yüzleri görüp..

Onları daha da sevmeler ya da daha da nefret etmeler..

Kıyamet gününde Allah’ın huzurunda kendilerine

‘İman ettikten sonra kâfir mi oldunuz?’ şeklindeki

Azarlama sorusuna muhatap olunca..

Utanacak ve üzülecekler.

 

“Hayır! Ey insanlar hayır!

Doğrusu siz hızla gelip geçeni seviyorsunuz..

Âhireti ise bir yana bırakıyorsunuz!

Oysa o gün bir kısım yüzler,,

Rablerine sevinçle bakarak..

Mutlulukla parıldayacak;

Bir kısım yüzler ise o gün

İnsanın belini kıracak bir felâketi sezerek

Sararıp solacaktır. ”

(Kıyame Suresi; Ayet: 20 - 25)

 

UMUTLU KAYGI

 

İnançsızlık, kötülük, yüz, nefret ve korku arasında..

Ayetlerin kurduğu bağlantıya hiç dokunmamalı belki de.

Dursun orada. Geçelim!

Fakat ayet bir kez işitildikten sonra..

Anlamlara-çağrışımlara dokunmamak ne çare..

Şimdi değilse bile başka bir vakitte,,

Birden insanın karşısına çıkıp..

Yakalayacaktır, yakayı toplayacaktır ne de olsa.

 

O gün birtakım yüzler parıldar;

Güleçtir, müjde almıştır.

Birtakım yüzler de o gün

Toza toprağa bürünmüş;

Kapkara kesilmiştir.

İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır.”

(Abese Suresi, Ayet: 38 – 42)

 

Değil mi ki insan tutulur..

Böylesi korkutucu, sarsıcı, yıkıcı ayetlere..

Durup dururken hatırlar:

Zihne ama daha çok da kalbe bıçak darbeleri atarak yol alan..

Ayetlerin ürperten ilahi adaleti!

Ürkütücülüğü, yadırgatıcılığı..

Soğukluğu ve somutluğu da hep bundan.

 

Daima hafızada hataları görmenin..

Gözkapakları sökülüp alınmış bir göze dönüşmenin..

Bu ayetle bakıp bakıp yaraları kanatarak;

Eğilip “insanın uçurumuna bakma”nın yüzünden,,

Umutlu bir kaygı seğirmekte..

Bulaşıcı bir kaygı, hatta bir endişe bu..

Er ya da geç muhatabına, işitene de sirayet eder...

Allahu teala sevgideki örtük korkuyu mi ifşa etmek istemiş..

Bu sarsan, bu ürperten, bu uyaran ayetiyle..

Çok merhametli bir ses bu aynı zamanda!

İnsan hususunda bir “ideale” davet etme..

Önceden uyandırma tavrının..

Hadi sıfatının tezahürü olan bir merhamet bu.

 

HELALLEŞME FIRSATI

Kır düşmüş saçlardan, mince kısa, varla yok arası çizgilerden..

Görülür görülmez  bir arşiv fark edilir, aynadaki yüzde.

Kabullenmeli: İnsan bilerek ya da bilmeyerek..

Yakınlarıyla ilişkilerde incinir ve incitir;

Dostlarına, arkadaşlarına, sevdiğine acı çektirir.

 

Birinin canına ve malına zarar vermek,

Şeref ve haysiyetini lekelemek,

Şakayla da olsa üzmek ve korkutmak,

Aldatmak, rüşvet alıp vermek,

Torpil yapıp ehliyetsiz, layık olmadığın bir makama yerleşmek;

Borcunu geciktirmek, lüzumsuz yere vaktini almak gibi..

Bütün bu hususlar hep kul hakkını ihlâl etmektir. 

“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin!

İnsanların mallarından bir kısmını,

Bile bile haksız yere yemek için,

Onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” 

(Bakara Suresi, Ayet: 188)

 

Güçlüler, güçsüzlerin malına, canına ve namusuna göz dikebiliyor.

Kimsesizlere yapılan haksızlıklar büyük günahtır.

"Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler..

Şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar;

Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir."

(Nisâ Suresi; Ayet: 10)

 

Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, 

Devlet ve vakıf malı gibi âmmenin ortak hakkı olan şeyleri.. 

Haksız yere gasbetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır.

Bu haksızlık, ferdî haklara göre daha tehlikelidir.

Zira sonunda pişman olunsa bile

Bütün hak sahiplerinden helâllik olmak mümkün değildir.

 

Aşağılık bir tarafı olduğu muhakkak bu durumun..

Ama kahreden bir yanı da var elbet.

Zamanı geriye sarmak mümkün değildir..

Ancak ileriye doğru akması istenebilir..

Pişmanlığı toz bulutu gibi dağıtarak..

Kötü anıların kaybolması beklenir;

Zaman akar, ama bu nafiledir.

Uzun aralardan sonraki ilk karşılaşma yeterlidir:

İnsan zamana rağmen kendi açtığı yarayı..

Ruhtaki çizikleri, parmak izlerini, tırnak yaralarını ilk bakışta tanır..

Geriye kesik kesik akan bir sızı kalır...

 

Ve bir şey daima ihmal edilir..

Kişi aynada kendi darmadağın edilmiş..

Kararmış yüzüne bakmayı unutur, ne tuhaf...

“İnsan sevdiklerine yüzünü göstermemeli.” der Dostoyevski.

Neticede yüzdür bu, bakışlarla bile lime lime edilebilir.

Yüzdeki donmalar, boşluklar, ruhtaki karanlık mağaralara açılmaktadır. 

Yüzü kaçırma, göstermeme yoluna koyulur yaralı insan..

Hayal meyal “uzaklar” işte bu işe yarar.

Yalan yakınlıktan gerçek uzaklık evladır..

 

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-

Vefatlarından önce mü’minlere son defa hitâb ediyor

Ve onlara son hatırlatmalarda bulunuyordu.

Bir ara sözü kul hakkına getirerek:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa

Onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin!

İyi biliniz ki; dünya rüsvâlığı âhirettekinin yanında pek hafiftir.” buyurdu.

(İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319; İbn-i Sa’d, II, 255)

 

Şimdi sıla ve helalleşme vaktidir.

Kul hakkı, ahiret gününe bırakılmaz..

Dünyada yüzü karartma hiçbir şey değil..

Yiğitlere iş, ahirette yüzü ağartabilmek.

 

 

Yorumlar1

  • İcazetten Diplomaya 4 hafta önce Şikayet Et
    Varlığın kıymetini dünya durağında bilenler, soluk alacak inşallah ebedi âlemde, bunu hatırlattı üstat vakit geçmeden. Mürekkebiniz hiç kurumasın ,yüreği dağ olanın…
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat