Türk Alman ilişkilerinin geleceği

  • GİRİŞ25.04.2024 09:15
  • GÜNCELLEME27.04.2024 08:39

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in Türkiye ziyareti (22-24 Nisan 2024) Türk-Alman ilişkilerinin güncel muhasebesinin yapılması açısından iyi bir fırsat oluşturuyor. 

Steinmeier’in ziyareti, Türk-Alman ilişkilerindeki sorunların giderilmesi ve işbirliğinin öne çıkarılması yönündeki eğilimin bir sembolü olarak değerlendirildi.  

Türk-Alman ilişkileri, son 10 yılı ciddi sorunlara sahne oldu. Bu sorunlar, Almanya’nın Türk dış politikasındaki ağırlığının azalmasına neden oldu. Bu dönemde Almanya ve diğer Batılı ülkelerden gelen baskı, müdahale ve yaptırımlar Türkiye’yi bu ülkeleri dengelemek için başka ortaklar aramaya sevk etti. Bu süreç sonunda Rusya ve Çin, Türkiye’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler konumuna yükselirken enerji alanında Ankara ile Moskova arasındaki işbirliği yoğunlaştı. Bu tablo elbette küresel güç dengelerinde yaşanan kaymaların Türk-Alman ilişkilerine de yansıması. Ne var ki sözkonusu gerileme, Almanya’nın Türkiye politikasında uzun zamandır tekrarladığı bazı hatalardan da kaynaklanıyor.

Almanya, Türkiye’nin egemenliğine saygı duymadan sürekli iç işlerine karışma olarak nitelendirilebilecek müdahalelerde bulundu. Bu müdahaleci yaklaşım kuşkusuz sadece Almanya’ya özgü değildir; başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere dünya gücü haline gelmiş İngiltere, Fransa gibi Batılı ülkelerin çoğu Türkiye konusunda benzer bir tavır içerisinde. 

Ne yazık ki Türkiye, Osmanlı Devleti'nin son yüzyılından itibaren Batılı ülkelerin müdahalesine maruz kalıyor. Batı’nın Türkiye siyasetine müdahale konusunda en fazla kullandığı araç ise insan hakları ve demokrasi eleştirisi oldu. Batı’nın Türkiye hakkında "hukukun üstünlüğü konusundaki kısıtlamalar ve muhalefetin bastırılması devam ettiği sürece Avrupa Birliği (AB) üyeliği düşünülemez" önyargısını ise bütün dünya biliyor. Avrupa ülkeleri, “Erdoğan tarafından otoriter bir şekilde yönetilen bir Türkiye AB’ye katılım için aday olamaz” ortak politikasını sürdürüyor.

ABD ve Batılı ülkeler, Siyonist terör örgütü İsrail’in Gazze halkına karşı yürüttüğü soykırıma açıkça destek vermektedir. Siyonist teröristlerin Filistin’deki işgal ve  soykırımına ekonomik, askeri ve diplomatik bütün araçlarla elinden gelen desteği veren Almanya’nın insan hakları konusunda dünyaya söyleyecek hiçbir sözü yoktur. Bu yüzden Almanya Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) soykırıma destek davası girişimiyle karşı karşıya..

Almanya’da 3 milyon Türk kökenli insan yaşıyor; Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları başta olmak üzere, Alman vatandaşı olan Türklerin ve diğer Müslüman halkların kendilerine sahip çıkılması konusunda Türkiye’den beklentileri yüksektir. Almanya’daki Türk diasporası, hem Almanya'nın Türkiye siyasetini hem de Türkiye’nin Almanya siyasetini etkileyecek büyüklüğe ulaştı.

Almanya’da Müslümanlara ve diğer yabancılara yönelik saldırılar her geçen gün artmaktadır. Gazze’ye destek için yapılan gösterilerde polis şiddeti rutin hale geldi. Almanya’da fikir özgürlüğünden ve insan haklarından bahsetmek artık mümkün değil. Almanya, giderek farklı düşünenlerin ve farklı yaşam tarzına sahip olanların yaşamlarını sürdürürken daha çok zorlandığı bir ülke haline geldi.  

Almanya’da camilere yönelik artan ırkçı ve İslam düşmanı saldırılar neden bir türlü önlenememektedir? Filistin’e destek gösterilerinde polis neden aşırı şiddet kullanıyor? Berlin’de düzenlenen Filistin Kongresi neden polis tarafından yasaklandı? Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’in ve Filistin asıllı Glasgow Üniversitesi Rektörü Gassan Ebu Sitte’nin bu kongreye katılmak için Almanya’ya girişi neden engellendi? Dolayısıyla Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier’a ve Alman yetkililere bu ülkedeki insan hakları problemlerini dile getirmek ve çözüm talep etmek insanlık görevidir.

Alman siyasetçilerin halen Türkiye’ye karşı insan hakları ve demokrasi konusunda öğretici, eleştirel ve kibirli bir dil kullanılması, saygısızlığın ötesinde "küstah", "haksızlık" ve "yüzsüzlük" kavramlarıyla açıklanabilecek bir tavırdır. İnsan haklarını ihlal meselelerinin gündeme getirilmesi durumunda; Türkiye’nin iç işlerine karışmayı alışkanlık haline getiren Alman siyasetçilerinin, bu konuda Türkiye’den gelecek haklı eleştirilere karşı çıkmaları söz konusu olamayacaktır.

O kadar pervasızlar ki muhalefetin Türkiye’deki yerel seçimleri kazanmasını da “harika sonuç” olarak nitelendirebilecek kadar açıktan Türk siyasetinde Batıcılara destek veriliyor.. Türkiye demokrasisi için bu olumsuz ve karalayıcı eleştiri, kuşkusuz sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'ye değil, bütün Türkiye’ye saygısızlıktır.

Batı’da ve Almanya’da genel olarak hakim olan Türkiye karşısında bu üstenci ve müdahaleci politika tarzı, kuşkusuz Türk-Alman ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesinin önündeki en büyük engel.. 

Frank-Walter Steinmeier, Türkiye’ye karşı izlenecek politika konusunda Almanya’daki sayıları çok olmayan rasyonel aktörler arasında yer alıyor. Ancak parlamenter sisteme sahip Almanya’da dış politika, cumhurbaşkanı tarafından değil Şansölye Olaf Scholz ve onun kabinesi tarafından belirleniyor. 

Türkiye, Almanya ve diğer Batılı ülkelere karşı bağımsız bir dış politika arayışı içerisindedir. Ancak dış politikada daha çok denge stratejisi güden Ankara'nın Moskova ve Pekin’in nüfuzu altına girmemesi için Almanya gibi Batılı ülkelerle de mümkün olduğunca işbirliği eksenli ilişkiler sürdürmesi önemlidir.

Dolayısıyla Türk Alman ilişkilerinin geleceğini, Türkiye’nin bağımsız dış politikaları belirleyecektir.

 

Yorumlar1

  • Okuyucu 1 hafta önce Şikayet Et
    Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in Türkiye ziyaretinin amacı, seçimin galibi Ekrem İmamoğlu'na ve Batıcı muhalefete tebrik ve teşviktir. Başkan Erdoğan, kabul etmeyebilirdi; Steinmeier'i kullanmayı tercih etti. Dünyaya mesaj verdi.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat