Mega kent

  • GİRİŞ27.07.2024 10:40
  • GÜNCELLEME29.07.2024 09:14

New York, Londra, Paris, Berlin, Tokyo, Hong Kong, Şangay ve İstanbul..

Saydığımız, sayamadığımız nice mega kentin adını duyduğumuzda koca gökdelenler, rengârenk ışıklı cadde ve meydanlar gelir gözümüzün önüne.

Mega kentler, sanayinin, teknolojinin, ticaretin kalbidir. Bulundukları ülkelerin adeta reklam yüzüdür; zenginliğin, şatafat ve ihtişamın vücut bulduğu mekanlardır.

Medyada mega kent denilen bu ışıltılı mekanlar, göz kamaştırıcı fotoğraflarıyla birden karşısına çıkar günümüz insanının.

Kapitalist sömürü düzenini yücelten bu koca kentlerde, bakıp da görmesini bilen gözler için en derin çelişkiler, küçük bir cennet ama büyük bir cehennem, kısaca büyük acılar gizlidir.

Örneğin İstanbul.. Tarihi mekânlarıyla, boğazı ve kıyılarıyla Türkiye’nin göz bebeği, dünyanınsa en güzel kentlerinden biridir. Evet güzel şehir İstanbul! Yalılarda yaşayan, her gün boğaz manzarasına uyanan talihliler için cennet gibi bir şehir.. Peki ya sıradan bir insan için, her geçen gün hayatın daha da dışına itilen fakirler için, garibanlar için? Hayatı mahalle ile işyeri arasında geçen birisi için İstanbul aynı İstanbul mudur?

Günümüzde milyonlarca sıradan insan için İstanbul, servis güzergâhından yahut işe gitmek için kullandığı metrobüs, metro duraklarından ibaret. Koştur koştur işe gidiyor milyonlarca insan. Ancak gecenin bir vakti eve dönüyor, bitkin halde.

Sıradan İstanbullunun İstanbul’u gezmek için ya vakti ya parası ya da çalışmaktan mecali yoktur.

Yoksul mahallelerinde sıkışıp kalanlar arasında denizi hiç görmeyenlerin sayısı hiç de az değil. İstanbullu bir Müslüman selatin camileri ömründe birkaç kez ya görür ya da görmez.

Günümüzde o meşhur Boğaz’ı ancak metrobüsle karşı yakaya geçerken görebiliyor. Tabii balık istifi metrobüste cam kenarı yer bulan şanslılardan biriyse! Bu büyük kentte yaşayanlar en küçük bir ayrıcalığa sahip değiller! Şehrin güzelliklerinden mahrum kalmanın yanı sıra, onlar bu mega kentlerin mega sorunlarıyla da boğuşuyorlar.

İstanbul’daki ulaşım sorunu hiç bitmez. Hem toplu taşıma araçlarının yetersiz ve kalabalık oluşu hem de trafik yoğunluğu İstanbullular için ulaşımı adeta çileye dönüştürüyor. Sekiz saatlik işgünü, trafikte geçen süreyle birlikte on bir, on iki saate çıkıyor. Dile kolay on beş, yirmi milyona yakın insan! Nüfusu yüz otuz ülkeden daha kalabalık olan İstanbul’da her gün milyonlar evden işe, işten eve koşuşturuyor.

Günden güne büyüyen İstanbul, aynı diğer kentler gibi, bir afet planı gözetilerek inşa edilmiyor; adeta deprem umursanmıyor; ölüm kapanı..

Sık sık gündeme gelen bir başka sorun da susuzluk. Kuşkusuz insan hayatı için en temel ihtiyaçlardan biri olan sudan yoksun kalmak gerçek anlamda bir felaket. Bu sorunun temel nedenlerinden biri doğanın fütursuzca tahrip edilmesi. Şehirlerin nüfusunun her geçen gün artması ise sorunun katmerleşmesine sebep oluyor. Su kaynakları gün geçtikçe yetersiz kalıyor. Bir yandan kuraklık tehlikesi varken, öte yandan alt yapı sorunları nedeniyle yarım saatlik yağmur bile felakete dönüşebiliyor, adeta hayat felç oluyor.

Mega kentin dertleri saymakla bitmez. Vatandaş için adeta cehenneme dönüşmesinin temel bir sebebi var. Kapitalist sistemde ticaret, sanayi ve diğer iş alanları belli şehirlerde toplanır. Milyonlarca aile yurdun dört bir yanından, hatta kıtalararası göç yollarından büyük kentlere akar. Plansız bir şekilde büyüyen beton kentlerde insanlar, bir avuç gökyüzüne, toprağa ve yeşile hasret kaldıkları gibi pek çok sorunla da boğuşurlar. Mega kent, dert yumağı demektir.

Yorumlar1

  • Hüseyin Duruoğlu 2 ay önce Şikayet Et
    Bu makalede belirtilen öngörü ve görüşlerin tamamına katılıyorum. İstanbul'da 46 sene yaşamış biri olarak bunu bizzat yaşayanlardanım artık 2017 yılından itibaren Bandirma'da yaşıyorum ve çok da huzurluyum.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat