Dünyadan cennete köprü: Doğruluk
- GİRİŞ25.10.2025 09:10
- GÜNCELLEME25.10.2025 09:19
İslâmî ilimlerdeki “sıdk” ve “istikamet” kavramlarını bugün Türkçede doğruluk kelimesiyle karşılıyoruz. Doğruluk kavram olarak “gerçeği konuşmak, gerçeğe uygun bilgi vermek, dürüst ve güvenilir olmak, verdiği sözde durmak” anlamlarına gelmektedir. İnsanın söz, davranış ve niyet bakımından dürüst ve iyilikten yana olması doğruluk kavramıyla ifade edilmektedir.
Doğruluk, insan olmanın gerektirdiği bir yaşantı, ahlâki bir erdemdir. Bir davranışın doğruluk niteliği taşıması için kişinin niyet ve davranışının uyum içinde olması gerekir. Türkçedeki “özü sözü bir” ifadesiyle doğru, dürüst ve güvenilir kimseler kastedilir.
Kur’ân-ı Kerim’deki pek çok ayette “doğru sözlü” olmak emredilmiş ve “doğru sözlü” anlamında, “sadık” kimseler övülmüştür. “Allah’a ve peygamberlerine iman edenler.. İşte onlar Rableri katında özü sözü bir olan, doğruluktan şaşmayan sıddıklar ve hakka şahitlik edenlerdir” (Hadid 57/19) mealindeki ayette iman ile doğruluk arasında doğrudan bir bağ kurulmaktadır. Bu bağ, her şeyden önce insanın Rabbinin varlığını ve birliğini onaylamasını, daha sonra da niyet ve eylemleriyle tutarlı olmasını ve doğru bir yol izlemesini gerektirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de, “İman edip salih amel işleyenler” birbirinden ayrı tutulmamış, aksine kalp ve davranış tutarlılığının kurtuluşa ermenin yegâne yolu olduğu beyan edilmiştir.
Allah celle celaluhunu Rab, kendini kul bilmek, doğruluğun temelidir; iman, ibadet, ahlak ve takva bu temel üzerinde yükselecektir. İslâm inancına göre doğru sözlü olmak (sıdk), bütün peygamberlerin sahip oldukları niteliklerden biridir. Hz. Muhammed sallahu aleyhi ve sellem yaşadığı toplumda “emin” sıfatıyla bilinirdi. Allah’ın “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 11/112) emrine uyarak dosdoğru bir hayata sahip olan Hz. Peygamber sallahu aleyhi ve sellem inananlara da “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol!” tavsiyesinde bulunarak yol göstermiştir (Müslim, “İman”, 62). Doğruluk insanın ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerin temelidir: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında “doğru/sıddîk” olarak tescillenir (Müslim, “Birr”, 105). Dolayısıyla doğruluk dünyadan cennete sağlam bir köprüdür.
Doğruluk için kullanılan “istikamet” kavramı ise İslâmî kaynaklarda “dini ve ahlaki hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, Allah’a itaat edip Hz. Peygamber sallahu aleyhi ve sellemin sünnetine uyma” şeklinde tanımlanmıştır. İslâm alimleri istikameti dilin istikameti, hâl ve hareketlerin istikameti, nefsin veya kalbin istikameti olmak üzere üç çeşide ayırmışlardır.
Kişinin doğru sözlü olması, sözüyle kalbindeki niyetin aynı olması, bu inancı doğrultusunda davranışlarını düzenlemesi istikamet üzere olduğunun göstergesi kabul edilmiştir. Kur’ân-ı Kerim, sırat-ı müstakim üzere olmayı, Allah’a layıkıyla kulluk yapmakla temellendirir: “Şüphesiz Allah, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’inizdir. Öyleyse ona hakkıyla kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.” (Âl-i İmran, 3/51.).
Doğruluk; insanın karşısındaki bireyleri ikna etme hususunda önemli bir tutum olup güvenilirlik, samimiyet, makuliyet, tutarlılık, affedicilik ve adalet gibi kavramları / erdemleri de kapsar. Doğruluk, bireylerin kendi iç tutarlılıklarını sağlamaları, vicdanen rahat olmaları için de gerekli bir davranış biçimidir.
Hz. Peygamber sallahu aleyhi ve sellemin doğruluk anlayışında açık ve gizli her çeşit aldatma yasaklanmış, ticaretten komşuluk haklarına, ibadetten inanç ilkelerine, ahlaktan aile içi münasebetlere ve karı koca ilişkilerine kadar bütün işlerde doğru ve dürüst olmak bir ilke olarak kabul edilmiştir. Kişiler arası ilişkilerde dürüst olmayan davranış ve tutumlar sergilemek, bireylerin seviyeli iletişim kurmalarına engel olabilir. Dürüst olmayan, karşısındaki kişinin söylediklerini doğru bir şekilde değerlendirmeyen bireyin ilişkileri sağlıksız olmaktadır.
Birey ve toplum, huzuru korumak için ilişkilerinde ‘yalandan uzak durmak’ ve söz ve davranışlarında doğruluğu ve dürüstlüğü esas almak zorundadır. Toplumda doğruluktan uzaklaşma bireyler arasında anlaşmazlık, nefret duygusu, düşmanlık ve çatışma ortaya çıkarmaktadır. Güven, barış ve huzur içinde yaşamak ancak doğrulukla mümkün olur.
Müslümanın en temel vasıflarından biri olan doğruluk ve dürüstlük, alışveriş ve ticaretle ilgili konularda özellikle vurgulanmaktadır. Ticaret yaparken dürüst olmayı tavsiye eden birçok ayet ve hadis vardır. Allah’ın “Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yöneticilere (rüşvet) olarak vermeyin” (Bakara 2/188)buyruğu ticaret yaparken taraflardan birine zarar vermeden, kimsenin hakkını gasp etmeden davranılmasını emretmektedir. Bu yüzden Hz.Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmalarını şöyle öğütlemiştir: “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.” (Nesai, “Büyû” 4). Ticarette göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus da ölçü ve tartı konusunda dikkatli olmaktır. Ölçü ve tartıda dürüst davranmak toplumun ticaret hayatını düzene kavuşturan önemli bir ahlaki erdem olmanın yanı sıra piyasalarda güven ortamını sağladığı için ticareti geliştiren önemli bir kuraldır.
İslâmî kaynaklarda doğruluğun altı çeşidinden söz edilir:
1. Konuşmada doğruluk: Söylenen her sözün gerçeği yansıtması, verilen her sözünyerine getirilmesi. ,
2. Niyet ve iradede doğruluk: Bir kimsenin iç dünyasında da dürüst olması, hakikati ifade etme niyet ve isteği taşıması.
3.Karar vermede doğruluk: İnsanın iyi ve doğru olduğuna inandığı bir işi yapmaya dürüstlükle karar vermesi.
4. Kararında durma hususundadoğruluk: Bir konuda verilmiş olan doğru kararı sürdürmek. 5. Davranışta doğruluk: İyilikleri gösteriş için değil sırf iyi ve gerekli olduğu içinyapma, kötülükleri de aynı anlayışla terk etme bilinci ve sorumluluğu.
6. Dinî ve mânevî hâllerde doğruluk: Kulun Allah’a saygı ve bağlılığınıgösteren havf (korku), recâ (umut), tâzim (saygı), zühd (dünyaya önem vermeme), rıza (Allah’ın kendisi için takdir ettiğine razı olmak), tevekkül,muhabbet gibi mânevî hâllerdeki doğruluk ve samimiyeti.
Müslümanların başkalarıyla ilişkilerinde düşünceli ve iyi niyetli olması, işlerini sağlam yapması ve doğru söylemesi Kur’ân-ı Kerim’in ısrarla vurguladığı husustur. Bir âyette “doğrularla beraber olun” (Tevbe, 9/ 119) buyrulması, toplumdaki ilişkilerin sevgi, saygı ve güvene dayanması açısından doğruluğun sosyal fonksiyonuna işaret etmektedir. İstikâmet sahibi, doğru ve dürüst insanlar, akıl kalp dengesini kurarak tutarlılık ve bütünlük içerisinde hayata yaklaştıkları için ruhsal ve duygusal çatışmalarını da çözmüş olurlar.
Mustafa Yürekli / Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol