Bu ülkenin en kilit kavramlarından biri olan muhafazakârlık üzerine düşünmekten köşe bucak kaçıldı hep. Kendini merkezde ya da solda gören siyasetçiler, sanatçılar, akademisyenler zannettiler ki bu kavramı anlamaya, gelişimini incelemeye çalışmazsak o kendiliğinden güç kaybeder. Bir süre sonra da yok olur. Bu nedenle ‘Türk muhafazakârlığı’ nedir? ‘Diğer coğrafyalardaki muhafazakârlıklardan nerelerde ayrılır’, öğrenemedik.
* * *Öğrenemediğimiz için bu toplumun şifresini çözmede yetersiz kaldık. Uzaktan baktık. Onun uzantıları ile karşılaşınca yeni gelişmeler sanıp korktuk.
* * *Bu yaklaşımın güzel bir örneği yaşandı geçenlerde. Pazar günü AKŞAM Gazetesi’ni alanlar manşetten bir
haber okudular. Haberde Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün yayın organı olan Aile ve Toplum Dergisi’nde yer alan bir yazıdan bahsediliyordu. Yazıda ‘Yaprak Dökümü’, ‘Avrupa Yakası’ gibi yüksek reytingli dizilerde canlandırılan bazı
kadın karakterler topluma aykırı bulunmuş, davranışları aile değerlerini zedeleyici olarak etiketlenmiş.
* * *Etiketi yiyen kadınlar boşanan, flört eden ve kendi ayaklarının üzerinde duran karakterler. İşte dergideki söz konusu yazı bu karakterlerin topluma yanlış mesajlar vermesi üzerine.
* * *Bu haber ‘AKP zihniyeti toplumu geri götürüyor. Ahlak bekçiliğine soyunuluyor, kadınlar üzerinden toplum mühendisliği yapılıyor’ mesajı ile verilmiş. Acaba gerçekten öyle mi? Bakanlığın dergisine konu olan bu yazının altındaki zihniyetin bu ülke için haber değeri var mı?
* * *Bence yok. Yok, çünkü ‘Türk muhafazakârlığı’nın en temel özelliklerini taşıyor habere konu olan yazı. Kadın üzerinden aile değerini, namusu ve mahrem alanları tanımlıyor. ‘Modern’in sınırlarını çiziyor. Kendi yorumunun sonucu olan ‘çağdaş’ ve ‘ahlaksız’ arasındaki farka dikkat çekiyor. Dolayısıyla yeni değil. Son dönem iktidarına özgü hiç değil. Peki öyleyse biz bu tip haberlere neden alerjik yaklaşıyoruz? Yoksa Amerika’yı keşfeder gibi aslında hep bizim olanı keşfettiğimiz için mi?
* * *Bu sorunun cevabını vermek için yazının başında bahsettiğim bakış açısını anlamaya çalışmak gerek. Yani Türk muhafazakârlığına bilerek mesafeli durma çabasını. Bakanlığın dergisinde kaleme alınan bakış açısını beğenmiyor olabiliriz. Hatta bizi çok rahatsız ediyor olabilir. Ancak maalesef bu yaklaşım, bu toprakların belki de en belirgin mantığının ürünü. Türk muhafazakârlığının.
* * *Türk muhafazakârlığı sistemin içinde kendine sosyal, kültürel ve siyasal meşruiyet aradığında genellikle sistem dışına itildi. Rahatsız edici bir sapma ve gelişmemişlik olarak görüldü. Yalnızca dış görünüşe indirgendi. Bu yüzden anlaşılamadı. Ve kontrolsüz bir şekilde gelişti. Mutantlaştı. Muhafazakârlığın üzerindeki baskı ve ona karşı korunan mesafe, aydınların onu anlaması önünde engel oluşturdu.
* * *Bu kavram üzerine düşünmenin toplumu muhafazakârlaştırdığına inanıldı. O yüzden bir süre sonra bizler muhafazakârlığın bu ülkedeki yansımalarını tam olarak kavrayamaz olduk. Bu yansımalarla karşılaştığımızda yeni bir şey zannettik. Siyasi bir kimliğe büründürdük ve korktuk.
* * *Oysa pazar günkü habere konu olan yazı ne AKP ne de daha öncesine gidersek Refah Partisi’nin ürünü. O yazı bu cumhuriyetin kadın üzerinden tanımladığı ‘modern ama namuslu’ kalıbının bugüne uzanmış versiyonu. Bizler eğer o yazıyı yazdıran zihniyete karşı durmak istiyorsak kolaya kaçmayalım. Günah keçisini olarak açık ve kolay hedefi seçmeyelim. Onun yerine uzun zamandır ihmal ettiğimiz bir şeyi yapalım ve bu ülkenin muhafazakârlığı ile yüzleşelim.
Yorumlar3